Logo

1. Hukuk Dairesi2022/827 E. 2022/1869 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : MARDİN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesinin 16. Hukuk Dairesince verilen 09/10/2020 tarihli ve 2019/1391 Esas, 2020/845 sayılı kararı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 29/11/2021 Pazartesi günü için yapılan tebligatlar üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı Hazine vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen Artuklu Belediye Başkanlığı vekili ile ... vekili gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ... vekili dava dilekçesinde; dava konusu 864 ada 13 parsel sayılı taşınmazın öncesinde müvekkilinin ataları tarafından, daha sonra ise müvekkili tarafından eklemeli olarak 60 yıldır kullanıldığını beyan ederek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini talep ederek 08/02/2018 gününde dava açmıştır.

II. CEVAP

1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın taşlık, kayalık ve boş yerlerden olduğunu, kaldı ki dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.

2. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, müvekkil belediye taşınmazın tapu kayıt maliki olmadığı için pasif husumet ehliyetinin de bulunmadığını beyan ederek, davanın reddini savunmuştur.

3. Davalı ... Başkanlığı davaya cevap vermemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği 01/05/1997 tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, ... ile Artuklu Belediye Başkanlığı’nın pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle;

1- ... ile Artuklu Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,

2- Hazine aleyhine açılan davanın 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalılardan ... vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

2.1 Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediğini, taşınmazda müvekkilinin eklemeli olarak 60 yıllık zilyetliğinin olduğunu, 1990 yılından beri taşınmazın emlak vergisinin ödendiğini, müvekkilinin iddialarının Mahkemece yeterince araştırılmadığını beyan ederek, istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

2.2. Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece verilen kararın esas yönüyle doğru olduğunu ancak Mahkemece Artuklu Belediye Başkanlığı ile müvekkil belediye lehine tek bir vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olmadığını beyan ederek, istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli ve 2019/1391 Esas, 2020/845 Karar sayılı kararıyla; davanın tespit öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, dava konusu 864 ada 13 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 01/05/1997 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 08/02/2018 tarihinde açıldığı, bu haliyle davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olmakla ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu, yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesi gereğince, belediyeler lehine Mahkemece tek bir vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının da yerinde olduğu gerekçesiyle, Mardin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/75 Esas, 2018/402 Karar sayılı ve 11/07/2018 tarihli ilamına yönelik istinaf başvurularının HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde, davacı vekili tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediğini, taşınmazda müvekkilinin eklemeli olarak 60 yıllık zilyetliğinin olduğunu, 1990 yılından beri taşınmazın emlak vergisinin ödendiğini, müvekkilinin iddialarının Mahkemece araştırılmadığını, davanın aynı zamanda tespit sonrası nedene dayalı olduğunu, temyiz dilekçesi ekinde sundukları Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, taşınmazın kadastro tespitine ilişkin askı ilanının usulüne uygun şekilde yapılmadığını beyan ederek, kararın bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Kadastro sonucunda Artuklu/ Nur Mahallesi çalışma alanında bulunan 864 ada 13 parsel sayılı 125.705,73 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca ham toprak vasfıyla Hazine adına tespit ve 01/05/1997 gününde tescil edilmiştir.

Dava; kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi şöyledir.

“Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.”

3.3. Değerlendirme

Davacı ... miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanmış olup, bu haliyle davanın, kadastrodan önceki haklara dayanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde, bu nitelikteki davaların kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre içinde açılabileceği hususu düzenlenmiştir. Kanunda öngörülen bu süre, hak düşürücü nitelikte olduğundan, yargılamanın her aşamasında hakim tarafından re'sen dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre, dava konusu 864 ada 13 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 01/05/1997 tarihinde kesinleştiği, davanın açıldığı 08/02/2018 tarihi ile taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih arasında yasada öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmakla, yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 gününde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca temyiz edilen davalı Hazine vekili için 3.815,00 TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacıdan alınmasına, aşağıda yazılı 26,30-TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 08/03/2022 gününde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal ve tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK' da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanununun uygulanması ( kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle ) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.