"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: LÜLEBURGAZ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil talepli asıl ve birleştirilen davalar sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davacının istinaf isteminin HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen karar süresi içinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 02/06/2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asıl ve birleştirilen davada davacı vekili gelmedi. Temyiz edilen birleştirilen davada davalı ... vekili Avukat ... geldi. Davetiye tebliğine rağmen asıl davada davalı ... vekili gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, dosya incelenerek gereği görüşüldü:
I. DAVA
1.1. Asıl davada davacı, 12.10.2015 tarihli vekaletname ile dava dışı ... 'yı vekil tayin ettiğini, vekilin 433 ada 4 parseldeki 1/16 payını bilgisi dışında 21.01.2016 tarihinde davalı ...’a temlik ettiğini, vekil ile davalı ...’un çıkar ve işbirliği içinde birlikte hareket ettiklerini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
1.2. Birleştirilen davada davacı, asıl davadaki iddialarını tekrarla, asıl davaya konu taşınmazdaki 1/8 payının davalı ...’a devredildiğini, davalı ...’ın vekil ile birlikte hareket ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1.1. Davalı ..., devrin davacının bilgisi ile yapıldığını, vekil ile el ve iş birliği içinde olmadığını, iyiniyetli hareket ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
1.2. Birleştirilen davada davalı ..., davacının dava konusu taşınmazda bizzat yaptığı satışların da olduğunu, kendisinin daha düşük bedelle pay devri yaptığını, iyi niyetli olduğunu, maliki olduğu başka bir taşınmazı satarak dava konusu taşınmazı aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, davacının devirlerden 2016 yılı itibariyle haberdar olmasına rağmen dava dışı vekile vekalet sözleşmesiyle bağlı bulunmadığını ve yapılan satışların vekalet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiğine yönelik vekile ulaştırdığı bir irade beyanının bulunmadığı, davalıların vekil ile işbirliği içinde olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullandığını bildiklerinin veya bilebilecek durumda olduklarının davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; satış değeri ile gerçek değer arasında fahiş fark olduğunu, davalıların aradaki bu fahiş farkı görmeden, bilmeden bu taşınmazı satın aldıklarının iddia edilemeyeceğini, aradaki fahiş farkın vekalet akdinin kötüye kullanıldığına en büyük delil olduğunu, satışın davacıdan gizli yapıldığını, vekil ...’in intiharından sonra davacının bu satışları öğrendiğini, ...’in mirasçılarının da mirası reddettiklerinden vekile veya mirasçılarına karşı istese de dava açamayacağını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının, dava konusu devirlerden 2016 yılı itibariyle haberdar olmasına rağmen dava dışı vekile vekalet sözleşmesiyle bağlı bulunmadığını ve yapılan satışların vekalet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiğine yönelik vekile ulaştırdığı bir irade beyanının bulunduğuna yönelik dosyaya bir bilgi ve belge sunmadığı, dava dışı ...'in emlak işiyle meşgul olduğunun tanık beyanları ve dosyaya sunulan beyanlardan sabit olduğu, vekilin satıştan kısa süre sonra intihar ettiği, dinlenen tanık beyanlarından davalıların dava konusu taşınmazın satın alınmasında vekil ile işbirliği içinde olduğu ve vekalet görevini kötüye kullandığını bildiklerinin veya bilebilecek durumda olduklarının davacı tarafından ispat edilemediği, davacının satış bedellerinin kendisine ödenmediği yönündeki iddiasının vekilin hesap verme yükümlülüğü kapsamında vekil tayin edilene karşı ileri sürülmesi gerektiği, taşınmazın rayiç değeri ile akit senedindeki değeri arasındaki farkın tek başına vekalet görevinin kötüye kullanılmasının ve vekil ile işlem yapan alıcının kötü niyetli olduğunun kabulüne karine olamayacağı gerekçesi ile davacının istinaf isteminin HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek verilen kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2 Diğer taraftan, 4721 sayılı TMK’nin 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” ve 1024. maddesinde; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, (IV./3.) no.lu paragrafta yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen birleştirilen davada davalı vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınmasına, onama harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 02/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.