Logo

1. Hukuk Dairesi2022/338 E. 2022/4364 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

.....

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası sonunda Anamur 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 29/09/2021 tarihli ve 2021/73 Esas, 2021/249 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davalılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan duruşma günü olarak saptanan 01/06/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, Mersin ili Anamur ilçesi Anıtlı köyünde bulunan 108 ada 154 parsel sayılı taşınmazının tamamını davalı ...'a tapuda devrettiğini, davalı ile yaptığı “muvazaa anlaşması’’ başlıklı sözleşme gereğince dava konusu taşınmaza yapılacak seranın tamamlanmasından sonra davalı ...’in bu parselin 1/2 payını geri devredeceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalı ...’in dava konusu taşınmazın tamamını kardeşi ...'a devrettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın 1/2 payının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı ..., taşınmazın 1/2 payını bedeli karşılığında, geri kalan 1/2 payını ise davacı ile aralarında yaptıkları anlaşma ile belirlenen koşullarda davacıdan satın aldığını, davacının anlaşma gereklerini yerine getirmediği gibi adi ortaklık tarafından yaptırılacak serayı da banka kredisi kullanmak suretiyle kendisinin yaptırdığını, anlaşma gereği kendisine ödenmesi gereken paranın ödenmediğini, kullandığı krediyi ödeyemez duruma geldiği için dava konusu taşınmazı diğer davalı kardeşine satmak zorunda kaldığını belirterek davanın reddini savunmuş; davalı ... ise dava konusu taşınmazı 2010 yılında 250.000,00 TL bedel karşılığında davalı ...’den satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEMENİN İLK KARARI

Anamur 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/03/2014 tarihli 2010/129 Esas – 2014/309 Karar sayılı kararıyla; davacının kendi muvazaasının sonuçlarından yararlanmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı temyiz etmiştir.

2. Birinci Bozma Kararı

Dairenin 09/01/2017 tarihli 2014/18982 Esas - 2017/83 Karar sayılı kararıyla; “...Somut olaya gelince; çekişme konusu 108 ada 154 parsel sayılı taşınmazın tamamı davacı ... adına kayıtlı iken 01.03.2007 tarihinde davalı ...’a satış yoluyla temlik edildiği, davacının borç ilişkisinin kaynağını kendisinin ve davalının imzasını taşıyan "Muvazaa Anlaşması'' başlıklı belgeye dayandırdığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına ve incelenen delillere göre, inançlı işlem olgusunun varlığı imzası inkar edilmeyen ve kabul edilen "Muvazaa Anlaşması" başlıklı belge ile sabittir. Bir başka deyişle, borç ihtilafsızdır. Ancak, davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini isteyebilmesi için 6098 sayılı TBK'nın 97. maddesi uyarınca öncelikle kendi edimlerini yerine getirmesi zorunludur. Ne var ki, davacının sözleşme kapsamına göre belirlenmiş edimlerini yerine getirip getirmediği noktasında hükme yeterli bir araştırma yapılmamıştır. Hâl böyle olunca; öncelikle "muvazaa anlaşması" başlıklı sözleşmenin iddia ve deliller ile yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, daha sonra iddiaların sabit görülmesi halinde son kayıt maliki davalı ...’ın iktisabının iyiniyetli olup olmadığı ve TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken anılan hususların gözardı edilmiş olması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar

Anamur 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/07/2018 tarihli 2017/112 Esas – 2018/286 Karar sayılı kararıyla; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, kayıt maliki olmadığı gerekçesi ile ... yönünden husumet yokluğu nedeniyle, diğer davalı ... yönünden ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

5. İkinci Bozma Kararı

Dairenin 20/09/2020 tarihli 2018/5598 Esas - 2020/4557 Karar sayılı kararıyla; “...Somut olaya gelince; davacı ...’ın maliki olduğu 108 ada 154 parsel sayılı taşınmazın tamamını 01.03.2007 tarihinde davalı ...’a, ...’in de 19.02.2010 tarihinde davalı kardeşi ...’a satış suretiyle devrettiği; davacının borç ilişkisinin kaynağını kendisinin ve davalı ...’in imzasını taşıyan "Muvazaa Anlaşması'' başlıklı belgeye dayandırdığı anlaşılmaktadır. Davacının dayanmış olduğu ve davalı tarafça inkar edilmeyen “Muvazaa Anlaşması”ndan davaya konu taşınmazın ifrazı mümkün olmadığından tamamının davalı ...’e devredildiği, sonradan ifrazı mümkün hale geldiğinde ve talep edildiğinde dava konusu taşınmazın 1/2 payının davacıya devredileceği hususlarında tarafların anlaştıkları sabittir. Diğer yandan, sözleşmenin karşılıklı edimler içermesi nedeniyle davacının edimleri arasında 5 yıl süre ile davalı ...’e her yıl 10.000 TL ödeme yapma yükümlülüğü getirilmiştir. Ne var ki mahkemece, uyulmasına karar verilen bozma ilamında 6098 sayılı TBK'nın 97. maddesi gereğince işlem yapılmasının gereğine işaret edildiği halde bu hususun göz ardı edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Hal böyle olunca, mahkemece davacının ödemesi gereken miktar tespit edilerek davacıya ödeme yönünde süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek hatalı değerlendirme ve gerekçe ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

6. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Üçüncü Karar

Anamur 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/09/2021 tarihli 2021/73 Esas – 2021/249 Karar sayılı kararıyla; bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının davasının kabulü ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının ½ payının iptali ile davacı adına tesciline, davacı tarafça depo edilen 30.000,00 TL'nin kamu bankalarında açılacak 3’er aylık vadeli bir hesaba aktarılmasına, kararın kesinleşmesini müteakiben davalı ... ...'a ödenmesine karar verilmiştir.

7. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Temyiz Nedenleri Özetle

Davalılar vekili, davacının; davasına dayanak tuttuğu sözleşmeyi müvekkili ile yapmadan önce, 24.11.2006 tarihinde Tarım Bakanlığı ile sera yapımına ilişkin hibe kredi sözleşmesini imzaladığını, bu sözleşme gereğince davacının bu hibe kredisinden yararlanabilmesi için imza tarihinden itibaren 6 aylık süre içerisinde seranın yapımına başlayıp bitirmesi gerektiğinin sabit olduğunu, Hibe kredi sözleşmesi gereğince;davacı tarafından yapılacak 7452 m2 lik seranın maliyetinin %50 si hibe olarak verileceğinden, davacının diğer %50 lik kısmını finans edecek mali güce sahip olmamasından dolayı 1.03.2007 tarihinde bu arazinin 1/2 lik hissesini müvekkiline bedeli karşılığında satarak, 1/2 lik kısmını ise bu krediyi kullanabilmek için zorunlu olarak bedelsiz olarak devrettiğini, kredi için gerekli tüm muvafakatleri verdiğini, bu nedenle aynı gün aralarında dayanak muvazaa anlaşması başlıklı sözleşmenin yapıldığını,her iki tarafın da birbirine karşı hak ve borç altına girdiklerini, ancak davacının ve babasının sözleşme gereğini ve yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, davacının ve babasının sera yapımına başlayamayacağı kanaatine varan müvekkilinin,ziraat bankasından çektiği, davacı ve babasının müştereken ve müteselsilen kefil olduğu, geri ödemesini bizzat üstlendikleri-taahhüt ettikleri kredi ile sera imalatını tamamladığını, bu seranın üretim faaliyetine geçmesinden sonra seradan büyük gelir elde eden davacının,kredi geri ödemesini yapmadığı gibi beş yıl boyunca müvekkiline her yıl ocak ayında ödemesi gereken yıllık 10.000 TL'yi de tapunun devrine kadar üç yıl boyunca hiç ödemediğini ,gayrimenkulün 1/2 sinin tapusunu devir etmesini müvekkilinden istemediğini, bir tek maaşı ile yaşamını idame ettiren müvekkilinin, rahatsızlanması nedeni ile yüksek meblağlarda paraya ihtiyacı doğduğunu,ziraat bankasından çektiği sera kredisinin geri ödemesini yapamaz hale geldiğini ve bu nedenle çare ararken ve dava konusu taşınmazı satmak için müşteri aradığı sırada diğer müvekkili olan ...’in,bu gayrimenkulü kredi borcu ile yüklü olarak bedelini müvekkiline nakten ve tamamen ödemek suretiyle 19.02.2010 tarihinde satın aldığını, yaklaşık 15 gün sonra bu davanın açıldığını, arz edilen nedenlerle;davacının dava konusu gayrimenkul üzerinde mevcut 6000 m2 lik serada hiçbir hakkının mevcut olmadığunu,bu serayı ...’in kendi emek ve para sarfı ile yaptırdığından bu seranın mülkiyetinin ...'a ait olduğunu, satışla diğer davalıya geçmiş olduğundan,davacının bu serada ayni ya da şahsi bir talep ve dava hakkının mevcut olmadığını, her halükarda;bu davanın açılmasına sebebiyet verenin müvekkilleri olmadığını, davacının kusurlu davranışları,sözleşmeye uymaması,edimlerini yerine getirmemesi nedeni ile iş bu davayı açtığını, yargılama masrafları-harç ile vekalet ücretinden müvekkillerinin sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

9. Gerekçe

9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, inançlı işlem ve muvazaa hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

9.2. İlgili Hukuk

9.2.1. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

9.2.2. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

9.2.3. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

9.2.4. İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. m.). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

9.2.5. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

9.2.6. 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

9.3. Değerlendirme

(IV/5.) numaralı paragrafta yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak (IV/6.) nolu paragrafta yer alan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

V. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davalılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davacı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı 8.344,29 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.