"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
ASIL DAVADA DAVACI /
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istekli dava sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 23/12/2021 tarihli 2021/1438 Esas, 2021/2004 Karar sayılı kararıyla, birleştirilen davada davacı ...’nin istinaf başvurusunun HMK’nın 352. maddesi uyarınca reddine, asıl davada davalı ...’ın istinaf başvurusunun reddine, asıl davada davacı ...’nin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak temlik alan ... yönünden davanın reddine, davacı ...’nin davasının kabulüne, davalı ... yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davalı ... ile temlik alan ... tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 02/06/2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden temlik alan ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ... ... vekili Avukat ..... geldiler, davetiye tebliğine rağmen davacı ... vekili ve diğerleri gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
1. Asıl davada davacı ..., maliki olduğu 775 ada 3 parsel sayılı taşınmazın, annesi ... tarafından kendisine muhtemel miras payı karşılığında verildiğini, taşınmazı önceki malik olan annesi ... ile dava dışı kardeşi ...'in borçlarından dolayı haciz konulması endişesiyle haciz riski bertaraf edildiğinde iade edilmek üzere bedelsiz olarak davalı ...’e temlik ettiğini, ardından ...’in taşınmazı inanç sözleşmesine aykırı olarak diğer davalı ...’e devrettiğini, ...’e yapılan temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazın gerçek değerinin tespit edilerek bedelin davalılardan tahsilini istemiştir.
2. Asıl davada temlik alan ..., 18/11/2013 tarihli temlik sözleşmesine dayanarak eldeki davada davacı olarak kabulünü ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
3. Birleştirilen davada davacı ..., maliki olduğu 775 ada 3 parsel sayılı taşınmazı, kendisi ve dava dışı oğlu ...’in bankalar nezdinde kredi notları düşük olduğundan kredi temin edilip borç ödendikten sonra iade edilmek amacıyla önce davalı kızı ...’ye, ...’nin de davalı ...’e, ...’in de diğer davalı ...’e satış suretiyle devrettiğini, yapılan temliklerin inançlı temlik olduğunu, davalı ... ile aralarında bu hususa dair 25.10.2013 tarihli protokol düzenlendiğini, taşınmazı miras payı karşılığı davalı kızı ...’ye devretmediğini, asıl davadaki iddiaların gerçek dışı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazın gerçek değerinin tespit edilerek bedelin davalılardan tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar ... ve ...; dava konusu taşınmazın önceki maliki ...’nin, dava dışı oğlu ...'in bir kısım borçlarına kefil olmasından dolayı taşınmazın kredi çekmeye uygun olmadığını, taşınmazın krediye uygun hale getirilebilmesi için sözkonusu devirlerin yapıldığını, intifa hakkının da bu nedenle terkin edildiğini, devirlerin inançlı işlem olarak yapıldığını, davacı ...’nin muhtemel miras payı karşılığı olarak yapılmadığını, ...’nin de sözkonusu devirlerin taşınmazın kredi çekilmesine uygun hale getirilmesi için inançlı işlem şeklinde yapıldığını başından beri bildiğini, taşınmazın gerçek sahibinin ... olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/09/2017 tarihli ve 2013/648 Esas, 2017/338 Karar sayılı kararıyla; asıl dava yönünden; davacı her ne kadar inançlı işlem iddiasını yazılı delil ile ispat edememiş olsa da davalıların bağlantılı bileşik ikrarda bulunarak inanç sözleşmesinin varlığını kabul ettikleri gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın % 70’inin davacı ... adına, % 30’unun ise temlik alan ... adına tesciline; davalı ... yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddine; birleştirilen dava yönünden ise, eksik harcın verilen süre içerisinde tamamlanmaması nedeniyle Harçlar Kanunu’nun 30., HMK’nın 150/5. maddeleri uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı ... ..., birleştirilen davada davacı ..., asıl ve birleştirilen davada davalı ... istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
2. İstinaf Nedenleri
2.1. Asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı ... ... istinaf itirazlarında:
Asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın işlemden kaldırılıp açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olduğunu, ancak ayni bir hakkı bulunmayan temlik alan davacı ...’ın sadece kişisel hak içeren temlik sözleşmesinden dolayı taşınmazın % 30’luk kısmının tapu kaydının iptali ile temlik alan ... adına tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, temlik alanın ayni hak elde etmesinin mümkün olmadığını, temlik alanın kabule şayan bir davasının da bulunmadığını belirterek kararın bu yönden düzeltilerek onanmasını, aksi halde kararın bu yönden bozulmasını istemiştir.
