"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davadan dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 14.11.2018 tarihli ve 2016/2900 Esas, 2018/6627 Karar sayılı kararı ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; kararın yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı ... dava dilekçesinde; dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmaz kendisine ait olmasına rağmen davalı adına tespit ve tescil edildiğini, kendisine ait taşınmaz ile davalıya ait taşınmaz sınır olduğu için böyle bir hatanın meydana geldiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
2. Davacı 21.01.2010 havale tarihli dilekçeyle; dava konusu taşınmazın evvelinde ...’e ait olduğunu, ...’ın vefatı ile geriye 8 mirasçısının kaldığını, kendisinin 5 mirasçının, davalının ise 3 mirasçının payını satın aldığını, bilahare davalı ile taşınmazı zeminde taksim ettiklerini, taksimen kendisine düşen taşınmazın sınırlarını zeminde göstereceğini beyan etmiştir.
3. Davacı vekili 26.06.2014 havale tarihli ıslah dilekçesiyle; mahallinde yapılan keşiflerden sonra bilirkişilerden aldırılan raporlardan, dava konusu taşınmazın 2.614,44 metrekarelik bölümünün müvekkiline ait olduğunun anlaşıldığını belirterek, ıslah taleplerinin kabulü ile dava konusu taşınmazın 2.614,44 metrekarelik bölümünün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmaza ilave edilerek, adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... 24.09.2009 tarihli duruşmadaki beyanında; adına kayıtlı dava konusu taşınmazın keşifte göstereceği bölümünün davacıya ait olduğunu belirtmiştir.
2. Davalı 28.09.2009 tarihli dilekçeyle; adına kayıtlı dava konusu taşınmazı ..., ... ... ve ...’den satın aldığını, davacının taşınmazda hakkının bulunmadığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
... Sulh Hukuk Mahkemesinin 26.06.2014 tarihli ve 2009/524 Esas, 2014/467 Karar sayılı kararıyla; davanın tespit öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, tarafların beyanları, mahallinde yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile davacıya ait dava dışı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın evvelinde ...’e ait olduğu, ...'ın ölümü ile taşınmazların 8 mirasçısına kaldığı, 8 mirasçıdan 3’ünün davalıya, 5’inin ise davacıya miras hisselerini sattığı, 138 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların yüz ölçümü toplamının 15.225,87 metrekare olduğu, tarafların ... mirasçılardan aldıkları hisse oranlarına göre yapılan hesaplama sonucunda, davacıya 9.516,17 metrekare, davalıya ise 5.709,70 metrekare hisse düşmesi gerektiği, buna göre dava konusu taşınmazın 2.614.44 metrekare yüz ölçümündeki bölümünün ifraz edilerek davacı adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmaza ilave edilmesi gerektiği, davalı beyanları ve bilirkişi raporlarının da bu durumu desteklediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmazın, teknik bilirkişi ... ...'in 12.06.2014 tarihli raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 2.614,44 metrekarelik bölümünün tapu kaydının iptali ile davacı adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmaza eklenerek davacı adına tesciline karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Karar, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 14.11.2018 tarihli ve 2016/2900 Esas, 2018/6627 Karar sayılı kararıyla; “Dava; kadastrodan önceki nedenlere dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece; çekişmeli taşınmazın 12.06.2014 havale tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 2.614,44 metrekarelik bölümünün davacıya ait olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm için yetersizdir. Davacı ve davalının birlikte katılarak davacıya ait olması gereken bölümü gösterdikleri 28.04.2010 tarihli birinci keşifte, davacı talebini 1.000,00 metrekare ile sınırlandırmış olsa da, davacı daha sonra 26.06.2014 tarihli yöntemine uygun ıslah dilekçesi ile çekişmeli taşınmazın 2.614,44 metrekarelik bölümünün tapu kaydının iptalini ve adına tescilini istemiştir. Davacının ıslah dilekçesi ile talep ettiği bölümün davalının kabulüne konu 1.000,00 metrekarelik bölüme bitişik olması karşısında ıslah dilekçesine itibar edilerek hüküm kurulması usul hukuku