Logo

1. Hukuk Dairesi2022/5153 E. 2022/8150 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, Bölge Adliye Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin verilen karar asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili tarafından süresinde ve asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13/12/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ..... ile temyiz eden davalılar vekili Avukat ... geldiler. Davetiye tebliğine rağmen müdahale talep eden .... Gayrımenkul ... İnş. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti. yetkilisi gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelenerek gereği düşünüldü.

I. DAVA

Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakanları ...’ın 12 ve 91 parsel sayılı taşınmazlarını kız çocuklardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 26.04.1978 tarihinde davalıların mirasbırakanı olan oğlu ...’a satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu 12 ve 91 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemişlerdir.

II. CEVAP

Asıl ve birleştirilen davada davalılar, tenkis isteğinin zamanaşımına uğradığını, dava konusu taşınmazların kök mirasbırakan İsmail tarafından mirasbırakanları ...’a bedeli mukabilinde satıldığını, temlik tarihinden uzunca bir süre sonra açılan davanın kötüniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12/05/2017 tarihli ve 2015/260 E., 2017/183 K. sayılı kararıyla; temlikin minnet duygusuyla yapıldığı ve muvazaalı olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, mirasbırakanın 1923 yılında mübadele ile Bulgaristan'dan Türkiye'ye geldiğini, devlet tarafından Sarıyer'in köylerine yerleştirildiğini, ekip biçmek ve geçimlerini sağlamak üzere gayrimenkuller verildiğini, muris ... 'ın dava konusu taşınmazları muvazaalı olarak oğlu ... ...'a devrettiğini, davalı ile mirasbırakan arasında hiçbir bedel alışverişi olmadığını, tüm mirasçıların dava konusu taşınmazları müşterek olarak uzun süre kullandıklarını, anneleri ... ...’ın 25.3.1988 tarihinde ölümünden sonra her iki mirasbırakandan kalan taşınmazların intikallerinin yapıldığını, intikal eden taşınmazlar arasında dava konusu taşınmazların olmadığını anlamaları üzerine, yaptıkları araştırmada murisin bu taşınmazları davalıların murisi ... ...’a devir ettiğini öğrendiklerini, muris ...'ın diğer 6 çocuğunun bu duruma itiraz ettiğini, davalıların murisi ... ...'ın kendilerine bu taşınmazlardaki miras paylarını vereceğini beyan ettiğini ancak sözünü yerine getirmeden 1999 yılında öldüğünü, mirasbırakanın dava konusu taşınmazlar haricinde geriye beş adet taşınmazının kaldığını, mirasbırakan ...’ın 26.04.1978 tarihinde muvazaalı işlemi gerçekleştirdiğini, altı ay sonra 30.10.1978 yılında Umrede vefat ettiğini, işlemin yapıldığı tarihte eşi, iki kızı ve oğlu ... 'ın eşi ve çocukları ile birlikte yaşadıklarını, 73 yaşında olup herhangi bir rahatsızlığı ve başkasının bakımına muhtaç bir durumu olmadığı için minnet duygusu içerisinde olmasının mümkün olmadığını, kendisinin bakıma muhtaç olmayıp eşi ve o tarihte bekar olup kendisi ile yaşayan iki kızı tarafından gayet iyi bakıldığını, mirasbırakanın asıl amacının bağış yapmak olduğunu, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 27/04/2018 tarihli ve 2017/1207 E., 2018/542 Karar sayılı kararı ile temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davada davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-b.2. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak davanın kabulü yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairenin 18/02/2020 tarihli ve 2019/132 Esas, 2020/1040 Karar sayılı kararı ile “Somut olaya gelince, davacı tanıklarının temlike ilişkin bilgilerinin olmadığı, davacı tanığı olarak dinlenen mirasçılardan Gülderen’in ise birleştirilen davada davacı sıfatını kazandığı, mirasbırakanın, oğlu ... yararına kız çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir bir ihtilaf, somut bir olgunun ortaya konulamadığı açıktır. Hal böyle olunca, HMK'nın 190., TMK'nın 6. maddeleri uyarınca ispat edilemeyen asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.

3. Bölge Adliye Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Bölge Adliye Mahkemesinin 30/06/2020 tarihli ve 2020/476 Esas, 2020/674 Karar sayılı kararı ile hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda iddianın davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HKM'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Bölge Adliye Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. İkinci Bozma Kararı

Dairece; "Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 6100 sayılı HMK'nın 373/3. maddesi gereğince bozma kararına uyulduğuna göre, bundan sonra yapılacak iş bozmaya ve HMK'nın 297. maddesine uygun yeni bir karar vermekten ibarettir. İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/260 Esas, 2017/183 Karar sayılı 12/05/2017 tarihli kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 27.04.2018 tarihli ve 2017/1207 Esas, 2018/542 Karar sayılı kararıyla kaldırıldığı gözetilmeksizin yazılı olduğu üzere istinaf isteminin reddi şeklinde hüküm oluşturulması usul hukukuna açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Hâl böyle olunca HMK'nın 297. maddesine uygun biçimde yeni bir karar verilmesi için hüküm bozulmalıdır.” gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmuştur.

6. Bölge Adliye Mahkemesince İkinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Bölge Adliye Mahkemesince; temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun ispat edilemediği, tenkis talepleri yönünden ise mirasbırakan ...'ın 30.10.1978 tarihinde öldüğü, ölüm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Kanuni Medenisi'nin 513. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçtiği gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.