2.2. Asıl ve birleştirilen davada davalı ... istinaf itirazlarında:
Asıl davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, evrakta sahtecilik ile ilgili ceza yargılaması sonucunun beklenmesi gerektiğini, bütün temlik işlemlerinin inançlı işlem olduğunu, asıl davanın haksızlığı ortada iken yemin deliline mecbur bırakılmaları ve yemin metnine davalının itiraz etmesi vaki iken davanın kabulüne yemin bahsinin de gerekçe gösterilmesinin doğru olmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
2.3. Birleştirilen davada davacı ... istinaf itirazlarında:
Kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve hakkaniyet ilkeleri nazara alınmadan hüküm kurulduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 10/04/2018 tarihli ve 2018/98 Esas, 2018/663 Karar sayılı kararıyla; birleştirilen davada davacı ...’nin istinaf başvurusunun 6100 sayılı ...nın 352. maddesi gereğince reddine; asıl dava yönünden yapılan incelemede, temlik alan ...'ın yasal açıdan taraf sıfatı bulunmadığı, temlik alan yararına iptal tescile karar verilmesinin hatalı olduğu, eldeki davada ispat yükünün davacı tarafta olup, Mahkemece bağlantılı bileşik ikrardan söz edilerek ispat yükünün yer değiştirdiği gerekçesiyle ispat yükünün davalılara yüklenilmesinin doğru olmadığı, buna göre, davacının iddiasını yazılı delil ile ispatlayamadığı, yazılı delil başlangıcı niteliğinde herhangi bir delil de sunmadığı, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı gözetildiğinde asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle davalı ...’ın istinaf başvurusunun 6100 sayılı ...nın 352/1.b.2 gereğince kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü ortadan kaldırılarak, asıl davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı ... ... ile temlik alan ... tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Birinci Bozma Kararı
Dairenin 07/07/2020 tarihli ve 2018/3277 Esas, 2020/3540 Karar sayılı kararıyla; “...Hemen belirtilmelidir ki; asıl davada temlik alacaklısı ... bakımından davanın kabulüne ilişkin kararın davalı ... tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı ...’ın istinaf başvurusunun kabulü ile asıl davada temlik alacaklısı ... bakımından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından ... vekilinin temyiz itirazlarının reddine. Asıl davada davacı (birleştirilen davada davalı) ... vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Asıl ve birleştirilen davada davalılar ... ve ... tarafından birleştirilen 2013/719 Esas sayılı dosyaya sunulan “protokol” başlıklı 25.10.2013 tarihli belge ile anılan davalıların 09.12.2014 tarihli duruşmadaki beyanları nazara alındığında dava konusu taşınmazın davacı ...’den davalı ...’e ve ondan da davalı ...’e inançlı işlem gereğince temlik edildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; asıl davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmuştur.
3. Mahkemesince Birinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 26/11/2020 tarihli ve 2020/1137 Esas, 2020/1367 Karar sayılı kararıyla; birleştirilen davada davacı ...’nin istinaf başvurusunun HMK’nın 352. maddesi uyarınca reddine; asıl davada, davalı ...’ın istinaf başvurusunun reddine, davacı ...’nin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353.1.b.2. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak, temlik alan ... yönünden davanın reddine, davacı ...’nin davasının kabulü ile dava konusu taşınmazın davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline, davalı ... yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davalı ... ile temlik alan ... temyiz başvurusunda bulunmuşlardır.
5. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 09/06/2021 tarihli ve 2021/202 Esas, 2021/3208 Karar sayılı kararıyla; “...kısa kararda, ″davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne″; gerekçeli kararda ise, ″davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun reddine″ karar verilmek suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, 10.04.1992 tarihli ve 1992/7 Esas-1992/4 K. sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
6. Mahkemesince İkinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 23/12/2021 tarihli ve 2021/1438 Esas, 2021/2004 Karar sayılı kararıyla; birleştirilen davada davacı ...’nin istinaf başvurusunun HMK’nın 352.maddesi gereğince reddine; asıl davada davalı ...’ın istinaf başvurusunun reddine, asıl davada davacı davacı ...’nin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353.1.b.2. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak, temlik alan ... yönünden davanın reddine, davacı ...’nin davasının kabulü ile dava konusu taşınmazın davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline, davalı ... yönünden husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
7. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davalı ... ile temlik alan ... temyiz başvurusunda bulunmuşlardır.
