"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Mahkemece davalı ... yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davalı ... yönünden davanın reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelenerek gereği görüşüldü:
I. DAVA
Davacı, 330 ada 14 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki binanın mirasbırakanı ...’a ait olduğunu, kadastro tespiti sırasında taşınmazın 1/2 payının annesi davalı ... adına, diğer 1/2 payının ise mirasbırakanı adına tespit ve tescil edildiğini, mirasbırakanı ...’ın kadastro tespiti sırasında hayatta olması nedeniyle davalı ... aleyhine dava açmasının mümkün olmadığını, dava konusu taşınmaz ve üzerindeki bina mirasbırakana ait olduğu halde kadastro tespiti sırasında ½ payın davalı ... adına tespit ve tescil edildiğini, davalı ...’ın bina yapacak ekonomik durumu olmadığını, mirasbırakanın davalı ...’e mirasçılardan mal kaçımak amaçlı ve muvazaalı olarak adına kayıtlı ½ payı temlik ettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın miras payı oranında tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar davaya cevap vermemiş, aşamada davalı ..., çocukluğundan beri anne ve babası ile ilgilendiğini, mirasbırakanın bu nedenle dava konusu taşınmazdaki payını temlik ettiğini; davalı ..., Hollanda’da işçi olarak çalıştığını, tespitin bu nedenle adına yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, mirasbırakanın eşi davalı ... ile birlikte yurt dışında yaşadıkları ve mirasbırakanın kendi kazancı ile dava konusu taşınmazdaki binayı inşa ettirdiği, taşınmazın yapımında davalı ...'nin herhangi bir maddi katkısının bulunmadığı, davalı ...’e yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın davalı ... yönünden kabulüne, davalı ... yönünden reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı ... vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 19.11.2019 tarihli ve 2016/10359 E., 2019/7482 K. sayılı kararı ile ‘‘... Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin çekişmeli 330 ada 14 parsel sayılı taşınmazın ... adına kayıtlı 1/2 payına ilişkin hükme yönelik yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle, bu pay hakkında usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
2-Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; davacı ...’ın, dava konusu 330 ada 14 parsel sayılı taşınmazın ... adına kayıtlı 1/2 payına yönelik davası, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. Çekişmeli 330 ada 14 parsel sayılı taşınmaza ilişkin kadastro tutanağının 14.07.1992 tarihinde düzenlendiği ve tespitin itiraz edilmeksizin 03.08.1993 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı ise, tespitten önceki hukuki nedene dayalı olarak 27.08.2013 tarihinde dava açmıştır. Buna göre, tespitin kesinleştiği 03.08.1993 tarihi ile dava tarihi olan 27.08.2013 tarihi arasında 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre dolmuştur.
Hal böyle olunca Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, esasa girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir’’ gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuş, davacının karar düzeltme talebi 02.07.2020 tarihinde reddedilmiştir.
3.Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Aybastı Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.10.2020 tarihli ve 2020/19 E. 2020/171 K. sayılı kararıyla; davalı ... yönünden verilen ret kararı onanarak kesinleştiğinden anılan davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davalı ... yönünden davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın tamamının mirasbırakan ...’a ait olduğunu, kadastro tespiti sırasında dava konusu taşınmazın 1/2 payının davalı ... adına, 1/2 payının ise mirasbırakan ... adına tespit ve tescil edildiğini, mirasbırakanın, adına tescil edilen ½ payı davalı ...’e ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini ve 22.02.2013 tarihinde öldüğünü, davacının ise mirasbırakanın ölümünden 6 ay sonra 22.08.2013 tarihinde eldeki davayı açtığını, mirasbırakan sağ iken dava açmasının mümkün olmadığını, hak düşürücü sürenin geçmediğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; kadastro öncesi nedenlere ve muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu′nun 12/3. maddesinde; kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hak düşürücü süre dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmelidir.
6.3. Değerlendirme
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin (IV./2.) no.lu paragrafta açıklanan ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak; yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.12.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, muris muvazaası ve tespit öncesi sebebe dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davalı ... yönünden kabul, ... yönünden ret kararı verilmiş, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi tarafından ... hakkında verilen kararın onanmasına, ... hakkında verilen kararın ise hak düşürücü süreden reddi gerektiği belirtilerek bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak ... hakkındaki davanın da reddine karar verilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, bozma ilamına uyulmakla davalı lehine usulü kazanılmış hak oluşup oluşmayacağı, buradan hareketle ... bakımından muris muvazaası tartışması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Önceki bozma ilamına uyulmuş olmasının usulü bakımdan kazanılmış hak teşkil edip etmeyeceği Yargıtay Hukuk genel Kurulunun kararlarında ön sorun olarak tartışılmış;
2017/2620E, 2021/445 K sayılı ilamında;
“III. ÖN SORUN
13. Görüleceği gibi mahkemece davanın esastan reddini içeren önceki bozma kararına uyularak tesis olunan karar, Özel Dairece ilk bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulmuştur. Böyle olunca yerel mahkemece sonraki bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı kuşkusuz olmakla birlikte, yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece birinci bozma kararına uyulmuş olması nedeniyle davalı Hazine yararına usulü kazanılmış hakkın doğup doğmadığı ön sorun olarak ele alınmıştır.
14. Öncelikle, usulü kazanılmış hak kavramı ile ilgili olarak şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
15. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
16. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1960/5 K. ve 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
17. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
18. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
19. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez .
20. Usulî kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilmesi gerekir.
21. Öte yandan, 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” hükmünü taşımaktadır.
22. Anılan hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme nedeniyle somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla, HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesine dördüncü fıkra olarak eklenen hükmün de esasında usulü müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
23. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/11-2474 E., 2020/944 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.” Denilmek suretiyle usulü kazanılmış hak olmayacağı kabul edilmiştir.
Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 373/6.madesi de bu amaçla düzenlenmiştir.
İşin esasına gelince; Davacı, hem muris muvazaasına, hem de kadastro tespiti öncesi sebebe dayanmıştır. Bilindiği üzere birden fazla hukuki sebebe dayanmak hem YHGK’nun hem de Dairenin müstakar kararlarındandır.
Muris, tapulu olan dava konusu taşınmazının ½ payını tapuda satış göstermek suretiyle kadastro tespitinden çok önce davalı ...’ye satmıştır. Bu tapu kaydı esas alınmak suretiyle kadastro tespiti yapılmıştır. Muris kadastro tespitinden sonra vefat ettiğine göre bu durumda Kadastro Kanunu 12/3 de belirtilen hak düşürücü sürenin ... bakımından uygulanması mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davacının davasının, davalı ... bakımından muvazaanın varlığı nedeniyle kabulü gerekmekle bu açından bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.