"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, alacak davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonucunda;yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi;
I. DAVA
Davacı, çekişme konusu 2216 parsel sayılı taşınmazın maliki iken vekil aracılığı ile 300.000,00.TL karşılığında taşınmazı davalıya satış suretiyle devrettiğini, ancak bedelin kendisine ödenmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin 04.12.2003 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, dava konusu taşınmazın satış bedelinin temlik anında Tapu Müdürlüğünde ödendiğini, aksini davacının ispatlaması gerektiğini, davacının iradesiyle verdiği geçerli vekaletnameye istinaden işlem yapıldığını, davacının talebini vekiline yönlendirmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 14.03.2013 tarihli ve 2012/426 E., 2013/98 K. sayılı kararıyla;davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Birinci Bozma Kararı
Dairenin 20.11.2013 tarihli ve 2013/12763 E., 2013/16316 K. sayılı kararıyla; “…dava değeri gösterildiği halde davacıdan sadece başvuru harcı alınmış, nispi harç tahsil edilmemiştir. Hal böyle olunca, nispi peşin harcın tahsil edilmesi ve bu gerek ifa olunduğu takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulmuş olması doğru değildir." gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 18.07.2014 tarihli ve 2014/116 E., 2014/312 K. sayılı kararıyla; satış bedelinin ödenmemesi halinde akti feshederek satışa konu şeyin geri alınması hakkı saklı tutulmadıkça veya bu konuda itirazı kayıt dermeyan edilmedikçe, satılan şeyin istirdadının istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 03.04.2017 tarihli ve 2014/20645 E., 2017/1633 K. sayılı kararıyla; “…mahkemece, yukarıdaki açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur. Bilindiği üzere, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası her türlü delille ispatlanabilir. Davacı taraf, tanık deliline dayanmış, 03.07.2014 tarihli dilekçesinde tanık isimlerini mahkemeye bildirmiş, ancak mahkemece aynı günlü oturumda gerekçe göstermeksizin davacının tanık dinletme talebinin reddine karar verilmiştir. Oysaki davanın niteliğine göre iddianın tanıkla ispatı mümkündür. Hâl böyle olunca; yukarıdaki ilkeler ışığında mahkemece, davacının tanıkları dinlenerek davalının iyi niyetli alıcı olup olmadığı, dava dışı vekil ile işbirliği içinde hareket edip etmediğinin saptanması ve sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir." gerekçesiyle bozulmuş, davalı vekilinin karar düzeltme isteği Dairenin 21.03.2018 tarihli ve 2017/3459 E., 2018/8061 K. sayılı kararıyla reddedilmiştir..
6. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 04.06.2021 tarihli ve 2018/249 E., 2021/224 K. sayılı kararıyla; davalının resmi akit tablosunda satış bedeli olarak gösterilen 129.950.00 TL'nin tamamını ödediğini savunduğu, davacının satış bedelinin 300.000.00 TL olduğu ve hiç bedel ödenmediğini iddia ettiği, ispat külfetinin resmi akit tablosunun aksini iddia eden davacı tarafta olduğu, davacının bu yöndeki iddiasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 201. maddesi uyarınca yazılı delille ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
7. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, taraflar arasındaki işlemin gerçek bir satış olmadığını, teminat amacıyla taşınmazın devir edildiğini, Yargıtay bozma kararı doğrultusunda dinlenen tanık beyanlarından da bedel ödenmediğinin sabit olduğunu, davalının tanık olarak dinlenen vekilinin de satış esnasında ödeme yapmadığını bildirdiğini, hakimin Türk Hukukunu resen uygulaması gerektiğini, HMK’nın 33. maddesine göre davadaki hukuki ihtilafın inançlı işlemden kaynaklandığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
TBK'da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
9.3. Değerlendirme
9.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının Sapanca Noterliğinin 21.05.1999 tarih ve .... yevmiye numaralı vekâletnamesi ile, dava dışı ... ’nu vekil tayin ettiği, vekil ...’ın dava konusu 2216 parsel sayılı taşınmazı 09.12.2003 tarihli akitle davalıya satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
9.3.2. Somut olayda, gerek davacının gerekse davalının dava konusu taşınmazın temlik işlemini vekil aracılığıyla yaptıkları, 09.12.2003 temlik tarihinden 14.08.2012 tarihine kadar taşınmazın davacı kullanımında olduğu, davalının davacıdan; 09.12.2010 tarihli, tebliğ şerhi bulunmayan Bakırköy 29. Noterliği 34603 yevmiye no.lu ihtarı ile 7 senelik birikmiş ecrimisilin ödenmesi ve tahliye talep ettiği, 08.08.2012 müracaat tarihli 3091 sayılı kanun kapsamında Kaymakamlık başvurusu yaptığı yönündeki savunmasına, davacının taşınmazı bedelsiz olarak devretme amacı bulunmadığı, ne var ki vekilin taşınmazı bedelsiz olarak teminat amacıyla devrettiği bu şekilde vekil edenin iradesine açıkça aykırı davrandığı, dinlenen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından, davalının satış bedelini ödediğini ispatlayamadığı, vekil ...’ın vekalet görevini kötüye kullanarak ilk el konumundaki davalıyla el ve işbirliği içinde davacıyı zararlandırma kastıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır.
9.3.3. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
V. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 29.12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.