açısından yerindedir. Ancak; davalının kabulüne konu 1.000,00 metrekarelik bölümü aşan ve davacı adına tescile karar verilen bölüm yönünden yapılan araştırma ve inceleme; davalı tanıklarının dinlenmemesi, dinlenen yerel bilirkişi beyanlarının bu bölümün kime ait olduğu, kimden kime ne şekilde intikal ettiği ve kimin zilyetliğinde olduğu hususlarında detay içermemesi nedenleriyle yetersizdir. Bu şekilde eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verilemez. O halde; çekişmeli taşınmaz başında mahalli bilirkişiler, taraf tanıkları ve fen bilirkişisi hazır olduğu halde yeniden keşif yapılmalı, davalının kabul ettiği 1.000,00 metrekarelik bölüm raporda ayrıca gösterilmek üzere fen bilirkişisine ölçtürülerek belirlenmeli, temyize konu 12.06.2014 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda (A) harfi ile gösterilen 2.614,44 metrekarelik bölümün 1.000,00 metrekareyi aşan kısmı yönünden mahalli bilirkişi ve tanıklardan; davacı ve davalı taşınmazları arasındaki sınırın ne şekilde olduğu, kadim ve belirgin bir sınır bulunup bulunmadığı, bu bölümün kimin parseline dahil olduğu, kimden kime ne şekilde intikal ettiği, kim tarafından ne zamandan beri ne şekilde kullanıldığı ve davalının dayandığı satın alma senetleri kapsamında olup olmadığı hususlarında olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, beyanlar arasında doğabilecek çelişkiler yüzleştirme yapılarak giderilmeye çalışılmalı, fen bilirkişisinden davalının davasının kabul ettiği ve etmediği dava konusu bölümleri ayrı ayrı gösterir keşfi takibe ve denetime elverişli rapor alınmalı, delillerin çelişki arz etmesi ve bu çelişkinin giderilememesi halinde hangi delile neden üstünlük tanındığı gerekçede tartışılarak ve tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Temyize Konu Karar
... Sulh Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, Mahkemenin 18.03.2021 tarihli ve 2019/433 Esas, 2021/325 Karar sayılı kararıyla; davanın tespit öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile davacı adına kayıtlı dava dışı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın evvelinde ...'e ait olduğu, taşınmazların taraflarca ...’den satın alındığı ve kullanıldığı, mahallinde yapılan keşifte dinlenen tanıkların beyanlarında geçen obuz, sırma ağaçları ve taş sınırlarının taraflarca zeminde de gösterildiği, tarafların kendilerine ait olan yerler ve sınırlar hakkında mutabık kaldığı, kadastro tespitinin tarafların mutabık kaldığı sınırlarla uyuşmadığı, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 2.614,44 metrekarelik taşınmaz bölümünün, davacı adına kayıtlı dava dışı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın devamı niteliğinde olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmazın teknik bilirkişi ... ...'in 12.06.2014 tarihli raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 2.614,44 metrekarelik bölümünün iptali ile davacı adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmaza eklenerek tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
B. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan yargılama sonunda verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporunda açıkça dava konusu taşınmaz ile davacı adına kayıtlı taşınmaz arasındaki sınırın “obuz” sınırı olduğunun gösterildiğini, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların da bu hususu doğruladığını, bu durumda davacının dava konusu taşınmazda hakkının ve zilyetliğinin bulunmadığının açık olduğunu, dosya kapsamına göre davacının davasını kanıtlayamadığını ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; tespit öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
a) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190. maddesi; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
b) 4721 sayılı ... Medeni Kanununun 6. maddesi; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."
c) 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi; “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.” hükmünü içermektedir.
3. Değerlendirme
1. Kadastro sonucunda ... ili, ... ilçesi, ... köyü çalışma alanında bulunan 138 ada 2 parsel sayılı 8.360,42 metrekare yüz ölçümündeki taşınmaz, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir.
