Logo

1. Hukuk Dairesi2022/649 E. 2022/5000 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil-tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen asıl davanın bir kısım davacılar yönünden açılmamış sayılmasına, diğer davacılar yönünden reddine, birleştirilen davanın da reddine ilişkin kararın, her iki dava dosyasında atanan davacı tereke temsilcileri vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvuruların ayrı ayrı esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı tereke temsilcisi ... vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1.1. Asıl davada davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; mirasbırakan ...’a davaya konu 1300 parsel sayılı taşınmaz ve diğer bir takım taşınmazların ...’dan intikal ettiğini, ...’ın taşınmazda kendisine intikal eden ¼ payının intikal ve satış işlemlerini gerçekleştirmek üzere ve davacıları miras paylarından mahrum etme amacıyla daha fazla sevdiği ve kayırdığı oğlu ...’a vekaletname verdiğini, ...’in mirasbırakana ait ¼ payı davalı...Ltd. Şti. ve ... Ltd. Şti.ye muvazaalı olarak devrettiğini, 83 yaşındaki mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığını, bakımının kız çocukları tarafından karşılandığını, mirasbırakana bedel ödenmediğini, davalıların mirasbırakanın tek oğlunu kayırma amacını bildiklerini, art niyetli davalıların ...’in geleceğe dair beklentilerinden istifade ettiklerini, bilahare müvekkillerinin aleyhine bir kat karşılığı inşaat sözleşmesi akdettiklerini, bu sözleşmenin de ev hanımı olan kız kardeşlere vekaleten ... tarafından akdedildiğini, ...’in ¼ payı devretmeden önce araç yıkama servisinde çalışırken bu devirden sonra yaşam standartlarının değiştiğini, daha sonra 1/4 payın diğer davalı ... İnşaat Gayrimenkul Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketince devralındığını, bu şirketin tapu devrinden çok kısa bir süre önce kurulduğunu, şirketin söz konusu payı satın alabilecek sermayesinin olmadığını, şirketin kısa süre sonra ... Ltd. Şti ortaklarınca satın alındığını, yapılan tüm bu işlemlerin muvazaalı olduğunu belirterek tapu kaydının iptali ile terekeye iadesini, bu mümkün olmadığı takdirde davacıların saklı paylarının tenkisini talep etmiştir.

1.2. Birleştirilen davada davacı asil ...; 1300 parsel sayılı taşınmazdaki mirasbırakan ... 'a ait 1/4 payın ... tarafından davalılar ...Şirketi ile ... Ayakkabı... Şirketlerine vekaleten satıldığını, mirasbırakanın vekaletname tarihinde 80 yaşında olduğunu, vekaletnamenin sonuçlarını zihinsel yetenek olarak anlayabilecek durumda olmadığını, mirasbırakanın satışa muvafakat edip etmediğinin bilinmediğini, emin olmamakla birlikte bu vekaletnamenin diğer mirasçılardan alınan vekaletname gibi yalnızca intikal amacıyla verildiği kanaatinin bulunduğunu, vekaletnamenin kötüye kullanıldığını, ...'ın davalılar ile iş birliği içerisinde hareket ettiğini ve yapılacak sözleşme üzerinden yapılan vaatlerle hataya düşürülerek hileli bir şekilde taşınmazları değerinin çok altında bir bedelle davalıların üzerine geçirdiğini, vekil ...’in iradesinin sakatlandığını, davalıların ...’in vekaletnameyi kötüye kullanma eğiliminde olduğunu bildiğini ve bedel ödemediklerini, davalı ... ...Ltd Şti’nin diğer şirket ortakları tarafından satın alındığını ve devir öncesi hiçbir ticari faaliyetinin bulunmadığını, davalıların ...’i kullanarak koşulları çok ağır olan kat karşılığı inşaat sözleşmesini diğer mirasçılara dayattığını belirterek taşınmazın tapu kaydının iptali ile terekeye iadesine, olmazsa ... mirasçılarının saklı payı oranında payın terekeye iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

1.3. ... terekesine asıl ve birleştirilen davalar yönünden ... ve ... ... temsilci olarak atanmıştır.

II. CEVAP

2.1. Asıl ve birleştirilen davada davalılar ...İnş. San. Tic. Ltd. Şti.ve ... Ayakkabı İnş. Tic. Ltd. Şti.vekili cevap dilekçesinde; tenkis davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, tenkis talebi yönünden hak düşürücü sürenin geçtiğini, taşınmaz bedelinin ...’e ödendiğinin resmi senet ve ticari defter kayıtları ile sabit olduğunu, müvekkil şirketlerin arsa sahipleriyle sözleşme yapmayı düşünmesi nedeniyle taşınmazdan hisse satın aldıklarını, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve irade sakatlığına dayalı farklı bir dava (Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2016/214 E. davası) açtırıldığını, 19/08/2013 tarihli vekaletnamenin davacıların sözleşmeye muvafakat ettiklerini ortaya koyduğunu, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve buna bağlı taşınmaz pay devir işlemi dışında ... ile aralarında bir ilişki bulunmadığını, taşınmazın ticari nedenlerden dolayı diğer davalı ... İnşaat Şirketine 1.404.200,00 TL bedel ile devredildiğini; birleşen davada ek olarak irade sakatlığı iddiası hakkında hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacının iddiaların soyut olduğunu ve müvekkillerinin iyi niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

