"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, davacı tarafından davalı ..., ..., dahili davalı ...Danışmanlık İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. aleyhine yöneltilen davanın reddine, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen ..., ..., ... ve ... yönünden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla duruşma günü olarak saptanan 21/06/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ...ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar ... v.d. vekili ve diğerleri gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, davalı ...'dan faizle 200.000,00 TL borç aldığını ve karşılığında teminat amaçlı olarak taşınmazlarının satış yetkisini içerir vekaletname verdiğini, daha sonra 180.000,00TL borcunu ödediğini, bakiye borcun ödenmesi beklenmeksizin davalının taşınmazlarını davalı ...'a muvazaalı olarak devrettiğini, kendisi ve ailesinin dava konusu taşınmazda oturduğunu ve satış iradesi olmadığını ileri sürerek, 7704 ada 19 parsel ile 773 ada 7 parseldeki 1, 2, 5 ve 10 no.lu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiş, aşamada ...Danışmanlık İnş. ve Tic. Ltd. Şti ile ..., ..., ... ve ... davaya dahil edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı ...; dava konusu 7704 ada, 19 parseli diğer davalı ...'dan değil, tapuda malik olarak görünen ...Danışmanlık İnş. ve Tic. Ltd. Şti.den emlakçı aracılığıyla bedelini banka kanalıyla ödeyerek satın aldığını; davalı ..., taşınmazın 09.07.2010 tarihinde ...Danışmanlık İnş. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından satın alındığını ve bedelinin peşin olarak kendisine ödendiğini, adı geçen şirketin ortağı olduğunu, davacının sözünde durmayarak taşınmazı boş vaziyette şirkete teslim etmediğini, taşınmaz üzerindeki dairelerin davacı ve kardeşlerince işgal edildiğini, davacının İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/485 E. sayılı dosyasına 22.02.2012 tarihinde avukatı aracılığıyla dilekçe sunarak savunmada bulunduğunu, satıştan haberdar olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, vekaletin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı olarak dava açıldığı, vekaletnamenin inançlı işlem ile verildiğinin ileri sürüldüğü, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı ...’in yetkilisi olduğu dahili davalı ...nin bankaya adına 330.000 TL ödeme yapmasına rıza gösterdiğini; ödemeye ilişkin dekontun Türkiye Ekonomi Bankası 3510047-43167749 no.lu hesap numaralarından araştırma yapıldığında ortaya çıkacağını, davacının kredi borcuna, haciz ve icra tehdidi altında olduğuna dair araştırma yapılmadığını, vekaletin kötüye kullanıldığının açık olduğunu, satış bedelinin ödendiğinin davalı tarafından ispat edilmesi gerektiğini, davalıların, davacının üç ayın sonunda 400.000,00 TL ödeme yapmak istemesi üzerine bu ödemeyi kabul etmeyerek her defasında miktarı yükselttiklerini, bu şekilde davacının oyalandığını, taşınmazların ...'a değerinden oldukça düşük bedele devredildiğini, bunun muvazaalı işlemin kanıtı olduğunu, ...'un iyi niyetli üçüncü şahıs olmadığını, eşinin davalı şirket çalışanı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının inançlı işlem iddiasını ispat yönünden 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereği yazılı delil sunmadığı, dosya içeriğinde yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığı, davacının açıkça yemin deliline de dayanmadığı, vekil tarafından yapılan satış işleminde işlemin tarafı olan ...nin davaya dahil ettirilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, ancak dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen ..., ..., ... ve ...'ın davaya dahil edilmelerinin kendilerine davalı sıfatı kazandırmayacağı, anılanlar hakkında usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, davacı tarafından davalı ..., ..., dahili davalı ...Danışmanlık İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. aleyhine yöneltilen davanın reddine, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen ..., ..., ... ve ...'ın davaya dahil edilmeleri kendilerine davalı sıfatı kazandırmayacağından, anılanlar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 140/3 maddesi; "Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür." şeklinde düzenlenmiştir.
3.2.2. Hâkim davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca, ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek taraflara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.