2. Mahkemece, dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmazın, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümünün davacıya ait olup, bu bölümün davacı adına kayıtlı dava dışı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın devamı niteliğinde olduğunun anlaşıldığı kabul edilmek suretiyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmak için yeterli bulunmamaktadır. Davacı ..., dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile adına kayıtlı dava dışı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın evvelinde ...’e ait olup, kendisinin ...’ın 8 mirasçısından 5’inin, davalının ise kalan mirasçıların paylarını satın aldığını, bilahare taşınmazın davalıyla birlikte taksim edildiğini ancak kadastro çalışmaları sırasında kendisine ait olan taşınmazın bir bölümünün, dava konusu taşınmaz içerisinde bırakıldığını ileri sürerek dava açmıştır.
Eldeki dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, taraflar arasında çözülmesi gereken uyuşmazlık; taraflar arasındaki ortak sınırın neresi olduğu, kadastro tespit tarihine kadar davaya konu bölüm üzerinde zilyetliğin kim tarafından sürdürüldüğü, davacı zilyet ise; zilyetlik süresinin kadastro tespit tarihine kadar 20 yıla ulaşıp ulaşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Mahallinde 28.04.2010 tarihinde yapılan ilk keşifte, davacı ...; “Dava konusu taşınmaz içerisinde bana ait olması gereken 1.000,00 metrekare yer adıma kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmaza ilave edilsin. Taşınmazlar arasındaki sınırı gösteriyorum. Davalı ile aramızda sınır ihtilafı yok, sadece bir ölçüm hatası olmuştur.” şeklinde beyanda bulunmuş, davalı ... ise; “Davacı ile birlikte ortak sınırı gösterdik. Yüz ölçümünü bilmediğim bir kısım yer benim adıma tescil edilmiş olabilir, gösterimimize göre hatalı bir tespit varsa düzeltilsin. Benim kimsenin toprağında gözüm yoktur” şeklinde beyanda bulunmuş ancak keşif sonrası bilirkişilerden aldırılan raporlar dosya arasına alındıktan sonra yapılan ilk duruşmada davacı, “ben dava konusu bölümü tam olarak gösteremedim. Davalının taşınmazına doğru 25 metre daha yerim var. Yeniden keşif yapılsın zira ben neyi tam olarak göstereceğimi bilemedim” şeklinde beyanda bulunmuş, davalı ise, “Davacı doğru söylüyor. Benim yerimin içinde yeri vardır.” şeklinde beyanda bulunmuş; bilahare 16.07.2010 ve 06.05.2011 tarihlerinde yapılan keşiflere yalnızca davacı katılmış, bilirkişilerden aldırılan raporlara davalı tarafından itiraz edilmiştir.
Mahallinde 09.06.2014 tarihinde yapılan keşifte davacı, “dava konusu taşınmazın 2.649,23 metrekarelik bölümü, adıma kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın devamı niteliğindedir. Taşınmaz evveliyatı itibariyle ...’e ait olup, murisin ölümüyle 5 çocuğunun hissesini ben, 3 çocuğunun hissesini ise davalı aldı” şeklinde beyanda bulunmuş; davalı, “28.04.2010 tarihinde yapılan keşifte gösterdiğim sınırlar yanlıştır. Tapudaki sınırlar doğrudur.” şeklinde beyanda bulunmuş; mahallinde dinlenen yerel bilirkişiler ise, dava konusu taşınmaz ile davacı adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın evvelinde ...’e ait olduğunu, murisin ölümüyle geriye 8 çocuğunun kaldığını, 3 çocuğunun hissesini davalının, 5 çocuğunun hissesini ise davacının satın aldığını beyan etmişlerdir.
