"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: BARTIN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli davanın yapılan yargılaması sonunda Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince verilen 24/11/2021 tarihli 2020/874 Esas – 2021/905 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacı vekilleri tarafından duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla duruşma günü olarak saptanan 25/05/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... ve vekili Avukat Nurefşan Kaya ile diğer temyiz eden davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı- karşı davalı, Bartın ili Merkez ilçesi Arıt/Cöcü köyündeki 544 ada 22 parselde bulunan yerin senelerden beri köyün mezarlığı olarak kullanılmakta olduğunu, köy halkının ölülerinin buraya defnedildiğini, kadastro çalışmalarında 544 ada 22 parsel olarak tapuya kaydedilen mezarlıktan bir kısmın ayrılarak 544 ada 3 parsel numarasını alıp davalının babası ... adına kaydedildiğini, bu parselin davalının babası adına kaydedilirken hem kendisinin arazisinden 5-6 metrelik kısmın ...'ın arazisine yazıldığını, hem de mezarlığa giden yolun tamamının 544 ada 3 parsele dahil edildiğini, 3 parsele dahil edilen yerde kendisinin samanlığının yarısının da bulunduğunu, söz konusu taşınmazı ...'ın oğlu davalı ...'a devrettiğini ileri sürerek 544 ada 3 parselin, arazisine tecavüz ettiği 5-6 metrelik davalı adına tapusunun iptali ile adına tesciline ve 544 ada 2 parsele eklenmesine, mezarlık yolu olan kısmın tamamının köy tüzel kişiliği adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiş, karşı davanın reddini savunmuştur.
II. CEVAP
Davalı- karşı davacı, açılan davayı kabul etmediğini, sınırların doğru olduğunu, türbe olarak tabir edilen yerde 2-3 ailenin toplamda 7-8 mezarının bulunduğunu, köyün bütün mezarlarının burada olmadığını, yolun kendi parseli ile ilgisi olmadığını, davacının samanlık dediği bölümün kadastro geçtikten sonra 2008-2009 yıllarında tapu kayıtları dikkate alınmadan kaçak olarak yaptığı bir bina olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, karşı davasında ise, aynı iddiaları tekrarla samanlığın kaçak ve tecavüzlü olduğunu beyanla yolun fiilen olduğu gibi davacı parselinde kaldığından 544 ada 2 parsele kaydına, bu parsele işlenerek yol olarak davacı tapusundan terkin edilmesine ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Bartın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/03/2019 tarihli ve 2015/156 E. 2019/126 K. sayılı kararıyla; davacının, kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak tescil isteğinde bulunduğu, fen bilirkişi tarafından düzenlenen 24.01.2017 tarihli ek rapor ve eki olan 1 nolu ek krokisinde C harfi ile gösterilen 26.33 m2 yere ait samanlık olarak kullanılan yerin davacının taşınmazı olan 2 parsel ile bir bütün olarak davacı tarafından malik sıfatıyla davasız ve aralıksız 20 yıl süreyle kullanıldığı, kadastro çalışmalarında sehven 3 parsel içinde gösterildiği gerekçesiyle, davacının tapu iptal tescil talebinin kabulü ile 544 ada 3 parselde yer alan fen bilirkişi tarafından düzenlenen 24.01.2017 tarihli günlü ek rapor ve eki olan 1 nolu ek krokisinde C harfi ile gösterilen 26.33 m2 yerin davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile davacı ...’in taşınmazı olan aynı yer 544 ada 2 parsele eklenmesi suretiyle, yeni yüzölçümü ile davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, asıl davadaki diğer talep olup, karşı davanın da konusunu oluşturan köy yolunun terkini hususunda somut deliller ışığında dosya değerlendirildiğinde; fen bilirkişi tarafından düzenlenen 07.11.2016 tarihli ek rapor ve eki olan 1 no.lu ek krokisinde A harfi ile gösterilen 98.89 m2 ve B harfi ile gösterilen 33.21 m2 lik yerin kadimden bu yana yol olduğu, dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları dikkate alındığında, köy yolunun meşe ağacında son bulduğu, yolun hemen sağında davacının ve solunda davalının taşınmazlarının bulunduğu, köy yolunun mezarlığa kadar ulaşmayıp davacının taşınmazında son bulduğu, ayrıca davacının iddia ettiği yolun 98.89 m2’lik kısmının kendi taşınmazı olan 2 parselde yer aldığı, köyyolunun 07.11.2016 tarihli ek rapor ve eki olan 1 nolu ek krokisinde A harfi ile gösterilen 98.89 m2 sinin davacı ...’in kendi taşınmazı olan 2 parselden, B harfi ile gösterilen 33.21 m2'lik yerin davalı ...’in kendi taşınmazı olan 3 parselden geçtiği gerekçesiyle, yol terkini talebi bakımından asıl davanın kabulüne; karşı davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Bartın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacı-karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin gerekçeli kararının, hazırlanan rapor ve rapora dahil olan krokiye göre oluşturulduğunu, ancak bu kroki ve raporun kendi içerisinde çelişkiler içerdiğini, kararı veren hakimin mevcut durumu görmeden karar verdiğini, verilen kararın eksik ve yetersiz olup usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; öncelikli olarak davanın kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, mahkemece alınan bilirkişi raporundaki 2 no.lu krokiye göre karar verilmesi gerekirken olaya uygun olmayan 1 no.lu kroki esas alınarak karar verildiğinden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 24/11/2021 tarihli ve 2020/874 E., 2021/905 K. sayılı kararıyla; davaya konu taşınmaz bölümünün öncesinde köylünün ortak kullanımında olduğuna dair tarafların, mahalli bilirkişilerin ve taraf tanıklarının keşifteki beyanlarından; fen bilirkişi raporunda (A) ve (B) harfi ile gösterilen bölümün yol olduğu ve (C) harfi ile gösterilen bölüm yönünden davacı-karşı davalı lehine zilyetlikle edinme koşullarının oluştuğunun anlaşıldığı, Bartın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/451 Esas, 2013/213 Karar sayılı dava dosyasında verilen kararın 6100 sayılı HMK'nın 303. maddesine göre kesin hüküm teşkil etmediği, dava konusu taşınmaz bölümünün paftasında yol olarak gösterilmesine ve davacı-karşı davalı adına tesciline yönelik verilen hükmün usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile davacı- karşı davalı ve davalı-karşı davacının istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı - karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyerek kararın bozulmasını istemiştir.
2.2. Davalı - karşı davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf aşamasında belirttiği itirazlarını yineleyerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro tespitinden önceki sebeplere dayalı tapu iptali ve tescil ile yol olarak terkin istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının sacayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
3.2.2. 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde “ Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesinde, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. " hükümlerine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandırıldığı (V/3.2.) no.lu paragraftaki yasal ve hukuksal nedenlere göre, Bölge Adliye Mahkemesince (IV/3.) no.lu paragrafta yer verilen gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacı vekillerinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, asıl davada alınması gerekli 162,82 TL onama harcının davacı-karşı davalıdan, karşı davada alınması gerekli 30,59 TL onama harcının davalı- karşı davacıdan alınmasına, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 3.815.00’er TL duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp verilmesine, 25/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.
İlk Derece Mahkemesince verilen kararın istinaf talebi, Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle istinaf incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ve istinafa ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar başlıklı 341. maddesinin 2. fıkrası ise “Miktar veya değeri 10.280 Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” demek suretiyle istinaf sınırını belirlemiştir.(miktar güncellenmiştir) Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır. Diğer yandan kanun yolu denetiminde sınır getiren tüm yasa maddeleri için aynı uygulamaya gidilmesi halinde bütün kararlara karşı kanun yolu denetimi açılacak ki bunun kabulü mümkün değildir.
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı ve karşı davacı tarafından 2000TL ve 1000 TL olarak gösterildiği, keşfen değerin çok daha düşük olarak belirlendiği, davanın kabulüne karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, bu kararın temyiz talebiyle geldiği dosya kapsamıyla sabittir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi itibariyle taşınmaz değerinin istinaf inceleme sınırının altında olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf talebinin değerden reddedilmesi gerekirken işin esasına girilerek talebin esastan reddedilmesi doğru değildir. Hal böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu gerekçeyle bozulması gerekirken farklı yönde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.