Logo

1. Hukuk Dairesi2022/7056 E. 2024/266 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapusuz taşınmazın tescili davasında, davacı lehine karar verilmesi halinde, davalı Hazine ve Belediyenin yasal hasım sıfatıyla yargılama giderlerinden sorumlu olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Hazine'nin yasal hasım sıfatıyla yargılama giderlerinden muaf olduğu, ancak harcın kamu düzeni ile ilgili olup resen gözetilmesi gerektiği, bu nedenle davacı lehine verilen kısmi kabul kararında dahi harcın davacıdan alınması gerektiği ve Belediye'nin ise daha önceki temyiz aşamasında giderlere itiraz etmediği için usuli kazanılmış hak doğduğu gözetilerek, mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/291 E., 2022/191 K.

DAVALILAR : ...Belediye Başkanlığı vekili Avukat ..., Hazine vekilleri Avukat ..., Avukat Ahmet ...

DAVA TARİHİ : ...

HÜKÜM : Kısmen Kabul-Kısmen Ret

Taraflar arasında görülen tapusuz taşınmazın tescili davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı vekili, davalı Hazine ve davalı Belediye vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; ...ili Merkez ilçesi ...Mahallesinde bulunan 133,98 m2 yüzölçümlü taşınmazın davacı tarafından ...Köyü Tüzel Kişiliğinden 1971 tarihli noter senedi ile satın alındığını, o tarihten beri davacı tarafından kullanıldığını ileri sürerek 133,98 m2 taşınmazın davacı adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Belediye vekili cevap dilekçesinde; köy tüzel kişiliği tarafından davacıya satılan bir taşınmaz bulunmadığını, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerin ...Belediyesi Başkanlığına bağlı bir mahalle olduğunu, bu nedenle kapanmış yol ve yol fazlalıklarının ...Belediye Başkanlığı adına tescili gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 06.06.2013 tarihli ve 2011/47 Esas, 2013/367 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın umuma ait yol olduğu, herkesin kullanımına bırakıldığı ve zilyetlikle iktisap edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 14.10.2014 tarihli ve 2014/13603 E., 2014/11249 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın hangi tarihte ve hangi sebeple tescil harici bırakıldığının sorulması, mahallinde keşif yapılarak mahalli bilirkişilerin dinlenmesi, dava konusu taşınmaza ilişkin hava fotoğrafı incelemesi yapılması, davacı adına aynı çalışma alanında belgesizden tespit edilen taşınmazların sorulması, ziraat bilirkişiden taşınmazın niteliği ile ilgili rapor alınması ve yasal ilanların yapılması gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin, 24.04.2017 tarihli ve 2015/115 E., 2017/276 K. sayılı kararıyla; zilyetlikle mülk edinme koşullarının davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle 09.03.2017 tarihli fen bilirkişi raporuna ek krokide sınırları gösterilen ve "tescili talep edilen ev" olarak belirtilen taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 25.03.2021 tarihli 2017/5321 E., 2021/2715 K. sayılı kararıyla; davalı Hazine vekilinin sair itirazları yerinde görülmemekle birlikte davacının dava dilekçesinde 133,98 m2 alan için dava açtığı, Mahkemece 117.53 m2 alan üzerinden tescile karar vermesine rağmen davanın kısmen kabulü yerine kabulüne karar verilmiş olması, reddedilen kısım yönünden hükmü temyiz eden Hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, davanın tescil davası olması nedeniyle hükmü temyiz eden davalı Hazinenin yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

D. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davanın kısmen kabulü ile zilyetlikle mülk edinme koşullarının davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle fen bilirkişi raporuna ekli krokide gösterilen taşınmazın davacı adına tesciline, bakiye harcın davalı Belediyeden tahsiline, davanın %25 oranında kabul edildiği gerekçesiyle kabul oranına göre 787,50 TL yargılama giderinin davalı ... Belediye Başkanlığından alınmasına, davacı taraf lehine 5.100,00 TL hükmedilen vekalet ücretinin davalı Belediyeden alınmasına, her iki davalı lehine 7.440,79 TL vekalet ücretine, Hazine tarafından yapılan yargılama giderinin % 75 red oranına göre hesaplanan 18,00 TL'nin davacıdan alınmasına karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili, davalı Hazine vekili ve davalı Belediye vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde talep edilen alanın 133,98 m2, tesciline karar verilen alanın ise 117,53 m2 olduğu gözetildiğinde kabul oranının %87,72 olduğunu, ancak gerekçeli kararda bu hususun %25 olarak belirtildiğini, bu nedenle hükmün 4, 6 ve 7 nci bentlerinin yanlış hesaplandığını ileri sürerek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı Belediye vekili temyiz dilekçesinde özetle; köy karar defterinde davacıya taşınmazın satışına dair bir karar bulunmadığını, dava konusu yerle ilgili halihazırda imar planı bulunmasa da planlama programı yapıldığını belirterek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

3. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacağını, davacı lehine zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşmadığını belirterek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 4721 sayılı TMK'nın 713/1 inci,

04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddeleri.

3. Değerlendirme

1.Davacı tarafından açılan tapusuz taşınmazın tescili davasının Mahkemenin 2015/115 Esas sayılı dosyası üzerinden görülen yargılaması sonunda davanın kabulü ile harcın davalı ... Belediye Başkanlığından tahsiline, yargılama giderinin davalılar üzerinde bırakılmasına ve davacı taraf lehine hükmedilen vekalet ücretinin davalılardan alınmasına karar verilmiş, hüküm yalnızca davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin bozma kararı ile davalı Hazine vekilinin sair itirazlarının reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretiyle ilgili olarak hüküm bozulmuş, temyize konu karar davacı vekili, davalı Hazine vekili ve davalı ... Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Davalı ... Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;

3.1. Anlam itibariyle usuli kazanılmış hak kavramı, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir (Hukuk Genel Kurulu'nun 15.03.2023 tarihli, 2021/2-668 E., 2023/191 K. sayılı kararı,§ 16).

3.2. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Aynı şekilde mahkemece verilen ilk hükmün temyiz edilmemesi hâlinde, hükmü temyiz etmeyen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla artık bu tarafın kararı temyizinde hukuki yararı bulunmamaktadır. Zira hukuki yarar dava şartı olduğu kadar temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK) (§ 20).

3.3. Diğer yandan bir mahkeme kararını temyiz etmeyen taraf hakkında “kararı bu haliyle benimsemiş olduğu” sonucuna ulaşılır. Kararın temyiz edilmeyerek şekli anlamda kesin hükme dönüşmesi karar lehine olan için usuli müktesep hak oluştururken, karar aleyhine olan kimse için de bir katlanma yükümlülüğü meydana getirir. (...) (§ 21).

3.4. Somut olayda, Mahkemenin 2015/115 Esas sayılı dosyası üzerinden görülen yargılamanın sonunda davanın kabulüne ilişkin kararın davalı ... Belediye Başkanlığı tarafından temyiz edilmediği, anılan hükmün davalı Hazinenin temyizi ile bozulduğu, son hükümle de aleyhine yeni bir durum da yaratılmadığı ve davacı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşıldığına göre hükmü temyizde hukuki yararı bulunmadığından davalı ... Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

4. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;

4.1. Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara, usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2006 tarihli ve 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)

4.2. Davalı Hazine vekilinin bir önceki temyiz talebi Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince yalnızca vekalet ücreti ve yargılama gideri bakımından kabul edilmiş, sair hususlar yönünden temyiz talebinin açıkça reddine karar verilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyulduğu, bozma kararına uyulmakla davacı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşıldığından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

5. Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;

5.1. Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında davanın kısmen kabulüne karar verilerek, reddedilen kısım yönünden hükmü temyiz eden davalı Hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmesine, tescil davasında Hazinenin yasal hasım olması nedeniyle vekalet ücreti de dahil hiçbir yargılama giderinden sorumlu tutulmayacağına işaret edilmiştir.

5.2. Mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen bozma kararının gereklerini yerine getirdiğini söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.

5.3. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır: (...) Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2012 tarihli ve 2011/19-799 E.,2012/128 K. sayılı kararı).

