"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : ... V.D.
Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istekli davada bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı Hazine ve Kaş Belediye Başkanlığı vekilleri tarafından esasa ilişkin, davacı vekili tarafından ise vekalet ücretine yönelik temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Kadastro sonucu Antalya ili, Kaş ilçesi, Gökçeören köyü çalışma alanında bulunan ahşap ev ve tarla vasfındaki 2.553,47 metrekare yüzölçümlü taşınmaz; 09.12.2002 tarihli kadastro tutanağının edinme sebebinde teknisyenlerce davalı olduğu kabul edilerek, malik hanesi boş bırakılan taşınmaza ilişkin, Kaş Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1995/369 Esas -1996/166 Karar sayılı dava dosyası kapsamında davanın açılmamış sayılmasından dolayı, iş bu parselin ... evlatları ... ... ve ... ...'ın zilyet ve tasarrufunda iken, 20.10.1986 tarihli senetle dava dışı ...'a hak ve zilyetliklerini devrettiği gerekçesiyle ... adına tespit ve tescil edildikten sonra, 19.03.2010 tarihinde kızı olan davacı ...'a tapuda kayden devretmiş, ... ise 15.01.2013 tarihli teknik rapora ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 256,32 metrekare yüzölçümündeki yol vasfında tespit dışı bırakılan taşınmaz bölümünün kendisi adına kayıtlı 104 ada 30 parselin devamı olduğu iddiasına dayanarak mezkur taşınmaz kısmının adına tescili istemiyle dava açmıştır.
II. CEVAP
Davalılar cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın kamunun menfaatine bırakılmış yerlerden olduğu, umumun faydalanmasına açık olduğu, bu nedenle kişiler adına tescilinin mümkün olmadığı, bir an için taşınmazın zilyetlikle özel mülkiyete konu teşkil edecek biçimde iktisabının mümkün olduğu kabul edilse dahi davacı yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 03.04.2014 tarihli ve 2013/184 Esas, 2014/229 Karar sayılı kararıyla, davacı yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleştiği kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 256,32 m2'lik kısmının davacıya ait 104 ada 30 parsel sayılı taşınmazla birleştirilerek tarla vasfıyla tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Hazine temsilcisi ve Kaş Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Bozma Kararı
Hüküm, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 30.06.2015 tarihli ve 2014/20619 Esas, 2015/9413 Karar sayılı ilamıyla; “6360 sayılı yasa uyarınca taraf teşkilinin sağlanması ve TMK'nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişinin rapor ve krokisine göre gerekli yerel ve gazete ilanlarının yöntemine uygun bir biçimde yapılması, ilanın yapıldığı gazete ile ilan tutanaklarının dosya arasına konulması, yasal 3 aylık sürenin dolmasının beklenilmesi ve menfaati olanlara itiraz hakkı tanınması, bundan sonra yapılacak keşifte, yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden intikal ettiği ve ne şekilde kullanıldığı, taşınmaz üzerindeki zilyetliğin başlangıcı, süresi, davacının taşınmazı satın aldığı kişinin zilyetlik süresi etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması” gerekçesiyle bozma yapılmıştır.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 08.05.2019 tarihli ve 2016/13 Esas, 2019/261 Karar sayılı kararıyla, dava konusu edilen ve mahalli bilirkişilerce sınırı gösterilen bölümün, 20/10/1986 tarihli satış senedi kapsamında kaldığı ve evveliyatının yol olmadığı, ...'ın son olarak taşınmazı kızı ...'a devrettiği ve zilyetlikle iktisap koşullarının davacı lehine gerçekleştiği kabul edilmek suretiyle 15.10.2018 tarihli teknik krokide (A) harfi ile gösterilen 256,32 m2'lik alanın, davacı ...'a ait 104 ada 30 parsel sayılı taşınmaza eklenmesi suretiyle davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Verilen Karara Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine ve Kaş Belediye Başkanlığı vekilleri esasa yönelik, davacılar ... ve ... vekili tarafından ise vekalet ücretine yönelik temyiz edilmiştir.