2.2. Asıl ve birleştirilen davada davalı ... İnş. Gayrimenkul Tur. Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; tenkis davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, tenkis talebi yönünden hak düşürücü sürenin geçtiğini, diğer davalı şirketlerin inşaat konusunda yaşanan anlaşmazlıkla dolayısıyla kat karşılığı inşaat sözleşmesini tüm hak ve yükümlülükleriyle devrettiğini, ancak taşınmazdaki paylarını satmak için müşteri aradıklarının öğrenilmesi üzerine müvekkil şirketin taşınmaz payını satın almaya karar verdiğini, bu amacını davacılara detaylarıyla bildirdiğini, davacıların da bu satışa muvafakat ettiğini, bu hususta 19/08/2013 tarihli vekaletnamenin bulunduğunu ve davacıların sözleşmeden haberdar olduklarının açık olduğunu, diğer davalılara 1.404.200,00 TL bedel ödenerek ¼ payın satın alındığını, vekaletin kötüye kullanılması ile muvazaa iddiasının çelişmesi nedeniyle diğer mirasçı ...’a ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve irade sakatlığına dayalı farklı bir dava (Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/214 E. davası) açtırıldığını, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve bu sözleşmeye bağlı pay devir işlemi dışında ... ve diğer davalılar ile aralarında bir ilişki ve ortaklık olmadığını; birleşen davada ek olarak irade sakatlığı iddiası hakkında hak düşürücü sürenin geçtiğini, müvekkilinin iyi niyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 16/12/2020 tarihli ve 2016/214 E. 2020/583 K. sayılı kararıyla; irade sakatlığı ve tenkis yönünden davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı, diğer iddiaların ise kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl davada davacı ... ve ... yönünden davanın açılmamış sayılmasına, davacılar ..., ... ve ... yönünden tapu iptal tescil talebinin reddine, tenkis talebinin pasif husumet nedeniyle reddine, birleştirilen davada tapu iptal tescil talebinin reddine, tenkis talebinin pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tereke temsilcileri vekilleri ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

2.1. ... mirasçıları ... vd. vekili tereke temsilcisi ...’a vekaleten Av. ... istinaf dilekçesinde özetle; vekil ... ile davalılar arasında ¼ payın gerçek bir satış değil yapılacak olan inşaatların teminatı (ön avans) niteliğinde olduğunun kabul ve ikrarını içeren kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, davalıların dosyaya sundukları faturaların sahte olduğunu, davalıların inşaat yapma değil taşınmazı bedelsiz temellük etme niyetini taşıdığını, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin iptaline ilişkin davanın kabul görmesi halinde diğer davaların sonuçsuz kalacağını, birleşen 2018/135 Esaslı bu davanın tefrik edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalıların hileli yöntemlerle ...’ı yanıltarak vekaleti kötüye kullanmasına sebep olduklarını, bu hususta deliller arasında belirtilen soruşturma dosyasının getirtilmediğini, işlemlerin 1 yıldan önce öğrenildiğine dair kanıt bulunmadığından hak düşürücü sürenin geçtiğine dair gerekçenin hatalı olduğunu, ticaret sicil kayıtlarına göre davalıların organik bağının bulunduğunu, Mahkemece muvazaa yönünden hiçbir gerekçe gösterilmediğini, pasif husumet nedeniyle davanın reddine karar verildiğinden nispi vekalet ücretinin maktu vekalet ücretini geçemeyeceğini, Mahkemece kat karşılığı inşaat sözleşmesine ilişkin dosyanın bekletici mesele yapılmış olması halinde harç yatırma zorunluluğunun oluşmayacağını, yolsuz tescilin terkini davalarının maktu harca tabi olduğunu, ancak Mahkemece hatalı olarak yüksek oranda harç ikmali için keşif kararı verildiğini belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