5.4. Harç kamu düzeni ile ilgili olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın re'sen gözetilmesi gereken ve bu niteliği nedeniyle usuli kazanılmış hakkın istisnalarından birini teşkil eden hususlardandır. Diğer yandan, kamu düzenine ilişkin hususlar hakkında aleyhe bozma yasağının uygulanmasına olanak bulunmamaktadır.

5.5. Somut olayda Mahkemece hükmün 3 üncü bendinde alınması gereken harcın davalı ... Belediye Başkanlığından tahsiline karar verilmişse de, TMK'nın 713/3 üncü maddesi gereğince yasal hasım durumunda bulunan Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri vekalet ücreti de dahil hiçbir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacaktır. Bununla birlikte, davalı Belediye bakımından daha önce temyiz edilmeyen yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden değerlendirme yapılmamışsa da harç kamu düzeni ile ilgili olup resen gözetilmesi gerektiğinden hükmün 3 üncü bendi uyarınca harcın Belediyeden tahsiline karar verilmiş olması doğru değildir.

5.6. Davacı vekili hükmün yargılama giderine ilişkin 4 üncü bendinin hatalı olduğunu, Mahkemenin kabul oranını yanlış hesapladığını belirtmiştir. Mahkemece kabul oranının yanlış hesaplandığı, aynı şekilde yasal hasım olan Belediye'nin yargılama giderinden sorumlu tutulmasının da hatalı olduğu tespit edilmekle birlikte, bu husus yalnızca davacı vekili tarafından temyiz edildiğinden aleyhe bozma yasağı kapsamında bu bendin hükümdeki şekilde korunmasına karar verilmiştir.

5.7. Hükmüne uyulan bozma ilamında yalnızca davalı Hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine işaret edilmesine rağmen Mahkemece her iki davalı lehine 7.440,79 TL vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.

5.8. Hükmün 7 nci bendinde, kabul ret oranına göre davalı Hazine tarafından yapılan 18,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmesinin de hükmüne uyulan bozma kararına aykırılık teşkil ettiği tespit edilmiştir.

Ne var ki, anılan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2 nci maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı ... Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE,

2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,

3. Davacı vekilinin Mahkeme kararına yönelik temyiz itirazının KABULÜ ile Mahkeme kararının hüküm fıkrasının,

(3) numaralı bendinde yer alan “Alınması gerekli 1.204,30 TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 233,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 971,15 TL harcın davalı ... Belediye Başkanlığı'ndan TAHSİLİ ile hazineye irat KAYDINA, ” cümlesinin çıkartılarak yerine “Alınması gereken 1.204,30 TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 233,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 971,15 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, ” cümlesinin yazılmasına,

(6) numaralı bendinde yer alan "Davalılar kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince belirlenen 7.440,79 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE," cümlesinin çıkartılarak yerine “ Kendisini vekille temsil ettiren davalı Hazine lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine, ” cümlesinin yazılmasına,

(7) numaralı bendinde yer alan "Davalı Hazine tarafından yapılan 24,00 TL yargılama giderinden davanın % 75 red oranına göre hesaplanan 18,00 TL'nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE," cümlesinin çıkartılarak yerine “Davalı Hazine tarafından yapılan 24,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine,” cümlesinin yazılmasına,

Hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davalı ... Belediye Başkanlığına iadesine,

Temyiz eden davalı Hazine harçtan muaf olduğundan, bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde peşin alınan temyiz harcının davacıya iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

1086 sayılı HUMK'un 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

15.01.2024 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

(Muhalif)

- KARŞI OY -

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne ve kabul edilen kısım yönünden yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davalı Belediyeden alınmasına karar verilmiştir.

Sayın Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; tescil davalarında davanın kabulü durumunda davalılar yasal hasım olduğu gerekçesiyle yargılama giderlerinin vekalet ücreti dahil davacı üzerinde bırakılıp bırakılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.

Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.

Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.

Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.

Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:

“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.

Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.

Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediye ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.

Sayın Çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir. ¹

Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın Çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.

Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne

¹Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz. Kuru, Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, Ankara, s. 5339.

olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın Çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.

4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın kısmen kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması gözetilerek davayı kazanan davacıdan kabul edilen kısım yönünden harcın alınmamasının ve davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olduğu kanaatinde olduğumuzdan kararın onanması gerekirken düzeltilerek onanması yönündeki Sayın Çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.