5. Temyiz Nedenleri
Davacılar ... ve ... vekili temyiz dilekçesinde, Mahkemece verilen tescil kararının hukuka uygun olduğunu, ancak asıl davacı ... aleyhine fazla vekalet ücretine hükmedildiği, birleşen dosya davacısı ... lehine ise davası kabul edilmesine rağmen vekalet ücretine hükmedilmediği belirtilerek kararın düzeltilerek onanması talep edilmiştir.
Davalı Hazine ve Kaş Belediye Başkanlığı vekilleri temyiz dilekçesinde, çekişmeli taşınmaz bölümünün devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu ve davacı lehine iktisap koşullarının oluşmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Kadastro çalışmaları esnasında yol olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan taşınmazın davacı adına tescili isteğinden ibarettir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, ‘’Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "
6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, " Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. "
6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ve 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.’’ hükümlerini içermektedir.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Asıl dosya davacısı ..., bilirkişi raporunda (A) ile gösterilen kısmın evvelinde kendisine ait 104 ada 30 parselin devamı olduğunu, yol olmadığını, yıllardır burada zilyetli olduğunu belirterek yola yönelik tescil davası açmış, 104 ada 30 parseli davadan önce kızına tapuda kayden devrettiği anlaşılmıştır. Mahkemece asıl dava yönünden davacı ...’ın hukuki yararı kalmadığından dolayı davasının reddine karar verilmiş, davacı ..., aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin hukuka aykırı olduğunu belirterek temyize gelmiştir.
6.3.2. 08.04.2013 tarihinde ise kızı ...'ın 19.03.2010 tarihinde tapuda kayden satın aldığı 104 ada 30 parselin devamı olduğu iddiasıyla açtığı dava, babası ...’ın açmış olduğu tescil davası ile birleştirilmiş, davacı ...’ın çekişmeli taşınmaz üzerinde iktisap koşullarını gerçekleştirdiğinden bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
6.3.3. Yapılan keşif esnasında mahallinde dinlenen kişilerin temyize konu (A) bölümünün yol olmadığını belirttiklerine, ziraat bilirkişisinin bu kısmın yol olmadığına ve üzerinde 5-6 adet 40 yaşında zeytin ve 1-2 adet pırnal çalısı olduğuna dair sunduğu rapora, harita mühendisi bilirkişisinin temyize konu (A) kısmının 1963, 1971 ve 1992 tarihli hava fotoğraflarında yol olmadığının ve sabit sınırının gözükmediğini bildirir şekilde dosyaya sunmuş olduğu rapora, ( IV/3.) numaralı paragrafta yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin, Hazine ve Kaş Belediye Başkanlığı vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
6.3.4. Ne var ki, birleşen dosya yönünden, davalıların, davada yasal hasım konumunda bulunmaları nedeniyle vekalet ücreti de dahil hiç bir yargılama giderinden sorumlu tutulmamaları gerekir. Davalıların yargılama giderlerine ilişkin temyizi olmaması nedeniyle davalılar aleyhine vekalet ücreti ve sair yargılama giderlerine hükmedilmesi bozma nedeni yapılmamıştır. Ancak harç hususu re'sen nazara alınmalıdır. Birleştirilen dosyada bakiye harcın davalılardan tahsiline karar verilmesi doğru olmadığı gibi asıl dava yönünden davacı ... aleyhine tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, birden fazla vekalet ücretinden sorumlu tutulması da isabetsizdir.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; Davacı ... vekili ile davalılar Hazine ve Kaş Belediyesi vekillerinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/05/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1, Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davalılardan, karar ve ilam harcının da Hazine harçtan muaf olduğu için diğer davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde birleşen dava açısından taraflarca temyize getirilen yargılama giderleri bakımından hükmün doğru olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün re'sen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Köy Tüzel Kişiliğidir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi'nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.... da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Köy Tüzel Kişiliği ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK 713/3. maddede davalının kim olacağının belertilmesi nedeniyle de davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, birleşen davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların yargılama giderlerini temyiz konusu yapmış olmaları da nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, diğer davalıların ise harçlardan muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davalılardan (harç bakımından hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle) alınmasına karar verilmesinin doğru olması nedeniyle bu hususların bozma sebebi yapılmaması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) bu görüşüne katılmıyorum.