"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında Mahkemesinde birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil ile tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleştirilen dava ile karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı asıl ve birleştirilen davada davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacılar vekili asıl davaya ilişkin dava dilekçesinde; davacıların mirasbırakan babaları ...’dan kalan 225 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların intikal işlemlerini yapması için kardeşleri ...’i vekil tayin ettiklerini, ...’in vekaletnamedeki tevkil yetkisi ile davalı ...’ya vekâletname verdiğini, davalı ...'in vekalet görevini kötüye kullanarak 225 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki paylarının tamamını diğer davalı ... ...’e devrettiğini, birleştirilen davada ise; mirasbırakan babaları ...’nın 225 ada 2 parsel sayılı taşınmazını birlikte yaşadığı davalı ... ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında 255 ada 3 parsel sayılı taşınmazla ilgili taleplerini atiye bıraktıklarını bildirmişlerdir.
2.Davacı ... yargılama sırasında, davadan feragat ettiğini bildirmiştir.
II. CEVAP VE KARŞI DAVA
1.Asıl davada davalılar ve karşı davada davacılar vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; dava konusu 255 ada 3 parselde murisin hissesinin 20/100 olduğunu, davacıların murisinden intikal eden bu hisselerin 10/100 hissesinin davacı ... tarafından ...'a, kalan 10/100 hissesinin davalı ...'ye satıldığını, davalı ... tarafından vekâleten yapılan bir satış işleminin bulunmadığını, dava konusu 255 ada 2 parselin ise muris ... tarafından 2001 tarihinde davalı ...'ye satıldığını, bu nedenle vekalet görevinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, karşı davalarında; vekalet görevinin kötüye kullanarak dolandırıcılık yapmakla suçlandıklarını, kişilik haklarının zedelendiğini ileri sürerek 20.000 TL manevi tazminatın davacı-karşı davalılardan alınmasını istemiştir.
2.Birleştirilen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davalı ...'nin dava konusu 255 ada 2 parsel sayılı taşınmazı 26.03.2001 tarihinde bedelini ödeyerek davacıların murisi ...'den satın aldığını, davalının kendisine ait ... ilçesi 1027 parsel sayılı taşınmazını 12.07.2002 tarihinde muris ... sattığını, davalının varlıklı olduğunu, kendisine ait birçok taşınmazı bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 30.04.2013 tarihli ve 2010/133 Esas, 2013/193 Karar sayılı kararıyla; manevi tazminat talepli açılan karşı davanın reddine, davalı ... aleyhine açılan dava ile 255 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili olarak açılan davanın geleceğe bırakılmasına, dava konusu 255 ada 2 parsel sayılı taşınmaz devrinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davalı karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Dairenin 24.03.2015 tarihli ve 2013/18588 Esas, 2015/4159 Karar sayılı ilamında; " yargılama sonunda tahkikatın bittiği tefhim edilmeden ve sözlü yargılama aşamasını uygulayıp taraflara son sözleri sorulmadan sonuca gidilmiştir.
Hâl böyle olunca, HMK'nın 184/2. maddesi hükmü gereğince tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra taraflara sözlü yargılama için duruşmanın başka bir güne bakılmasını isteyip istemediklerinin sorulması, talep halinde başka bir gün tayin edilmesi; başka bir duruşma gününü istememeleri halinde sözlü yargılama aşamasına geçilerek aynı Kanun'un 186. maddesi gereğince taraflara sözlü yargılama yoluyla beyanda bulunma hakkı verilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, değinilen yasal düzenlemeler gözardı edilerek karar verilmiş olması isabetsizdir.
Kabule göre de, asıl davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan HUMK'un 45. ve devamı maddeleri ile karardan önce yürürlüğe giren HMK'nın 166. maddesi hükmü uyarınca, ayrı ayrı açılan davaların aralarında bağlantı bulunması halinde birleştirilerek görülmeleri mümkündür. Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların yargılama safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmakta olup, birleştirilen her dava ayrı bir dava olma kimliğini korumaktadır. Davaların birbirlerinin içerisinde erimesi, tek bir davaya dönüşmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
O hâlde, asıl ve birleştirilen davanın her biri için ayrı ayrı hüküm kurularak, ayrı ayrı yargılama gideri ve bu giderlerden sayılan vekalet ücretinin -kazanılmış hak ilkesi de gözetilmek suretiyle- takdir ve tayini gerekirken, anılan hususun gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Diğer taraftan; davacılardan ... hükümden sonra verdiği 17.03.2015 tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirmiştir.