Bozma sonrası yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ..., dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile adına kayıtlı dava dışı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın evvelinde ... ailesine ait olduğunu, tarafların taşınmazları onlardan satın aldığını, taşınmazlarda davacının 5, davalının 3 payı bulunduğunu, tarafların taşınmazları arasındaki sınırın zeminde belli olduğunu, zeminde 1 taş ve sırma ağaçları olduğunu, obuza kadar olan yeri davacının, obuzdan aşağısının ise davalıya ait olduğunu, taşınmazların 50 yıldan fazla süredir bu sınırlara göre kullanıldığını; yerel bilirkişi..., tarafların taşınmazları arasındaki sınırın dikili taş ve sırmalarla ayrıldığını; yerel bilirkişi ... ..., taraf taşınmazları arasındaki sınırları bilmediğini, dere kenarına doğru olan tarafın davacıya, aşağı tarafın ise davalıya ait olduğunu; tespit bilirkişisi ..., kadastro tespitinin hatalı şekilde yapıldığını, tarafların gösterdiği sınırların taş ve sırma ağaçları olduğunu, taşınmazların 40-50 yıldır bu sınıra göre kullanıldığını, taş ve sırma ağaçlarının sınırından obuza kadar olan kısmın davacıya, bu sınırlardan aşağısının ise davalıya ait olduğunu beyan etmiş; davacı, “Keşifte göstermiş olduğumuz sınırları kabul ediyorum, taş ve sırmalar ile biz karşı tarafla aramızdaki sınırları belirledik.” şeklinde; davalı ise, “Gösterilen sınırları kabul ediyorum. Taş ve sırmalarla sınırlarımızı belirledik.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Hükme esas alınan teknik bilirkişi raporu incelendiğinde; dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmazın nizalı kısmının (A) harfi ile gösterildiği, davacı adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmazın içerisinde bulunan obuzun yine kroki üzerinde işaretlenmiş olduğu görülmüş ancak tarafların, yerel bilirkişi ve tanıkların beyanlarında geçen, sırma ağaçları ve taşın yerinin neresi olduğu kroki üzerinde gösterilmediği için adı geçenlerin beyanları kroki üzerinden izlenememiş, yerel bilirkişi ve tanıklar taraflara ait taşınmazların müşterek sınırını zeminde bulunduğu söylenen obuza göre tarif etmiş olmasına rağmen, krokide gösterilen obuzun davacı adına kayıtlı taşınmaz içerisinde bulunduğu gözetildiğinde, sırma ağaçları ve taşın dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bulunup bulunmadığı hususunda tereddüt hasıl olmuştur. Bu şekilde eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verilemez.
Hal böyle olunca; doğru sonuca varılabilmesi için Mahkece mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan, taraf taşınmazları arasındaki sınırı bilebilecek şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları ile ziraat mühendisi bilirkişi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalıdır. Tarafların, yerel bilirkişi ve tanıkların tümünün hazır olduğu keşifte öncelikle taraflardan ortak sınırı göstermeleri istenilmeli, tarafların zeminde ortak sınır üzerinde uzlaşıp uzlaşmadıkları tespit edilip, gerektiğinde imzaları ile beyanları tevsik edilmeli, uzlaşılan sınırlar ile iddia edilen sınırlar teknik bilirkişi tarafından haritasında işaretlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklardan, dava konusu 138 ada 2 parsel sayılı taşınmazın nizalı bölümünün hangi tarihten beri kimin zilyetliğinde olduğu, zilyetliğin ne şekilde sürdürüldüğü, evveliyatında bu bölüm ile taşınmazın geriye kalan (uyuşmazlık konusu olmayan) bölümü arasında belirgin bir sınır bulunup bulunmadığı, davacı adına kayıtlı 138 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ile dava konusu taşınmazın müşterek sınırının neresi olduğu hususlarında maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı; beyanlar arasında oluşacak çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılarak giderilmeye çalışılmalı; teknik bilirkişiden, tarafların uzlaştığı sınırlar ve iddia ettiği sınırlar ile yerel bilirkişi ve tanıkların zeminde gösterdiği sınırları ayrı renklerle gösterir, tarafların, yerel bilirkişi ve tanıkların sınır tarifi yaparken bahsettiği “taş”, “sırma ağacı” ve “obuz” gibi sınır yerlerinin kroki üzerinde işaretlendiği, keşfi izlemeye elverişli rapor alınmalı; ziraat mühendisi bilirkişiden, taraf taşınmazları arasında değişmeyen doğal ya da yapay sınırlar bulunup bulunmadığını, dava konusu taşınmazın nizalı bölümü üzerindeki kullanım şeklini, sınırlarda varsa mevcut ağaçların yaşlarının ne olduğunu açıklayan, ayrıntılı ve gerekçeli rapor aldırılmalı ve bundan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece, bu hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması isabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
1086 sayılı HMUK’un 440/III-2. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
01.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.