7. İkinci Bozma Sonrası Bölge Adliye Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili ile asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Temyiz Nedenleri

8.1. Asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; Bölge Adliye Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, temliklerin muvazaalı olduğunu, ancak bu hususun görmezden gelindiğini, mirasbırakanın 7 tane çocuğu olup, çocuklarından sadece birine en değerli iki taşınmazını devrettiğini, bu taşınmazlardan birinin mirasbırakan ve ailesinin Türkiye’ye göçmen olarak geldiklerinde ikamet etmeye başladıkları köy içerisindeki en değerli taşınmaz olduğunu, mirasbırakanın baba ocağı olarak nitelendiği bu taşınmazın büyük payının kızlarına geçmesini önlemek için, diğer erkek evladına da maddi kazanımlar sağlayarak, 5 kızından kaçırarak oğlu ...’a devrettiğini, dava konusu temlikin yapıldığı tarihte mirasbırakanın bekar olan iki kızı ve oğlu ... ile birlikte dava konusu taşınmazlardan birinde oturduklarını, tarım ve hayvancılık yaparak tüm ailenin geçimlerini sağladıklarını, tarım ve hayvanlara bakım işinin kızlar tarafından yapılıp, davalıların mirasbırakanı ...’ın ise zamanının büyük kısmını kahvehanede geçirdiğini, temliklerin tüm aileden gizlendiğini, ...’ın temlik tarihinde taşınmazları alım gücünün bulunmadığı gibi mirasbırakanın da satma ihtiyacı olmadığını, temliklerden 6 ay sonra mirasbırakanın öldüğünü, davacıların mirasbırakanın ölümünden 11 yıl sonra taşınmazların devredildiğini öğrendiklerini ve ...’a durumu anlattıklarını, ...’ın ise davacılara haklarını vereceğini söyleyerek oyaladığını, mirasbırakanın oğlu ...’a minnet duymasını gerektirecek bir durum sözkonusu olmadığını, temliklerin kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla bedelsiz ve muvazaalı olarak yapıldığının çok açık olduğunu, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

8.2. Asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; kararın yerinde olduğunu, ancak, asıl dava yönünden her bir davacının, dava konusu her iki taşınmaz için 1/7’şer miras payı değerinin 2.748.214,29 TL olup, her bir davalı yönünden bu değer üzerinden, her bir davacı için ayrı ayrı sorumlu olmak üzere vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bu durumda asıl dava yönünden davalılar vekili yararına 339.878,58 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken eksik vekalet ücretine hükmedildiğini, yine birleştirilen davada da davacı ...’in her iki taşınmazın toplam değerinden 1/7 oranındaki miras payı değerinin 3.053.571,44 TL olduğunu, bu değer üzerinden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken eksik vekalet ücretine hükmedildiğini ileri sürerek davalılar lehine hükmedilen vekalet ücretleri yönünden kararın bozulmasını istemiştir.

9. Gerekçe

9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.

9.2. İlgili Hukuk

9.2.1. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

9.2.2. HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."

9.2.3. TMK'nın 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.

9.3. Değerlendirme

9.3.1. Hükmüne uyulan (V/2.) ve (V/5.) no.lu paragraflarda belirtilen bozma kararlarında gösterildiği şekilde işlem yapılarak ve özellikle temliklerin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığının davacı tarafça ispat edilemediği gözetilerek asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Asıl ve birleştirilen davada davacıların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekir.

9.3.2. Asıl ve birleştirilen davada davalı vekilinin temyiz itirazının incelenmesine gelince;

Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı pay oranında açılan tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, pay oranında açılan muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali-tescil davalarında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, dava değerinin davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin payına isabet eden değer olacağı kuşkusuzdur.

Somut olayda, mirasbırakan tarafından davalıların mirasbırakanı ...’a devredilen 12 ve 91 parsel sayılı taşınmazların asıl dava tarihi itibariyle keşfen saptanan 19.237.500,03 TL toplam değeri üzerinden asıl davada davacılar ..... ve.....in talep ettiği 1/7’şer payın karşılığı ayrı ayrı 2.748.214,29 TL olup, asıl davada anılan değer üzerinden her bir davacı yönünden davalılar lehine ayrı ayrı nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek davalılar lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.

Ne var ki, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu yönden düzeltilmesi gerekmiştir.

VI. SONUÇ

1. (V/9.3.1.) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle asıl ve birleştirilen davada davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

2. (V/9.3.2.) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin değinilen yöne ilişkin temyiz itirazının kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin temyize konu 06/04/2022 tarihli ve 2022/284 Esas, 2022/555 Karar sayılı kararının hüküm kısmının 1-c. fıkrasında yer alan “Karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesaplanan 170.293,82 TL vekalet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalılara verilmesine” ifadesinin hüküm fıkrasından çıkartılarak yerine 1-c. fıkrası olarak, “Davalılar vekil marifetiyle temsil olunduklarından karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan her bir davacı yönünden ayrı ayrı 113.292,86’şar TL nispi vekalet ücretinin her bir davacıdan ayrı ayrı alınarak davalılara verilmesine” ifadesinin yazılmasına, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu şekli ile 6100 sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalılar vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 13/12/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.