2.2. ... terekesi temsilcisi Av. ..., ... istinaf dilekçesinde özetle; diğer istinaf dilekçesindeki hususlara dayanarak kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 02/11/2021 tarihli ve 2021/590 E. 2021/1654 K. sayılı kararıyla; ... mirasçıları ... ve diğerlerine vekaleten Av. ...'ın istinaf başvurusu yönünden terekeye temsilci atanması durumunda mirasçıların terekeyi temsil ve davayı takip yetkisinin ortadan kalktığı, tefrik edilen davada kat karşılığı inşaat sözleşmesinin yoklukla malul olduğunun ve hükümsüzlüğünün tespiti, sözleşmenin geriye etkili feshi ve sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tahsilinin talep edildiği, eldeki davalarda tapudaki devir işlemlerinin muvazaalı, gabin, hata, hile ve ehliyetsizlik nedenine dayandığı, her iki davadaki sebeplerin kat karşılığı inşaat sözleşmesinden önceki döneme ve nedenlere dayandığı, ayırma kararının usul ve yasaya uygun olduğu, ATK raporu ile mirasbırakanın vekaletnamenin düzenlendiği ve satışın yapıldığı tarih itibariyle fiil ehliyetine sahip olduğunun anlaşıldığı, davacıların vekaletin kötüye kullanılmasına ilişkin iddiası incelendiğinde; davacıların geniş yetkiler içeren vekaletnameyi dava dışı murisin oğlu ...'e verdikleri, vekaletin intikal işlemleri için verildiği, ancak bu yetkilerle intikallerin yapıldığı, daha sonra

davalılarla kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı, bu sözleşmenin yapılması esnasında davalıların vekil edilen ile iş birliği içerisinde hareket ettiğinin kanıtlanmadığı, talebin tapu iptali ve tescil olduğu, bedel talep edilmediği, bu durumda vekil edilenden ancak ödenmediyse bedelin talep edilebileceği, tapu iptali ve tescil yönünden Mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğu, hata, hile, ikrah ve gabin sebebine dayalı olarak yapılan incelemede taraflar arasında sözleşmenin 29/09/2011 tarihinde yapıldığı, en geç bu tarih itibariyle öğrenildiğinin kabul edilmesi gerektiği, buna göre davanın 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığı, ayrıca davacıların davalılar tarafından yanıltıldığı, zorlandığı ya da korkutulduğuna ilişkin dosyada delil bulunmadığı, iddianın kanıtlanmadığı, gabin yönünden bilirkişi raporuna göre belirlenen değerler dikkate alındığında misli fark bulunmadığı, davalılar ile vekil edilen ... arasında organik bağ bulunduğuna ilişkin kesin bilgi ve belge bulunmadığı, yine muris ile davacılar arasında mal kaçırmayı gerektirir herhangi bir husumet olmadığı, muvazaa iddiası yönünden mirasbırakanın mirasçıları miras payından ve saklı paylarından mahrum etmek amacıyla hareket ettiğinin davacı tarafça kanıtlanmadığı, alınan vekaletname ile davalı tarafla arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin yapıldığı, bu sözleşmedeki paylaşmanın tarafların pay durumuna uygun olmadığına yönelik iddianın ayırma kararı verilen davada ele alınacağı gerekçesiyle ... Tereke Temsilcisi Av. ..., ... mirasçısı ... ve diğer tereke temsilcisine vekaleten Av. ... tarafından yapılan istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde ... terekesi temsilcisi ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Tereke temsilcisi vekili temyiz dilekçesinde özetle; tüm aşamalardaki beyanlarını tekrarlayarak, satın alma iddiasının doğru olmadığının kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca sabit olduğunu, tefrik kararı ile usul ekonomisi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, tefrik edilen davanın kabulü halinde eldeki davaların konusuz kalacağını, temel ilişki çerçevesinde tüm deliller tartışılarak davalıların özen borcuna riayet edip etmediklerinin ortaya çıkacağını, her iki dava yönünden farklı tereke temsilcilerinin atanmış olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin davacılar ve tereke temsilcisi vekilinin istinaf yoluna başvuramayacağı yönündeki kararının hatalı olduğunu, davalıların ortaklarının aynı olmasına rağmen organik bağın bulunmadığı yönündeki değerlendirmenin hatalı olduğunu, ticaret sicil kayıtlarının, tanıkların, imar işlem dosyasının, ...’in ölümüne ilişkin savcılık dosyasının Mahkemece celp edilmediğini, tenkis yönünden öğrenme tarihinin kanıtlanmadığını, ön inceleme ve sözlü yargılama duruşmalarının yapılmadığını, kararların gerekçesiz olduğunu belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, asıl davada muris muvazaası hukuki nedenine dayalı, birleştirilen davada ise ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve irade sakatlığı hukuki nedenlerine dayalı terekeye iade suretiyle tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istemlerine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

3.2.2. Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

3.2.3. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 37. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 29.) maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK'nın 38. (BK'nın 30.) maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.

Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Borçlar Kanunu'nda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 31. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi Türk Borçlar Kanunu'nun 34. ve Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, Türk Borçlar Kanunu'nun 35. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.

Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

İrade sakatlığı nedeniyle iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hata ve hilenin öğrenildiği, korkutmanın ise etkisinin ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca irade sakatlığı her türlü delille ispat edilebilir.

3.2.4. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

3.2.5. TMK 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür", HMK 190/1. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir" düzenlemeleri yer almaktadır.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayanağı olan ve kararın (V/3.2.) no.lu paragrafında açıklanan yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre (III) ve (IV/3.) no.lu paragraflarda gösterilen gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davacı tereke temsilcisi vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 21,40 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 20/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.