3.2.3. Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının Kadıköy 14. Noterliğinin 06/07/2010 tarihli, 16303 yevmiye sayılı satış yetkisi içerir vekaletnamesi ile davalı ...'i vekil tayin ettiği; vekil Bülent'in davacıya vekaleten davaya konu tüm taşınmazları 09/07/2010 tarihinde 94.000,00 TL bedelle ve Fortisbank lehine ipotekle yükümlü olarak ...Danışmanlık İnşaat ve Ticaret Ltd. Şirketine temlik ettiği, taşınmaz kaydındaki ipoteğin 03/02/2011 tarihinde terkin edildiği; anılan şirket tarafından davaya konu taşınmazlardan 7704 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 17/12/2012 tarihinde 265.000,00 TL bedelle davalı ...'a, 763 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 2 no.lu bağımsız bölümlerin 04/07/2014 tarihinde (şirkete vekaleten...tarafından) sonradan davaya dahil edilen ...'ya, 763 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki 5 no.lu bağımsız bölümün 10/11/2010 tarihinde davaya sonradan dahil edilen ...'a, 763 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki 10 no.lu bağımsız bölümün 30/12/2011 tarihinde davaya sonradan dahil edilen ...'e temlik edildiği, ...’in de anılan taşınmazı yargılama sırasında davaya dahil edilen ...'e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
3.3.2. Hemen belirtmek gerekir ki, tapu iptal ve tescil davaları kayıt malikine karşı açılır. Oysa çekişme konusu 773 ada 7 parseldeki 1, 2, 5 ve 10 no.lu bağımsız bölümler yönünden dava tarihinden önce kayıt maliki olan ..., ... ve ...’e husumet yöneltilmemiş, yargılama sırasında yukarıda anılan kayıt malikleri davaya dahil edilmişlerdir. Ne var ki, usul hukukunda davaya dahil şeklinde bir müessese yer almayıp, bir kimseye dahili dava yolu ile taraf sıfatı verilemeyeceği açıktır.
Öte yandan, usûl hukukumuzda ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 125. maddesinde dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usûli işlemler düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde, diğer taraf seçimlik hakkını kullanmakta dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir.
Ne var ki, HMK’nın 125. maddesi uyarınca davaya dahil edilen ... 773 ada 7 parseldeki 10 no.lu bağımsız bölümü 14/09/2017 tarihinde ...’ten devralmış olup, ...’e karşı usulünce açılmış bir dava bulunmadığından ...’in HMK’nın 125. maddesi uyarınca davaya dahil edilmesine de imkan bulunmamaktadır.
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, ..., ..., ... ve ... yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.
3.3.3. Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince,
İlk Derece Mahkemesince, HMK'nın 140/3. maddesi gereğince ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın hangi hukuki nedene dayandığı belirlenmemiş, gerekçeli kararda dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, Bölge Adliye Mahkemesince ise dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olarak nitelendirilmiş olup; davacı, davalı ...’dan aldığı borç karşılığında borcun ödenmemesi halinde kullanılmak üzere davalı ...’i vekil tayin ettiğini ve davalı ...’un henüz bakiye borç muaccel olmadan önce taşınmazları kötüniyetli olarak temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bu durumda, dava dilekçesi ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayanıldığı açıktır.
Ne var ki, dava konusu 7704 ada 19 parsel sayılı, 17/12/2012 tarihinde davalı ...'a temlik edilen taşınmaz yönünden hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Şöyle ki, İlk Derece Mahkemesince, vekaletnamenin inançlı işlem ile verildiği iddiasının 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca kanıtlayamadığı, Bölge Adliye Mahkemesince ise anılan İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca yazılı delil sunulmadığı, dosya içeriğinde yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge bulunmadığı, davacının açıkça yemin deliline de dayanmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Hal böyle olunca; uyuşmazlığın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayandığı gözetilerek, bu yönde inceleme ve araştırma yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede hata yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
VI. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile HMK'nın 371. maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalılardan (..., Saadet Tutak ve ...Danışmanlık İnşaat ve Ticaret Ltd. Şirketi) alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, HMK'nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 21/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.