Logo

1. Hukuk Dairesi2022/3548 E. 2022/6607 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının akıl hastalığı nedeniyle yaptığı taşınmaz satışının geçersizliği nedeniyle tapu iptali ve tescil davası.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının taşınmazı devrettiği tarihte fiil ehliyetine sahip olmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olması ve davalı adına yapılan tescilin yolsuz tescil niteliğinde olması gözetilerek davanın kabulüne ve davacı mirasçılarının lehine tescile karar verilmesi, ancak terekeye temsilci atandıktan sonra mirasçıların davayı takip yetkisinin kalmaması sebebiyle mirasçı vekillerine vekalet ücreti hükmedilmesinin hatalı olması nedeniyle bu hususta hüküm düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/07/2020 tarihli, 2014/431 Esas, 2020/98 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili ile tereke temsilcisi tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 01/02/2022 tarihli, 2020/1532 Esas, 2022/126 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde tereke temsilcisi (katılma yoluyla) ile davalı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 11/10/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ... vekili Avukat ....., fer'i müdahil TSK Mehmetçik Vakfı vekili Avukat ..... geldiler duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ... vasisi ....., 76 yaşındaki davacı ...’nın demans hastası olduğunu, davalının davacının psikolojik yetersizliğinden faydalanarak davacıya ait 1998 ada 120 parsel sayılı taşınmazını temlik aldığını, temlikten sonra davalı ve yakını olan dava dışı iki kişinin davacıyı öldüresiye döverek sokağa attıklarını, bu olay nedeniyle yapılan soruşturmanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/99731 sayılı dosyasında yürütüldüğünü, davacının akıl hastalığı nedeniyle kısıtlandığını, kendisinin de vasi tayin edildiğini, satışın geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tescilini istemiş; yargılama sırasında ....’nın ölümü üzerine terekesine ... temsilci olarak atanmıştır.

II. CEVAP

1. Davalı, ehliyetsizlik iddiasının doğru olmadığını, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını belirtip davanın reddini savumuştur.

2. Feri Müdahil, davacı ...'nın davaya konu taşınmazı kendisine vasiyet ettiğini ileri sürerek davacı yanında davaya katılmıştır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/07/2020 tarihli, 2014/431 Esas, 2020/98 Karar sayılı kararı ile, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ile tereke temsilcisi istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

2.1. Tereke temsilcisi, davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olduğunu ancak bir kısım mirasçıların vekilleri lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını ileri sürerek harca esas dava değeri üzerinden nisbî tereke temsilcisi ücreti olan miktarın davalıya yüklenmesine karar verilmesini istemiştir.

2.2. Davalı vekili, ehliyetsizliğe ilişkin alınan raporlar arasındaki çelişki giderilmeden karar verildiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 01/02/2022 tarihli, 2020/1532 Esas, 2022/126 Karar sayılı kararı ile, tereke temsilcisi tarafından takip edilen davada, Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan alınan rapor ile davacı ...'nın temlik tarihinde fiil ehliyetini haiz olmadığının belirlendiği, davalı adına olan kaydın yolsuz tescil tescil niteliğinde olduğu; tapu kaydının iptali ile yargılama sırasında ölen davacının mirasçıları adına miras payları oranında tesciline karar verilmesinde ve kendilerini vekille temsil ettiren bir kısım mirasçılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca davalı vekili ile tereke temsilcisinin istinaf başvurularının esastan reddedine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ile tereke temsilcisi (katılma yoluyla) temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

2.1. Tereke temsilcisi, istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ile hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilmesini talep etmiştir.

2.2. Davalı vekili, istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ile hükmün bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ehliyetsizlik hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

3.2.2. Terekeye temsilci atanmasından sonra tereke ortağının ya da ortaklarının davayı takip yetkisi ortadan kalkar. Bir başka ifadeyle davayı açan mirasçı ya da mirasçıların davayı takip yetkisi sona erer ve buna bağlı olarak da davayı takip yetkisi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca miras şirketini temsil eden mümessile geçer.

3.2.3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 332/1 maddesinde; "Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir." düzenlemesine yer verilmiş, 323/1. maddesinin (ğ) bendinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti, yargılama giderlerinden sayılmıştır. Aynı Kanun’un 297/2. maddesinde, hüküm kısmında isteklerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu düzenlenmiş, 369/1. maddesinde ise, “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Davalı vekilinin temyiz itirazları incelendiğinde;

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan alınan 17.09.2018 tarihli rapor ile davacı ...'nın temlik tarihinde fiil ehliyetini haiz olmadığının saptandığı ve Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 24.06.2019 tarihli kararı ile, davacıda darp nedeniyle demans meydana geldiğinin tıbbi delillerinin bulunmadığının belirtildiği gözetilerek davalı adına olan kaydın yolsuz tescil tescil niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

3.3.2. Tereke temsilcisinin temyiz itirazları incelendiğinde;

Terekeye temsilci atanmakla, mirasçıların davadaki sıfatlarının sona ereceği, davayı takip etme yetkisinin tereke temsilcisine ait olacağı açıktır. Diğer bir ifadeyle, mirasçıların davayı takip etmeleri neticeye etkili değildir.

Somut olayda, yargılama sırasında ölen davacı ...’nın terekesine temsilci atanmakla, davayı takip yetkisi sona eren davacılar (bir kısım mirasçılar) vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmadığı gibi, davada kendisini vekille temsil ettirmeyen tereke temsilcisi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi kanun hükmüne aykırıdır.

Ne var ki belirtilen bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemektedir.

VI. SONUÇ:

1. (V/3.3.1.) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.

2. (V/3.3.1.) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle tereke temsilcisinin yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile, İlk Derece Mahkemesi hükmünün vekalet ücretine ilişkin 4. bendinin hükümden tamamen çıkartılması suretiyle, İlk Derece Mahkemesine ait hükmün 6100 sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın istek halinde temyiz edenlere geri verilmesine, kesin olmak üzere 11/10/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.