Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4855 E. 2022/5441 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sonucu mera vasfında sınırlandırılan taşınmazın mülkiyeti iddiasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasında, değeri temyiz sınırının altında kalan bölge adliye mahkemesi kararının temyiz edilebilir olup olmadığı hususu.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge adliye mahkemelerinin kuruluş tarihi ile kadastro kanununda yapılan değişiklik arasında verilen ve temyiz sınırının altında kalan kararların kesin olduğu, bu nedenle kadastro kanununda yapılan değişikliğin geriye yürümeyeceği ve kesinleşmiş kararlara uygulanmasının mümkün olmadığı, usulü kazanılmış hak ilkesinin de gözetilmesi gerektiği gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : ILGAZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar ... ve ... vekili dava dilekçesinde özetle; 171 ada 33 parsel sayılı taşınmazın müvekkilleri adına tapuda kayıtlı olduğunu, kadimden beri müvekkillerinin zilyetliğinde bulunup, 171 ada 33 parsel sayılı taşınmazın devamı niteliğinde bulunan nizalı taşınmaz bölümünün kadastro tespiti sırasında 171 ada 34 sayılı mera parseli içerisinde tespit edildiğini, oysa ki bu yerin mera vasfında olmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın nizalı bölümü yönüyle özel sicilinin iptaline, bu bölümün müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın mera vasfında olduğunu ve meraların zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

2. Dahili davalı ... tüzel kişiliği temsilcisi duruşmadaki beyanında; dava konusu yerin öncesinde tepelik olduğunu, davacı tarafça bu yerin satın alınarak kullanıldığını belirtmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Ilgaz Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/04/2019 tarihli 2017/210 Esas, 2019/100 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın nizalı bölümünün toprağının işlenmemiş olduğu, öncesi tepelik olan bu yerin düzeltilerek etrafına duvar örüldüğü, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından, bu yerin öncesinde harman yeri, sergililik ve açık ambar olarak kullanıldığının belirtildiği, her ne kadar dava konusu taşınmazın kadastro tespit tutanağında taşınmazın kadim mera olduğu belirtilmiş ise de; taşınmazın kadim mera vasfında olmamakla birlikte mera vasfında bulunduğu ve tarımsal amaçlı olarak hiçbir zaman kullanılmadığı gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, süresi içerisinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişiler ve davacı tanıkları tarafından, dava konusu taşınmazın nizalı bölümünün öncesinde mera olmayıp tepelik vasfında olduğunun ve taşınmazın 20 yıldan fazla süredir müvekilleri tarafından kullanıldığının belirtildiğini, çok uzun yıllardır müvekkilleri tarafından kullanılan bu yere köylüler tarafından herhangi bir şekilde müdahale edilmediğini, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi tarafından miktar itibariyle küçük olan bu yere ilişkin değerlendirme yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, kadimden beri müvekkilleri tarafından kullanılan bu yerin, kilometrelerce yukarıdan çekilmiş hava fotoğrafları üzerinden değerlendirilmesinin kabul edilebilir olmadığını ileri sürerek, istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 10/06/2020 tarihli ve 2020/476 Esas, 2020/528 Karar sayılı kararıyla; mahallinde yapılan keşif, uygulama, yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları ve teknik bilirkişilerin raporlarına göre, mera vasfıyla tespit edilen dava konusu 171 ada 34 parsel sayılı taşınmazın, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen bölümünün, öncesinde kadim meranın devamı niteliğinde olduğu, davacıların kendilerine ait ve meraya sınır olan 171 ada 33 parsel sayılı taşınmazı genişleterek 6-7 yıl önce duvar ile çevirdikleri, daha sonra 1-2 yıl önce de ev yapmak suretiyle ev ve bahçe olarak kullandıkları, ancak meralar zilyetlikle iktisap edilemeyeceğinden Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle;

Ilgaz Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/04/2019 tarihli ve 2017/210 Esas, 2019/100 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; kararın (IV/2) numaralı paragrafında açıklanan istinaf sebeplerini tekrarla, dava konusu taşınmazın nizalı bölümünün niteliğinin ve kullanım durumunun ne olduğunun tespiti için yüzlerce kilometre uzaktan çekilmiş ve hassasiyeti düşük olan hava fotoğraflarından yararlanılmasının isabetsiz olduğunu, bir taşınmazın durumunu en iyi o taşınmazın bulunduğu yerde uzun süre yaşamış kişilerin bilebileceğini, bir taşınmazın mera vasfında olup olmadığının, o taşınmaza ait hava fotoğraflarının incelenmesi ile anlaşılamayacağını, ayrıca taşınmazla ilgili rapor hazırlayan bilirkişinin serbest şekilde çalışmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Kadastro sonucunda Çankırı ili, Ilgaz ilçesi, Süleymanhacılar köyü çalışma alanında bulunan 171 ada 34 parsel sayılı 55.670,39 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadimden beri köy halkı tarafından mera olarak kullanıldığı gerekçesiyle mera vasfıyla sınırlandırılarak özel siciline yazılmıştır.

Dava; kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesi; “Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.

Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.

Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.”

3.2.2. 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 18/2. maddesi; “Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.” hükümlerini içermektedir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, dayanılan yasal ve hukuksal gerekçeye göre, (IV.3.) no.lu paragrafta yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 06/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuya karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz Edilemeyen Kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki Kuru “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (1.658TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE, karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.