8. Temyiz Nedenleri
8.1. Davalı ... duruşmalı temyiz itirazlarında
Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak verilen nihai kararın şekli ve maddi gerçeklikle bağdaşmadığını, davalıların ikrarından bahisle asıl davanın kabul edildiğini, ancak dosya kapsamındaki delillerle gerçek mülkiyet sahibinin birleştirilen davada davacı ... olduğunun anlaşıldığını, eksik ve hatalı değerlendirme yapıldığını, tüm devirlerin satış yoluyla yapıldığını, davacı ...’ye miras payına karşılık yapılan bir devir olmadığını, başka çocukları da bulunan ... ...’nin davacı kızı ...’ye miras payına karşılık dava konusu taşınmazı devretmesinin mümkün olmadığını, dinlenen tanık beyanlarıyla da asıl mülkiyet sahibinin davacının annesi ... ... olduğunun anlaşıldığını, ilk temlikten son temlike kadar inançlı işlem olduğunu, vekalet ücreti yönünden oldukça hatalı karar verildiğini, kendisi aleyhine olacak şekilde vekalet ücretinde fahiş hatalar yapıldığın belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
8.2. Temlik alan ... duruşmalı temyiz itirazlarında
Aleyhe kısımlar yönünden hükmü temyiz ettiğini, temlik sözleşmesi geçerli olup
HMK’nın 125. maddesine göre davacı sıfatıyla davaya katılmasının yasal zorunluluk olduğunu, 18/11/2013 tarihli temlik sözleşmesiyle davacı ...’nin, eldeki davadaki hak ve alacaklarının % 30’unu ferileriyle birlikte kendisine temlik ettiğini, davacının bu temlik sözleşmesinin geçerli olduğunu kabul ve beyan ettiğini, İlk Derece Mahkemesince temlik sözleşmesine göre kendisi lehine hüküm kurulunca davacının istinaf aşamasında temlik sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürdüğünü, HMK’nın 125. maddesi karşısında, “taşınmaz devrini öngören sözleşmelerin resmi şekilde yapılması gerektiği ve bu sebeple temlik sözleşmesinin geçersiz olduğu” şeklindeki değerlendirmenin hatalı olduğunu, dava konusunun devrini düzenleyen bu maddede istisna getirilmediğini, şekil şartı öngörülmediğini, ayni veya şahsi hakka ilişkin tüm davalarda istisnasız dava konusunun devredilebileceğini, bu yönden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması ve İlk Derece Mahkemesi kararının onanması gerektiğini, öte yandan temlik alanın davacı sıfatı kazanmayacağı benimsenmesine rağmen temlik alan olarak aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl ve birleştirilen davada uyuşmazlık; inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
9.2.2. Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 373. maddenin 2. fıkrasına göre, “Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.” 373. maddenin 3. fıkrasına göre, “ Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
9.3. Temyiz Nedenlerinin Değerlendirilmesi
9.3.1. Somut olayda; öncelikle müdahil davacı (temlik alan) ...’ın dayandığı 18/11/2013 tarihli temlikname HMK’nın 125. maddesi kapsamındaki şartları taşıyan bir temlikname olmayıp, davanın sonunda davacı ...’nin elde edeceği hakkın bir kısmının temliki vaadine ilişkin bulunmakla, eldeki davada temlik alan ...’ın davacı sıfatı bulunduğundan söz edilmesi mümkün değildir. O halde, davacı sıfatı bulunmayan temlik alan ...’ın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
9.3.2. Temlik alan ...’ın vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;
Taraf sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddi halinde HMK’nın 326. maddesi ile karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’nin 7/2. maddesi uyarınca, temlik alan ... aleyhine maktu vekalet ücretini geçmemek üzere vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu hususun gözardı edilmesi doğru değildir.
9.3.3. Davalı ...’ın temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre, hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca asıl davada davacı ...’nin davasının kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalı ...’ın işin esasına yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.
Ne var ki; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 6100 sayılı HMK'nın 373/3. maddesi gereğince bozma ilamına uyulduğuna göre, bundan sonra Mahkemece yapılacak iş bozmaya uygun yeni bir karar vermekten ibaret olup, istinaf isteminin reddi/kabulü şeklinde hüküm oluşturulması usul hukukuna açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Şöyle ki; İlk Derece Mahkemesi İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/09/2017 tarihli ve 2013/648 Esas, 2017/338 Karar sayılı kararı HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 10/04/2018 tarihli 2018/98 Esas 2018/663 Karar sayılı kararıyla kaldırılıp yeni bir hüküm kurulduğundan, bu hükmün Dairece bozulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından hükmüne uyulan bozma ilamına uygun yeni bir karar verilmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, Bölge Adliye Mahkemesinin yeniden hüküm tesisi üzerine ortada bir İlk Derece Mahkemesi kararı kalmadığından Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, İlk Derece Mahkemesinin kararına yönelik olarak istinaf taleplerinin reddi /kabulü, istinaf harcı alınması şeklinde hüküm kurulması doğru değildir.
Öte yandan; çekişmeli taşınmazın keşfen saptanan ve davacı tarafından harcı tamamlanan 9.028.500,00 TL değeri üzerinden davacı yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu hususun gözardı edilerek harcı tamamlanmayan 12.898.000,00 TL değer üzerinden davacı yararına fazla nispi vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.
VI. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... ile temlik alan ...’ın değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371/1-a maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, aynı Kanun′un 373/2. maddesi uyarınca dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine; 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden temlik alan ... vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalı ...’dan alınmasına, alınan peşin temyiz harçlarının temyiz edenlere geri verilmesine, 03/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.