Bilindiği üzere; HMK'nın 307. maddesi (HUMK'un 91. maddesi) "feragat iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesi," biçiminde tanımladıktan sonra 311. maddesinde (HUMK'un 95. maddesinde) dava sonuçlanıncaya kadar her aşamasında davadan feragat edilebileceği ve kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğuracağı öngörülmüştür.
Bu durumda mahkemece; davacı ...'nın feragati yönünden değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi için de hüküm bozulmalıdır." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 14.10.2015 tarihli ve 2015/298 E., 2015/410 K. sayılı kararı ile davanın davacı ... açısından feragat nedeniyle reddine, davalılar ve karşı davacıların manevi tazminat davalarının koşulları oluşmaması nedeniyle reddine, davalı ve karşı davacı ... aleyhine açılan dava ile 255 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili davanın geleceğe bırakılmasına, davanın davacılar ... ve ... açısından dava konusu 255 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili davanın devrin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davalı karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 03.12.2019 tarihli ve 2016/2210 E., 2019/6205 K. sayılı kararıyla, "Somut olayda, davalı ...’nin temlikin bedel karşılığı olduğu ve karşılığında 1027 parsel sayılı taşınmazını mirasbırakana bedelsiz temlik ettiğini savunduğu, ...’nin 1027 parsel sayılı taşınmazını akitten sonra 12.07.2002 tarihinde mirasbırakana satış yolu ile devrettiği gözetildiğinde temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Kaldı ki, dinlenen tanıklar temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadıkları gibi dosyada, temlikin muvazaalı olduğu yönünde başka delil de elde edilememiştir. Bu durumda muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. " gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
D. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen İkinci Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile muris tarafından davalı ...’ye yapılan temlik karşılığında davalının 1027 parsel sayılı taşınmazını mirasbırakana bedelsiz temlik ettiğini savunduğu, ...’nin 1027 parsel sayılı taşınmazını akitten sonra 12.07.2002 tarihinde mirasbırakana satış yolu ile devrettiği ve dinlenen tanıkların temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadıkları gibi dosyada, temlikin muvazaalı olduğu yönünde başka delil de elde edilememiş olduğundan temlikin gerçek satış olduğu gerekçesiyle davacılar ... ve ... açısından esastan reddine, davanın davacı ... açısından feragat nedeniyle reddine, davalı-karşı davacı ... aleyhine açılan dava ile 255 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili davanın geleceğe bırakılmasına, davalılar ve karşı dava olan manevi tazminat isteğinin koşulları oluşmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacı karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl ve birleştirilen davada davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; tanık beyanları ile davalının dava konusu taşınmazı alabilecek maddi yeterliliğinin bulunmadığının açıklandığı, taşınmazın temlik tarihinde resmi senetteki bedeli ile gerçek değeri arasında büyük farklılık bulunduğu, murise davalı ... tarafından satıldığı ifade edilen taşınmazla ilgili olarak Mahkemece devir tarihi, devir amacı ve devir bedeline ilişkin bilgilerin araştırılmadığını, murisin dava konusu taşınmazı satmak için ekonomik zorluk içinde bulunmadığını, davalının murise sattığını ifade ettiği taşınmazın değerinin tespit edilmediğini, her iki taşınmaz arasındaki değer farkının eşit ya da birbirine yakın olması halinde gerçek bir satıştan söz edilebileceğini ileri sürerek, Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, asıl dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, karşı dava manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de ... Medeni Kanunu'nun 706, ... Borçlar Kanunu'nun 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
2. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı tarafın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
3. 6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği ... ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda ... ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2 maddesinin yollamasıyla, 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl ve birleştirilen davada davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 99,20 TL onama harcının temyiz edenden alınmasına,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
15.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.