"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil - bedel davası sonunda, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 24/05/2021 tarihli 2021/86 Esas - 2021/559 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla duruşma günü olarak saptanan 08.03.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldi, duruşmaya başlandı temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava konusu 291 ada 1 parsel sayılı taşınmazın paydaşı olduğunu, payından 215m2 kısmı dava dışı ... ...’a satış suretiyle devrettiğini, ancak tapu işlemlerinde payının tamamının devredildiğini, onun da taşınmazı davalıya devrettiğini ileri sürerek fazla devredilen kısmın iptali ile adına tesciline olmazsa sebepsiz zenginleşme gereği bedele karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, zamanaşımının geçtiğini, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, iyiniyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/12/2017 tarihli ve 2016/272 E., 2017/979 K. sayılı kararıyla; davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili, dava dilekçesindeki iddialarını tekrarlayarak, mahkemenin vermiş olduğu kararın açıkça yasa ve usule aykırı olduğunu, dosya kapsamındaki protokoller dikkate alındığında müvekkilinin sadece 235 m2 yerini sattığının apaçık ortada olduğunu, yine bilirkişi raporunda bahse konu taşınmazın satış bedelinin çok üzerinde değerde olduğunun tespit edildiğini, davalının kötüniyetli olduğunu, sebepsiz yere zenginleştiğini, satış işleminde hem müvekkilinin hem de davalıya satan ... ...’ın hata yaptıklarını belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 20/12/2018 tarihli ve 2018/900 E., 2018/1860 K. sayılı kararıyla; davacının eldeki dava tarihinden çok önce hatayı öğrendiği, davanın bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığının sabit olduğu, bu durumda mahkemece davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değil ise de, tespit edilen bu hukuka aykırılığın yeniden yargılamayı gerektirmediği gerekçesi ile davacının istinaf talebinin kabulü ile gerekçesi düzeltilerek yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Bozma Kararı
Dairenin 12/11/2020 tarihli ve 2019/454 Esas 2020/5923 Karar sayılı kararıyla; “..Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince davanın reddinde menfaati bulunan tanık ...’ın, anlaşılan miktardan daha fazla pay devredildiğini davacıya söylediği ve davacının durumdan haberdar olduğu beyanı esas alınarak davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir. Ancak, TBK 39. maddeye göre hak düşürücü sürenin başlangıcı öğrenme tarihinden itibaren bir yıl olup; davacının durumu, kalan payını da devretmek için 11.03.2016 tarihinde Tapu Müdürlüğüne gittiğinde öğrendiğini beyan ettiği, davanın 23.03.2016 tarihinde açıldığı, davacının öğrendiğini iddia ettiği tarihin aksinin ise davalı tarafından ispatı gerektiği açıktır. Hal böyle olunca, davacının belirttiği tarihin aksinin davalı tarafından tereddüte yer bırakmayacak şekilde ispat edilememesi halinde, işin esasına girilerek yukarıdaki ilkeler göre inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 25/05/2021 tarihli ve 2021/86 E., 2021/559 K. sayılı kararıyla; ispat yükünün davacıda olduğu, adı geçenin iddiasını yasal delillerle kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı vekili, mahkemenin vermiş olduğu kararın yasa ve usule aykırı olduğunu, mahkemenin tanık ... ...’ın beyanına ve ibraz ettikleri protokollere itibar etmeyerek davayı reddettiğini, dosyaya ibraz edilen tapu kayıtlarından da analaşılacağı üzere davalının sebepsiz zenginleştiğini ve bu hususu bilmesine rağmen maddi menfaat elde ettiğinden kötü niyetli olarak sustuğunun apaçık ortada olduğunu, davalının haksız yere 401.000 TL malı 60. 000 TL’ ye satın aldığını, satış işleminde hem müvekili ...’in hem de davalıya satan ... ...’ın hata yaptıklarını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
3.Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; hata hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35. (BK'nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı ...’in maliki olduğu 291 ada 1 parsel sayılı 8851,62 m2 yüzölçümlü,arsa vasıflı taşınmazdaki 56125/885162 payını 24/02/2014 tarihli satış işlemi ile dava dışı ... ...’a, onun da 26/02/2014 tarihinde satış yolu ile davalı ...’a temlik ettiği, davacı ile dava dışı ... ... arasında düzenlenen tarihsiz protokolde taşınmazın 215 m2'sinin satılacağının kararlaştırıldığı, dava dışı ... ... ile ... ... isimli kişi arasında düzenlenen ve ... ...’ın satıcı, ... ...’in ise alıcı sıfatı ile yer aldığı 25.02.2014 tarihli protokolde “ 291 parselde yer alan 215 m2’lik arsayı 60.000-TL
karşılığında aldım…Kendisi bu tapuyu 215 m2 olarak almıştır. Tapuda 561m2 olarak düzeltilmiş olup bu şekilde ... ... almıştır” şeklinde düzenlemeye yer verildiği, sözleşmenin bu bölümünün ... ... ve ... ... tarafından imzalandığı, aynı protokolün altına not başlığı ile “... ... kendisine önceden satılan 215 m2 satmış bulunmaktadır” ibarelerinin eklendiği, bu bölümü de davalı ile dava dışı ... ... isimli kişilerin şahit sıfatı ile imzaladıkları anlaşılmaktadır.
3.3.2. Somut olayda, tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller itibariyle; davacının dava dışı ...’a maliki olduğu çekişme konusu taşınmazın 215 m2 kısmını sattığı, ...’ın da davalıya bu miktarı satmak istediği, ne var ki; tapuda gerek ...’a gerekse davalıya payın tamamının devredildiği, bu durumda TBK'nın 30 v.d. mad. hükümlerinde belirtildiği şekilde davacının akitte hataya düştüğü, davalı ..., davacı ile dava dışı ... arasındaki hatalı işlemin tarafı değil ise de, imzası inkar edilmeyen 25.02.2014 tarihli protokolde şahit sıfatıyla imzasının bulunduğu, bu nedenle durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olup iyiniyetli sayılamayacağı ve TMK 1023.maddesindeki korumadan yararlanamayacağı gözetilerek davacının satış iradesi bulunan kısım dışında kalan -yani 215 m2 ye denk gelen kısım haricindeki- pay yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
VII. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, davacı vekili duruşmaya katılmadığından duruşma vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 08/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.