Logo

1. Hukuk Dairesi2022/3961 E. 2022/5059 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasbırakanın davalı oğluna yaptığı taşınmaz temliklerinin muris muvazaası içerip içermediği.

Gerekçe ve Sonuç: Taraflar arasında imzalanan protokolün dava konusu taşınmazları kapsamadığı, mirasbırakanın mal varlığından satış bedelinin çıkmadığı, taşınmazların değerinin yüksek olduğu, mirasbırakanın davalıya yazdığı mektupta davacının taşınmazlar üzerinde hak iddia etmeyeceğini belirttiği ve Hukuk Genel Kurulu’nun muvazaanın varlığının açık olduğu durumlarda tanık dinlenilmesinin şart olmadığı yönündeki içtihadı gözetilerek, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : BURSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki dava sonucu Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinden verilen hükmün Dairemizce bozulması üzerine, Mahkemece verilen direnme kararına ilişkin dava dosyası 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa'nın geçici 4/1. maddesi uyarınca Dairemize gönderilmiş olmakla, dosyadaki kağıtlar okundu gereği görüşülüp, düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan babası ...’nün 5268 ada 4 parseldeki 1, 2, 3, 4 ve 5 nolu bağımsız bölümler ve 153 parsel (yeni 7125 ada 1 ve 7126 ada 6-7-8 parsel) sayılı taşınmazını davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiğini, tüm işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini olmazsa tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, mirasbırakanın yurtdışında yaşayan davacı kızına da yıllarca dolar göndererek yardım ettiğini, davacının gönderilen bu paralar ile yurtdışından ev aldığını ve şirket kurduğunu, ayrıca murisin ölümünden sonra davacıyla aralarında imzaladıkları 06.10.2009 tarihli protokol ile davacının hiçbir hak ve alacağı kalmadığına ilişkin kendisini ibra ettiği halde, kötüniyetli olarak dava açtığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, mirasbırakanın davacıya gönderdiği paraların değeri ile çekişmeli taşınmazların değeri karşılaştırıldığında taşınmazların değerinin çok daha yüksek olduğu, temliklerden sonra mal varlığında artış görülmediği, mirasbırakanın mal kaçırma kastıyla hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinafı üzerine, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli protokol ile davacının davalıyı ibra ettiği, davacının tanık da göstermediği, mevcut delillerle muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince istinaf başvurusunun kabulü ile hüküm ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş, Dairenin 21.12.2021 tarihli 2020/3100 Esas,2021/9088 Karar sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuş, Mahkemesince önceki hükümde direnilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1923 doğumlu mirasbırakan ...’nün 18.12.2008 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kızı ... ile davalı oğlu ... ve ikinci eşinden olma dava dışı kızı Liza ...’ın kaldığı, mirasbırakan ...’ın maliki olduğu dava konusu 5268 ada 4 parseldeki 1, 3, 4 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin intifa hakkını uhdesinde tutup çıplak mülkiyetini 31.12.2003 tarihinde, aynı yerdeki 2 nolu bağımsız bölüm ile 153 parsel sayılı taşınmazını ise 17.04.2008 tarihinde davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiği, 153 parselin imar ve ifraz işlemleri sonucu 7125 ada 1 ve 7126 ada 6, 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, taraflar arasında dava konusu olmayan taşınmazlar ve şirket hisselerinin devri yönünden 06.10.2009 tarihli protokol düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince, taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli protokolde dava konusu taşınmazlardan bahsedilmediği, dolayısıyla protokolün dava konusu taşınmazları kapsamadığı, mirasbırakanın davalı oğluna yazdığı 31.10.2008 tarihli mektupta, oğlunun içini ferah tutmasını ve rahatlamasını, davalının üzerindeki taşınmazlarla ilgili davacı kızının ileride zorluk çıkarmayacağını ve bir talebinin olmayacağını belirttiği, mirasbırakanın terekesinden satış bedelinin çıkmadığı, dava konusu taşınmazların kıymetinin oldukça yüksek olduğu, davacı her ne kadar tanık göstermemiş ise de; Hukuk Genel Kurulunun 01.07.2021 tarihli 2017/1-2654 Esas, 2021/886 Karar sayılı içtihadı gözetildiğinde dosya kapsamından muvazaanın varlığı açıksa, davanın ispatı için tanık delilinin şart olmadığı, açıklanan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonuç ve kanaatine varılmaktadır.

Bu durumda, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı yerinde olduğu için, bozma kararının düzeltilmesine gerek görülmediğinden, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 6763 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK'nın 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca görevli Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 22/06/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.