Logo

1. Hukuk Dairesi2022/4853 E. 2022/5753 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından, davalıya devredilen taşınmazın gabin ve inançlı işlem hükümlerine dayanarak tapu kaydının iptali ve adına tesciline karar verilmesi talebiyle açılan asıl dava ile bu taşınmazın davacı tarafından kullanıldığı iddiasıyla açılan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemli birleştirilen dava ve buna karşı açılan menfi tespit istemli karşı davaya ilişkindir.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, davacının gabin iddiası yönünden hak düşürücü süre geçtiği, inançlı işlem iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, davalının taşınmazı kullanmasının yasal dayanağı olmadığı gerekçesiyle el atmanın önlenmesine ve ecrimisil ödenmesine, karşı davada ise davalının davacıya borçlu olduğunun tespitine karar verilmiş olup, yerel mahkeme kararının hukuka uygun olduğu gözetilerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca temyiz isteminin reddiyle onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki asıl davada tapu iptal ve tescil, birleştirilen davada el atmanın önlenmesi ve ecrimisil ile karşı davada menfi tespit istekleri yönünden İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine, birleştirilen davada karşı davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine dair verilen karar, yasal süre içerisinde asıl davada davacı, birleştirilen davada davalı, karşı davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Asıl davada davacı, davalı ile davalının kardeşi ve babasından borç para aldığını ve karşılığında senet düzenlendiğini, yaptığı ödemelere rağmen davalının tefecilik yaparak kendisini ve kardeşini ağır koşullarda borçlu hale getirdiğini, davalının baskıları sonucu müzayaka halinde iken maliki olduğu 912 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 134/22140 payını borcun ödenmesi halinde iade edilmesi şartı ile davalıya temlik ettiğini, davalının kendisini kandırdığını, gerçekte davalıya 15.000 TL borcu kaldığını, davalıdan taşınmazı geri istemesine rağmen taşınmazın iade edilmediğini, temlikin muvazaalı olduğunu, edimler arasında aşırı fark bulunduğunu, satış işleminin gabin nedeniyle de geçersiz olduğunu, aralarındaki inanç akdine göre de taşınmazın geri verilmesi gerektiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

2. Asıl davada davalı birleştirilen davada davacı, 912 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 6 numaralı dairenin asıl davada davacı birleştirilen davada davalı tarafından kullanıldığını ileri sürerek, asıl davada davacı birleştirilen davada davalının müdahalesinin önlenmesine ve 04.11.2008 ile 04.03.2010 tarihleri arasındaki 16 aylık dönem için 9.600,00 TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

1. Asıl davada davalı birleştirilen davada davacı, taşınmazı gerçek satış işlemi ile devraldığını ve iddiaların doğru olmadığını, dava dilekçesi ekinde sunulan senetlerin davacıya kendisi tarafından iade edildiğine dair bir şerh olmadığını, taşınmazın satışından sonra davacıya ayrıca borç verildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

2. Asıl davada davacı, birleştirilen davada davalı, taşınmazın kendisine ait olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuş, karşı dava ile davacıya 9.600,00 TL ecrimisil veya kira borcu olmadığını ileri sürerek, borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, asıl davada davacının gabin iddiası yönünden 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, inançlı işlem iddiası bakımından iddianın yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde tanıkla kanıtlanabileceği, davacının iddiasını usulünce ispatlayamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleştirilen davada davalının dava konusu taşınmazı kullanmasının yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesi ile kısmen kabulü ile kısmen reddine, davalının el atmasının önlenmesine ve 8.920,00 TL ecrimisil bedelinin talep ile bağlı kalınarak 17.04.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte birleştirilen davada davalıdan alınarak birleştirilen davada davacıya verilmesine, birleştirilen davada karşı dava yönünden karşı davacının karşı davalıya 8.920,00 TL borçlu olduğunun tespitine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı birleştirilen davada davalı, birleştirilen davada karşı davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Asıl davada davacı, birleştirilen davada davalı, birleştirilen davada karşı davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacının inşaat işleri yapan bir kalfa, davalının ise tefecilik yapan bir kişi olduğunu, davacının inşaat yapımı sırasında davalıdan borç para aldığını, teminat olarak dava konusu taşınmazı davalıya temlik ettiğini, davalı hakkında tefecilik suçundan açılan kamu davasının sonucu beklenmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, davalının temlik tarihinden 8 ay sonra, borcun ödenmesinde aksama olunca davacıya ihtarname çekerek kira bedeli istediğini, bu olgunun temlikin inançlı olarak yapıldığını gösterdiğini, 1 yıllık hak düşürücü sürenin ihtarnamenin tebliği ile başlaması gerektiğini, davacının devirden sonra taşınmazı kullanmaya devam ettiğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; asıl dava yönünden gabin ve inançlı işlem hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava el atmanın önlenmesi ve ecrimisil, birleştirilen davada karşı dava menfi tespit isteklerine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

3.2.2. Sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 28. maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.

Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.

3.2.3. Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”

3.2.4. Ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan hak sahibinin, hak sahibi olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir (YHGK'nun 25.02.2004 tarihli ve 2004/1-120-96 sayılı kararı).

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, (III) numaralı paragrafta yer verilen Mahkeme kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinin yerinde bulunmasına göre; yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

V. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı birleştirilen davada davalı (birleştirilen davada karşı davacı) vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı toplam 479,57 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14/09/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.