"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 25. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Istanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine ilişkin verilen karar yasal süre içerisinde davacılar vekilince temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
I. DAVA
Davacılar, 2269 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kök mirasbırakan Yakup’dan intikal ettiğini, davacılardan Döndü tarafından Niksar Noterliğinin 29/03/1977 tarihli, 1561 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile ...’un vekil tayin edildiğini, anılan vekaletname kullanılmak suretiyle davalıların mirasbırakanı.... adına davacılardan .....ye ait payın tescil edildiğini, vekaletname altındaki imzanın kendisine ait olmadığını, sahte ve geçersiz vekaletname kullanılmak suretiyle tescil işleminin sağlandığını, yine davacılardan ..... ve bir kısım davacılar mirasbırakanı..... tarafından Kadıköy ..... Noterliğinin 04/04/1977 tarihli, ..... yevmiye numaralı vekaletnamesi uyarınca ...’ın vekil tayin edildiğini, anılan vekaletnamenin intikal işlemlerinin yapılacağı vaadi ile verildiğini, okuma yazma bilmediklerini, 04/04/1977 tarihli vekaletname kullanılmak suretiyle intikal eden payların davalıların mirasbırakanı ......’ya satış suretiyle devredildiğini, kendilerine bir bedel ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalılar, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgenin 2009 yılı itibariyle kentsel dönüşüm alanı içerisine dahil edildiğini ve değerinin arttığını, bunun üzerine devir tarihi üzerinden 38 yıl geçtikten sonra davacılar tarafından eldeki davanın açıldığını, devir tarihinden itibaren olaydan haberdar olduklarını, iddiaların yersiz olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. Kaldırma Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 29/09/2017 tarihli ve 2017/891 Esas, 2017/861 Karar sayılı kararıyla; davacının sahtecilik iddiası bakımından Mahkemece yapılan incelemenin yetersiz olduğu, davacı ...'nün payının davalıların mirasbırakanı Kaya Bozkurt'a satışına dayanak olan Niksar Noterliğince tanzim edilen 29/03/1977 tarihli, 1561 yevmiye numaralı vekâletnamedeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ettiği halde, Mahkemece bu yönde inceleme yapılmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6. bendi uyarınca yargılama yapılmak üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/10/2020 tarihli, 2017/453 Esas, 2020/159 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafa ...'un 29/03/1977 tarihine yakın imza örneklerini içerir belgelerin bulundukları yerlerin bildirilmesi için süre verildiği, davacı tarafça bildirilen yerlerden belgeler celp edilerek dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderildiği, Adli Tıp Kurumunca davacının inceleme konusu belgenin düzenlenme tarihine yakın ve tercihen bu tarihten önce başka amaçlarla atmış olduğu belgelerin ilgili kurum ve kuruluşlardan temin edilerek dosyanın gönderilmesinin istenildiği, ancak davacı tarafa verilen süreye rağmen istinaf kararı ve Adli Tıp Kurumu taleplerinin karşılar nitelikte delil ortaya konulamadığı, sahtecilik iddiasının da kanıtlanamadığı gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
3. Kaldırma Kararı Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararına Karşı İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
4. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalıların mirasbırakanı Kaya Bozkurt’un vekil ile el ve iş birliği içeresinde hareket ettiğini, olayı bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğunu, vekil tarafından bedelin ödenmediğini, asıl amacın davalıların mirasbırakanı lehine mal kaçırmak olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
5. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 31/12/2021 tarihli ve 2021/72 Esas, 2021/1922 Karar sayılı kararıyla; iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki iddialarını tekrarlayarak kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
3.2.2. Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.3. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
3.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinin yerinde olmasına, kararın dayanağı olan, (V./3.2) no.lu paragraftaki yasal ve hukuksal gerektirici nedenlere göre, Bölge Adliye Mahkemesince, (IV./5.) no.lu paragrafta yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün 6100 sayılı HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 06/10/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.