"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVACILAR : ... V.D.
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, davacı tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, Ağrı ili, Merkez Çakmak Mah.149 ada 26 parsel sayılı taşınmazın 02/09/1975 tarihinde ... ... ve ... ... tarafından ... ...'dan satın alındığını, 13/04/1986 tarihinde ise yeni bir gayrimenkul satış sözleşmesi yapıldığını ve satın alanlara ... ...'in de eklendiğini, satış sözleşmesi düzenlendiğinde ... ...'un tapu maliki olmadığını, ... ...'ten satın almış olduğu taşınmazı kendisine devredilmesinden sonra vereceğine dair taahhütte bulunduğunu, ancak ... ... tarafından taşınmaz alınmasına rağmen müvekkillerine devredilmediğini ileri sürerek, tapunun iptali ile 1/3 er hisse ile ... ... mirasçıları, ... ... mirasçıları ve ... ... adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Bir kısım davalılar vekili cevap dilekçesinde; açılan davanın hak düşürücü süreden reddi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ağrı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/02/2018 tarihli ve 2016/347 E. 2018/119 K. sayılı kararıyla; kadastro tutanağının 19/12/1990 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın kanunda öngörülen 10 yıllık süre içerisinde açılmadığının anlaşılması nedeniyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Ağrı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu taşınmazın halen davacıların uhdesinde bulunduğunu, hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını, mahallinde keşif yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme neticesinde karar verildiğini belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 26/06/2020 tarihli ve 2019/376 E. 2020/498 K. sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan davacılar vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK'nın 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki taleplerini tekrar ile hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesi; " Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmünü içermektedir.
3.3. Değerlendirme
Dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunun anlaşılması nedeniyle, dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinin yerinde bulunmasına göre (IV/3.) numaralı bentte yer verilen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin kararında isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 05/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece re'sen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.
Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K)
Harçlar Kanununun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılarak kararın onanması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.