"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01/12/2020 tarihli ve 2018/222 Esas, 2020/265 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 12/11/2021 tarihli ve 2021/2031 Esas, 2021/1547 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 01/06/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, şirket sahibi olup özellikle yurtdışında ticaret yapan bir kişi olduğunu, yurt dışındaki alacaklarını alamamış olmasından dolayı mali krize girdiğini, bankalardan fazla sayıda kredi temin ettiği için kredibilitesinin tükendiğini, bu nedenle kredi temini amacıyla 1043 ada 47 parseldeki 8 no.lu bağımsız bölümü eşinin kardeşi olan davalıya bedelsiz devrettiğini, davalı ile aralarında imzaladıkları 18/09/2009 tarihli inanç sözleşmesinde temin edilen kredi borcunun davalı ile birlikte ödeneceğinin, kredi borcu bittikten sonra taşınmazın kendisine geri verileceğinin kararlaştırıldığını, kredi borcunun tamamına yakını kendisi tarafından ödenmesine rağmen davalının taşınmazı iadeden kaçındığını, daha sonra aralarında 27/06/2014 tarihli bir protokol daha hazırladıklarını, ancak davalının bu protokolün de gereğini yerine getirmediği gibi taşınmazın üzerine ikinci bir ipotek tesis ettirdiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, yasal süre geçtikten sonra verdiği cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın başta kendisine ait olduğunu, kız kardeşinin geleceğinde ona bir teminat olması amacıyla ve kimseye devretmemesi şartıyla kardeşine verdiğini ancak kardeşinin eşi olan davacının taşınmazı habersizce kendi adına tescil ettirdiğini, satışın gerçek olduğunu, taşınmaza ilişkin davacının tek bir kredi ödemesinin bulunmadığını, davacı tarafından banka hesabına gönderilen paraların taşınmazın davacı tarafından alınan kira bedelleri olduğunu, kız kardeşinin mağdur olmaması, evliliğinin bozulmaması için sessiz kalıp verilen tüm sözlere inandığını, kendisinin imzasının olmadığı veya alkollü olduğu zamanlarda hile ile imzalatılan bir çok belge olduğunu, dava dilekçesinde belirtilen yazılı tüm anlaşmaların geçersiz olduğunu belirtip davanın reddini savunmuş; aşamada yaptıkları inançlı işlem sözleşmesi gereğince davacının 173.511,00 TL kredi borcunun olduğunu, bu nedenle davacının taşınmazın iadesini talep hakkının henüz doğmadığını beyan etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/11/2017 tarihli ve 2014/375 Esas, 2017/387 Karar sayılı kararıyla; sözleşmede şart kılınan banka kredi borcunun ödenmemiş olması nedeniyle dava tarihi itibariyle davacının davalıdan talep edebileceği bir hakkının olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. Kaldırma Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 29/03/2018 tarihli ve 2018/303 Esas, 2018/380 Karar sayılı kararıyla; davada ileri sürülen inançlı işlem iddiasının gerçekleşmiş olduğu kabul edilerek, 6098 sayılı TBK'nın 97. (818 sayılı BK. nun 81.) maddesi hükmü de gözetilip yanlar arasındaki alacak ve borç miktarının açıklıkla saptanması, ödenip ödenmediğinin araştırılması, ödenmemiş ise saptanacak miktarın mahkeme veznesine depo ettirilmesi için önel verilmesi ve bu husus yerine getirildiğinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının istinaf talebinin kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 bendi uyarınca yargılama yapılmak üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
3. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar
İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01/12/2020 tarihli ve 2018/222 Esas, 2020/265 Karar sayılı kararıyla; inançlı işlem iddiasının sabit olduğu, taraflar arasındaki inanç sözleşmesi gereğince davacının edimini yerine getirdiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
4. Kaldırma Kararı Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararına Karşı İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
5. İstinaf Nedenleri
Davalı vekili, kararın ve gerekçesinin hatalı olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesi kaldırma kararının gereklerinin yerine getirilmediğini, kaldırma kararına aykırı karar verildiğini, alınan bilirkişi raporunun gerekçesiz ve hatalı olduğunu, banka alacağının davacının oğlu ... tarafından temlik alındığını bu nedenle borcun bitmediğini ileri sürerek, istinaf isteğinde bulunmuştur.
6. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12/11/2021 tarihli ve 2021/2031 Esas, 2021/1547 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili, kredi borcunun ödenmediğini, davalının ödemesi gereken kredi borcunu %1,62 oranda fazla ödediğini, Mahkemece bu orana isabet eden miktarın davacı tarafından mahkeme veznesine depo edilmesine yönelik karar verilmesi gerektiğini, kök raporda her ne kadar davacı kredi borcunu ödemiş gibi gözükse de aslında davacının oğlunun İş Bankasının kredi borcundan alacağını temlik aldığını, böylelikle davalının alacağı temlik alan dava dışı ...'e borçlu gözüktüğünü, icra dosyalarının celbinin ve davaya konu kredi borcuna ilişkin olup olmadığının araştırılması gerektiğini, kredi borcunun faiz ve masraf alacaklarından buna sebebiyet veren davacının sorumlu tutulması gerektiğini, davanın açılmasına davacının kendi hal ve davranışlarıyla sebebiyet verdiğini bu nedenle aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, hükmün bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; inançlı işlem hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 26. ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
3.2.2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. maddesinde, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesi yer almaktadır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı ...’in 1047 ada 47 parseldeki 8 nolu bağımsız bölümü 17/09/2009 tarihinde davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği, taraflar arasında imzalanan 18 Eylül 2009 tarihli protokolde, taşınmazın davalıya banka kredisi ile satıldığı, kredi borcunun taksitlerinin krediyi kullanma miktarına göre taraflarca ödeneceği, kredi borcu sona erdiğinde taşınmazın bedelsiz olarak davacıya geri verileceğinin kararlaştırıldığı; davacının oğlu dava dışı ... ile davalı tarafından imzalanan 27/06/2014 tarihli protokolde ise, davalı tarafından temin edilen kredinin davalı ile davacının eşi dava dışı ...tarafından belirli oranda taksim edildiği ve bu protokol gününe kadar borçların belli oranlarda taraflarca ödendiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
3.3.2. Somut olayda, davalı vekili 25/11/2015 UYAP havale tarihli beyan dilekçesinde, davalı tarafından temin edilen kredinin %68’ine karşılık gelen kısmının davacı tarafından, %32’sine karşılık gelen kısmının ise davalı tarafından kullanıldığını beyan etmiştir. 25/09/2020 tarihli bilirkişi ek raporunda, davalının toplam 110.054,88 TL (toplam kredi borcuna oranı %33,62), davacının ise toplam 217.290,19 TL (toplam kredi borcuna oranı %66,38) ödeme yaptığı saptanmış, davacı vekili de 15/10/2020 tarihli duruşmada davacı tarafından ödenmesi gereken % 1,62 'lik kısım için 5.304,00 TL bedelin depo edilmesi gerektiğini, kesin süre içerisinde bedeli depo edeceklerini bildirmiş olup, davacı vekilinin bu kabulünün davacıyı bağlayacağı kuşkusuzdur.
3.3.3. Ne var ki, Mahkemece 27/06/2014 tarihli protokole yanlış anlam yüklenerek davacının borcunun olmadığı sonucuna varılması doğru değildir.
3.3.4. Hal böyle olunca, bilirkişi tarafından saptanan borç miktarının mahkeme veznesine depo ettirilmesi için davacıya 6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi gözetilerek önel verilmesi ve bu husus yerine getirildiğinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 HMK'nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 01/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.