"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli davası sonunda Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 26/10/2020 tarih 2020/372 Esas – 2020/1074 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, kayden ½ pay ile paydaş olarak yer aldığı 24 parsel sayılı taşınmazı üzerine güneş enerjisinden elektrik üretim tesisi alanı yapılması, bunun karşılığında da kendisine (davacıya) söz konusu elektrik üretim şirketinden hisse verilmesi konusunda davalı oğlu ...ile anlaştıklarını, davalı ile baba-oğul olmaları dolayısıyla aralarındaki güven ilişkisinden kaynaklı olarak herhangi bir yazılı sözleşme yapılmadığını, bu sözleşmenin kurulması neticesinde davalı ...'in, Afra Enerji ve Yapı Sanayi Tic. Ltd. Şti'yi kurarak 02/04/2014 tarihinde tescil ettirdiğini, kendisinin de (davacının da) bu duruma güvenerek karşılıklı borç yüklenen bu sözleşme uyarınca yükümlülüğünü yerine getirerek ve 30/12/2014 tarihinde davaya konu parsel üzerindeki hak sahibi olduğu 1/2'lik payını davalı adına tapuya tescil ettirdiğini, davalının daha sonra taşınmazı şirketine 15/09/2015 tarihinde devrettiğini, bu devirden sonra davalıya yükümlülüklerini yerine getirmemeye devam ettiği takdirde gerekli hukuki işlemlere başlayacağını ifade etmesine rağmen davalının kötü niyetli davranışlarını sürdürdüğünü, taşınmaz üzerine 2.000.000 USD değerinde ipotek tesis ettirildiğini ileri sürerek taraflar arasındaki sözleşmeden dönme talebinin kabulü ile 24 parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı 1/2 payının kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, davaya konu parselin yarı hissesinin davacı tarafından davalı ... 'ya 100.000,00 TL bedelle satıldığını, resmi sözleşmenin aksinin aynı güçte delille ispatlanabileceğini, dava konusu taşınmaz üzerinde yaklaşık 2 milyon dolarlık banka ipoteği bulunduğunu, dava konusu edilen yarı hissesinin 100.000,00 TL olduğunu, taşınmaz üzerindeki tesisin bedeli ile kıyaslandığında pişman olan davacının kötü niyetle dava açtığını gösterdiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yayladağı Asliye Hukuk Mahkemesinin 31/05/2018 tarihli ve 2017/92 E. - 2018/98 K. sayılı kararıyla; davacının inançlı işlem iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı, davacı iddialarının tanık ile ispatının mümkün olmadığı, inançlı temliki tek başına ispata yeterli olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. Kaldırma Kararı
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi 24/12/2018 tarihli ve 2018/1344 E.- 2018/1405 K. sayılı kararıyla; “...davacının delil olarak tanık, yemin, keşif ve bilirkişi incelemesine dayandığı Mahkemece davacı tarafa yemin delilinin hatırlatılmadığı, dava değeri olarak 1.000,00 TL gösterildiği, mahallinde keşif yapılmadığı, istinaf ve Yargıtay temyiz sınırı açısından taşınmazın zemin değeri ve üzerindeki muhdesatlarının değerinin dava tarihi itibari ile hesaplanması ve eksik harcın davacıya tamamlatılması ve bundan sonra değerlendirme yapılması gerektiği, zira her ne kadar dava ret olunsa da harç yatırılmadığı takdirde istinaf ve temyiz açısından kararın kesin olacağı ve davacının hakkının zayi olma ihtimalinin bulunduğu, bu nedenle öncelikle mahallinde keşif yapılması, dava konusu taşınmazın zemin ve muhdesatlarının değerinin tespit edilmesi, eksik harcın tamamlatılması, tanıkların dinlenmesi, davacı tarafın yemin delili hatırlatılması, ayrıca davacının iddia ettiği gabinin şartlarının oluşup oluşmadığının da değerlendirilmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği" gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
3. Kaldırma Kararı Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararı
İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda; davacı vekilinin inançlı işlem iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı, tanık deliline ancak yazılı delil başlangıcı bulunması halinde başvurulabileceği, dinlenen tanıkların inanç sözleşmesine dair bilgilerinin olmadığı, ayrıca davacı vekili tarafından yemin deliline dayanıldığı ve usulüne uygun yapılan yeminin kesin delil niteliğinde olduğu gözetildiğinde inanç sözleşmesine dayalı sözleşmeden dönme ile tapu iptal tescil talebinin reddi gerektiği, gabin iddiası yönünden yapılan incelemede ise; somut olayda; dava konusu taşınmazın satış tarihi olan 30/12/2014 tarihinde 600.945,00 TL (1/2 hissesinin 300.472,50 TL) olduğu, davalı ... Abidin Uğurlu tarafından iki taşınmazın 100.000,00 TL'ye satın alındığının ikrar edildiği gözetildiğinde aşırı orantısızlık objektif unsurunun bulunduğu, ancak davacının dava konusu taşınmazı devrederken kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü, psikolojik yapısı gibi subjektif unsurun gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
5.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili, Yerel Mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırı olup istinaf incelemesi neticesinde bozularak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkil Nazim’in dava konusu 24 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2'lik payını, taşınmazın üzerine güneş enerjisinden elektrik üretim tesisi alanı yapılması ve karşılığında da söz konusu şirketten kendisine hisse verilmesi konusunda davalı oğlu ile anlaşmaları üzerine devrettiğini, aralarındaki güven ilişkisine dayalı olarak herhangi bir yazılı sözleşme yapılmamış olduğunu, davalının dava konusu taşınmazın kendisine devrini ve şirketin kurulumu için gereken sermaye ve masrafları sağlayıp şirketi kurduktan sonra, müvekkili Nazim’in yaşlılık, bilgisizlik ve tecrübesizliğinden faydalanarak ve kötüniyetli olarak müvekkiline şirketten pay vermediğini, yemin metninin davanın esasına, uyuşmazlığa ilişkin sorulması gereken hususlardan uzak, eksik ve uyuşmazlığın çözümüne yardımcı olmamış olduğunu, dosya kapsamında davanın kabulüne yeterli delil bulunması halinde davacı vekiline yemin deliline dayanıp dayanmadığının sorulmasının hukuka aykırı olduğunu, mahkeme gerekçesinin de hatalı olduğunu, tanıkların inanç sözleşmesinden haberdar olduklarını, gabin iddiaları yönünden subjektif unsurun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
6. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 26/10/2020 tarihli ve 2020/372 E. - 2020/1074 K. sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyip, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, harç ve vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, gabin ve inançlı hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. m.). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3.2.2. Öte yandan, Sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 28. maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki, aşırı yararlanma davasında öncelikle edimler arasındaki, açık oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü, psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
3.2.3. TMK 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür", HMK 190/1. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir " düzenlemeleri yer almaktadır.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı (V/3.2) numaralı paragraftaki yasal ve hukuksal gerekçeye göre ve vekalet ücretinin hatalı olduğu hususunun istinaf sebebi yapılmamış olması nedeniyle temyize de getirilemeyeceği gözetildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince (IV/6) numaralı paragrafta yer verilen gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 15/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.