Logo

1. Hukuk Dairesi2021/6419 E. 2023/2044 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hazine aleyhine açılan tapusuz taşınmazın tescili davasında, davacı lehine karar verilmesi halinde karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Hazine'nin yargı harçlarından muaf olması ve davacının davasında haklı çıkması nedeniyle, davacı tarafından peşin yatırılan harcın iade edilmesi gerektiği, aksi uygulamanın mülkiyet hakkına ve mahkemeye erişim hakkına yargı içtihadıyla sınırlama getirilmesi anlamına geleceği ve Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olacağı gerekçesiyle, çoğunluk görüşüne muhalefet edilmiş ancak çoğunluk görüşüyle karar düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 06.07.2020 tarihli ve 2017/555 Esas, 2020/2725 Karar sayılı kararı ile bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; davacının ... köyünde bulunan hudutları dilekçede yazılı taşınmazları 25 yılı aşkın bir zamandır nizasız, aralıksız, malik sıfatı ile zilyet olarak kullandığını, Hazine, köy tüzel kişiliği ile diğer üçüncü şahısların bu yerlerle bir ilgilerinin bulunmadığını, tasarrufunun nizasız ve fasılasız olduğunu, açıklanan nedenlerle sınırları ve miktarı yapılacak keşifte tam olarak belirlenecek taşınmazların davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili, aşamalarda taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili, 6360 sayılı Yasa'nın amir hükümleri uyarınca müvekkili idarenin husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

... Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.10.2013 tarihli ve 2012/873 Esas, 2013/678 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne, fen bilirkişisi ... tarafından düzenlenen 14.03.2013 tarihli krokili raporda sarı renkle boyalı A harfi ile gösterilen 2.593,15 m²'lik ev ve bahçe niteliğindeki taşınmaz ile sarı renkle boyalı B harfi ile gösterilen 14.645,04 m²'lik tarla niteliğindeki taşınmazın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 21.05.2014 tarihli ve 2014/7925 Esas, 2014/6534 Karar sayılı kararıyla; tescil harici bir taşınmazın, emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılmasının mümkün olup somut olayda bu şekilde bir iktisap için imar-ihya işlemlerinin en geç 1990-1991 yıllarında tamamlanmış olması ve bu tarihten dava tarihine kadar taşınmaz üzerinde tarım arazisi olarak zilyetliğin sürdürülmüş olmasının gerektiği, ancak mahkemece orman bilirkişisi vasıtası ile yapılan ve bir arazinin kullanım süresi ile niteliğini ve üzerindeki imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi olan hava fotoğrafları incelemesinin imar-ihya işlemini açıklamaktan uzak olup,1950 tarihi itibariyle hali arazi iken 1999 tarihinde taşınmazın tarla niteliğinde olduğunu açıklar mahiyette olduğundan hüküm vermeye yeterli olmadığı belirtilerek taşınmazın bulunduğu ... İlçe Belediye Başkanlığı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın davaya dahil edilmesi bundan sonra belirtilen hususların araştırılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

... Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.03.2015 tarihli ve 2014/897 Esas 2015/171 Karar sayılı kararı ile yetkisizlik kararı verilerek dosya ... Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir.

... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.06.2016 tarihli ve 2015/894 Esas , 2016/347 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne, bilirkişiler ... ... ve ... ...'ın 31.06.2015 tarihli rapor krokisinde A harfi ile gösterilen 2593,15 m² ve B harfi ile gösterilen 14.645,04 m² mesahalı yerlerin ayrı ayrı ada ve parsel numarası verilerek davacı adına tesciline karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 06.07.2020 tarihli ve 2017/555 Esas, 2020/2725 Karar sayılı kararıyla; TMK'nın 713/3. maddesi uyarınca davanın yasal hasım konumunda olan Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliğine birlikte yöneltilmesi zorunlu olup yasal hasım konumundaki tüzel kişiler davaya dahil edilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulmasının mümkün olmadığı, eldeki davada, yasal hasım konumundaki Hazine ve Dulkadiroğlu İlçe Belediye Başkanlığı davalı olarak yer almakta ise de, 6360 sayılı Yasa uyarınca ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın da ilgili kamu tüzel kişisi olarak davaya dahil edilmesi gerektiğinin Mahkemece gözden kaçırıldığı, bu nedenle davada teşkilinin sağlandığından söz edilemeyeceği, taraf teşkilinin sağlanmasının dava şartlarından olup, bu koşul yerine getirilmeden davanın esasına girilmesinin hukuken mümkün bulunmadığı ve hükmüne uyulan bozma bu hususlara işaret edilmesine rağmen, bozma ilamının gereği yerine getirilmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.

D. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.03.2021 tarihli ve 2020/582 Esas , 2021/157 Karar sayılı kararı ile davacının 1980'li yıllarda dava konusu taşınmazın imar ihyasını tamamlayarak dava tarihine kadar zilyetliğini sürdürdüğü, orman mühendisi bilirkişisi ve ziraat mühendisi bilirkişileri tarafından dava konusu yerlerin orman sayılmayan , zilyetlikle iktisabı mümkün ve özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olduğunun mütalaa edildiği nazara alındığında davanın sübut bulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, bilirkişiler ... ... ve ... ...'ın 31.06.2015 tarihli rapor krokisinde A harfi ile gösterilen 2593,15 m² miktarlı taşınmazın ev ve bahçe vasfıyla ve B harfi ile gösterilen 14.645,04 m² miktarlı kısmın tarla vasfıyla davacı adına tesciline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; bilirkişi raporlarının yetersiz olup hükme esas alınamayacağını, incelenen hava fotoğraflarının son 20 yıla ait olmadığını, taşınmazda imar-ihya faaliyetinin gerçekleşmediğini, davacının taşınmazın Aharfi ile gösterilen bölümünde ev yapmak suretiyle tasarrufta bulunduğunu, ev yapmanın mevcut mevzuata göre imar-ihya kabul edilmediği gibi zaten davacının taşınmaz üzerindeki evini de 2000 yılında inşa ettiğini yani davacının ev yapmak suretiyle olan tasarrufunun dahi 15 yıl kadar olduğunu, davacının taşınmazı ev yaptıktan sonra kullanmış ve etrafındaki ağaçları da ev yaptıktan sonra diktiğini ayrıca dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde imar uygulaması yapılıp yapılmadığının da araştırılmadığını ileri sürerek, hükmün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro sırasında tespit harici bırakılan tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi; “ Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 17. maddesi; “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir.”

3. 4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” hükümlerini içermektedir.

3. Değerlendirme

1. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna ve bozma kararına uygun olup davalı Hazine vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Tespiti harici bırakılan taşınmaza yönelik TMK'nın 713/1. maddesi uyarınca açılan tescil davalarında davanın kabulü halinde dava konusu taşınmazın dava tarihindeki zemin değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği gibi TMK'nın 713/3. maddesi gereğince kanuni hasım durumunda bulunan Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri yargılama giderleri ile sorumlu tutulamayacaktır.

Öte yandan, harç kamu düzeni ile ilgili olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın re’sen gözetilmesi gereken hususlardandır.

Somut olayda; dava konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla keşfen saptanan zemin değerinin 25.03.2013 havale tarihli ziraat bilirkişi raporundan anlaşıldığı üzere 56.024,11 TL olduğu, Mahkemece bu değer üzerinden nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken harca yönelik olumlu -olumsuz bir karar tesis edilmemiş olması hatalıdır.

Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1.Davalı Hazine vekilinin işin esasına yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının re'sen nazara alınması gereken harç yönünden kabulü ile mahkeme kararının hüküm kısmının 4. bendinden sonra gelmek üzere; ″Alınması gerekli 3.827 TL nispi karar ve ilam harcından, yatırılan 1.721,15 TL peşin ve tamamlama harcının mahsubu ile bakiye 2.105,85 TL harcın işin niteliği gereği davacıdan alınarak Hazine'ye gelir kaydına,'' cümlesinin yazılmasına, (bozma öncesinde 2014/823 Esas sayılı dosya üzerinden yazılan 14.01.2017 tarih ve 2012/873 harç numaralı harç tahsil müzekkeresinin iptali ile 7.535,20 TL harcın tahsil edilmiş ise yatırana iadesine)″ şeklindeki 5. bendin eklenmesine ve kararın bu hali ile 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Temyiz eden harçtan muaf olduğundan, bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

05.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Dava, 4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, harç konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir. Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir. Sayın çoğunluk karar ve ilam harcının davacıdan alınması gerektiği düşüncesiyle kararı düzelterek onamıştır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus, temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.

Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.

Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.

Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.

Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.

Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:

“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.

Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediye Tüzel Kişiliğidir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.

Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir. 1

Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.

1Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz.Kuru,Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt, 5, 6. Baskı, ..., s. 5339.

Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.

4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.

Yine sayın çoğunluğun adeta “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturduğu anlaşılmaktadır ki bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, Belediye Tüzel Kişiliğinin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının da doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, hükmün harca ilişkin kısmının “…davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine” cümlesi yazılmak suretiyle hükmün bu şekilde düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun belirtilen şekilde düzelterek onama yönündeki kararına katılmıyoruz.