"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkin açılan davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece verilen kısmen kabul kararı Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi tarafından yasal ilanların yapılmamış olması nedeniyle bozulması üzerine, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karar süresi içinde davalılar Hazine ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü
I. DAVA
Davacı ... dava dilekçesinde; kendisine ait olan Van ili Merkez Kurubaş köyü 12 parselin bitişiğinde bulunan tahmini olarak 6000 metrekarelik yerin kadastro tespiti sırasında tescil harici bırakıldığını, bu yerin kendi zilyetliğinde olduğunu belirterek adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Van Sulh Hukuk Mahkemesinin 24/03/2015 tarihli ve 2010/1460 E., 2015/458 K. sayılı kararıyla; davanın kısmen kabulüne, 10/12/2012 tarihli fen bilirkişi raporunda kırmızı kalem ile boyalı 4.630,33 metrekarelik yerin davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Van Sulh Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 13/11/2017 tarih 2015/17957 E. 2017/7827 K. sayılı kararında, açılan davanın 4721 sayılı TMK'nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkin olduğu, kadastroca tescil harici bırakılan yerler için açılan tescil davalarında TMK’nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişinin rapor ve krokisine göre gerekli ilanların yöntemine uygun bir biçimde yapılması, yasal 3 aylık sürenin dolmasının beklenilmesi ve ilanın yapıldığı gazete ile ilan tutanaklarının dosya arasına konulması gerektiği, Mahkemece bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsizliğine değinilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
3. Van Sulh Hukuk Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Van Sulh Hukuk Mahkemesinin 14/07/2020 tarihli ve 2018/129 E. 2020/559 K. sayılı kararıyla; davacı lehine zilyetlik koşullarının oluştuğu anlaşıldığından 10/12/2012 tarihli fen bilirkişi raporunda kırmızı kalem ile boyalı 4630,33 metrekarelik yerin davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Van Sulh Hukuk Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Van Sulh Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
5.1. Davacı Hazine vekili temyiz dilekçesinde; hava fotoğrafının yöntemince incelenmediğini, davacı lehine zilyetlik koşullarının oluşmadığını, yapılan bilirkişi incelemesinin eksik olduğunu belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
5.2. Davacı ... vekili temyiz dilekçesinde; tescil harici bırakılan yerlerin kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, davacı lehine zilyetlik koşullarının oluşmadığını, bilirkişi raporlarının yeterli derecede açık olmayıp, hava fotoğrafı incelemesinin yeterli yapılmadığını, ayrıca davanın niteliği gereğince yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılması gerekir iken kabul ve ret oranına göre yargılama giderlerinin davalılar üzerine bırakılmasının da yerinde olmadığını belirterek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir."
6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir.’’ hükümlerini içermektedir.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Dosya içeriğine, Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Hazine ve ... vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
6.3.2. Ancak, dava tapusuz taşınmazın tesciline ilişkin olup, davanın mahiyeti gereğince yapılan yargılama giderleri ve harcın davacı üzerine bırakılması gerekirken, harcın bozma öncesinde davalı ... Başkanlıkları üzerinde bırakılmış olması nedeniyle bozma sonrasında yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, yargılama giderlerinin ise kabul ve ret oranına göre davalılar üzerine bırakılması doğru değil ise de, anılan bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
1. Davalı Hazine ve ... vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Hükmün (3) numaralı bendinin hüküm yerinden çıkarılarak yerine “Alınması gereken 460,69 TL karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 74,20 TL'nin mahsubu ile kalan 386,49 TL'nin davacıdan alınarak Hazineye irat kaydedilmesine” cümlesinin eklenmesine,
3. Hükmün (4) ve (5) numaralı bentlerinin hüküm yerinden çıkartılarak yerine (4) numaralı bent olarak, "Yapılan yargılama giderlerinin davanın mahiyeti gereği davacı üzerine bırakılmasına” cümlesinin eklenmesine, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi gereğince DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın yatırana geri verilmesine, 27/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri de doğru belirlenmiş, taraflarca bu yönde temyiz isteğinde bulunulmadığı gibi hiçbir temyiz sebebi de belirtilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, harçlar dışındaki yargılama giderlerinden davalının sorumlu olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmamakla birlikte karar ve ilam harcının resen ele alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve BelediyeTüzel kişiliğidir. Davalının Hazine veya Kamu Kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir. Ancak Yerel Mahkeme, davalı Hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle harcın davacıya iadesine karar vermiş, belediyeler harçtan muaf olmamasına rağmen bu hususta bir hüküm kurmamıştır.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu düzenleme harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu düzeneleme, bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal–tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal–tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının "yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın İlk Derece Mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı Hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Somut olayda Mahkemece kurulan hüküm doğrudur. Açıklanan bu nedenlerle hükmün onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle düzelterek onama yapılması şeklindeki görüşüne katılmıyorum.