"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1271 E., 2023/501 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/77 E., 2021/116 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 21.01.2025 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davalı vekili Avukat ... geldi. Davetiye tebliğine rağmen davacı vekili gelmedi. Gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; mirasbırakan babası ...'nın mal kaçırma amacıyla 2162, 1025, 884 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu ...'ya 05.04.2018 tarihli satış işlemi ile devrettiğini, gerçekleşen işlemin muvazaalı olduğunu, murisin son derece varlıklı olduğunu ve mal satmaya ihtiyacı bulunmadığını, murisin hesaplarında işlemin yapıldığı tarihlerde para hareketliliği olmadığını, davalının ise maddi durumunun iyi olmadığını, yöresel örf ve adetler gereği kız çocuklara miras bırakmama adına bu devirlerin gerçekleştiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı; çocuk yaşlardan beri bölgenin örf ve adetine uygun olarak babasının işlerine yardımcı olan tek erkek çocuğu olduğunu, dava konusu arazilerin dedelerinden babası, amcaları ve halalarına kaldığını, davacının eşi olan Halil Baran ve amcası Yusuf Koca ile birlikte bu arazileri toparlamak için anlaşma yaptıklarını, bu kapsamda halaları ve kuzenleriyle görüşmeler gerçekleştirdiğini ancak görüşmeler esnasında Halil Baran'ın bulunmadığını, görüşmeler sonrasında toplu bir şekilde anlaşılarak Yusuf Koca ve babası ...'nın kredi çekmeye karar verdiğini, amacın babası ve amcasının düşük faizli krediden faydalanması olduğunu, Halil'in kredi çekecek maddi imkanı bulunmadığını, taraflar arasındaki anlaşma uyarınca krediler Yusuf Koca ve ... tarafından çekilmişse de borçların tarlaların işletilmesi sonucunda davacının eşi ve kendisi tarafından ödeneceğini, 775.000,00 TL kredi çekildiğini, bu krediye amca Yusuf’un ve baba ...’in paylarının dahil olmadığını, çekilen kredi miktarı yeterli olmadığından 300.000,00 TL daha halalarına ve kuzenlerine borçlanıldığını, 300.000,00 TL'nin ise ortaklık anlaşması uyarınca Halil tarafından ödeneceğini ancak ödenmediğini, Halil ödeme yapmadığı için dava dışı İsmail Çelik'e 94 dekar tarla satışı yaptığını, önce çekilen kredi nedeniyle taşınmazda ipotek olduğu için güvence teminatı olarak İsmail’e boş senet verdiğini, tarlanın satışı karşılığında ise 150.000,00 TL ödeme aldığını, Halil’in ise murisin yanında davacı ile birlikte gidip tarlalar senin adına kayıtlı olduğu için senin boş senet vermen gerekiyor diyerek muristen boş senet aldığını, İsmail’e gerçek senedi değil muris adına kendi düzenlediği senedi verdiğini, tarlaların kredilerini ödedikten sonra İsmail Çelik'ten senedi istediğinde, İsmail'in davalıya imzası babasına ait olmayan boş senedi verdiğini, kendisinin de ... tarafından aldatıldığını dile getirdiğini, bu arada Halil’in anılan senedi 800.000,00 TL olarak doldurup icra takibi başlattığını, babasının bunu duyunca hastalandığını, Halil ve eşi olan davacının 88 ve 61 dekar iki tarlayı kızları Nurdan adına tescil ettirmesi halinde icra takibini kaldıracaklarını söylediğini, babasının da durumunu düşünerek 88 dekar tarlayı kendi üzerinden ...'ın üzerine satış göstererek, 61 dekar tarlayı da önce amcası Yusuf’tan kendisi adına sonrasında da Nurdan adına temlikini sağladığını, babasının borcunu ödeyenin, her işine yetişenin kendisi olduğunu, muris babalarının vefatından sonra veraset ilamı alarak babasının borçlarını ödediğini, masraflarını karşılayarak intikal işlemlerini gerçekleştirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazlarda tapuda gösterilen satış iradesi ile muris ve davalı arasındaki bağış iradesinin birbirini doğrulamadığı, bu hususta çelişki doğduğu, nitekim tanık ...'ın beyanları uyarınca yörede kız erkek evlat ayrımı yapıldığı, tanık ... da aynı nitelikte beyanlarda bulunmuş olsa da tanık Halil' in tanıklığına ilişkin yalan tanıklık hususunda suç duyurusunda bulunulduğu için tanık ...'ın beyanlarına üstünlük tanındığı, murisin mal varlığı içerisinde davalı yararına kazandırımda bulunmasına rağmen davacı yararına herhangi bir kazandırımda bulunmadığı, tapuda gösterilen satış bedelleri ile gerçekte olması gereken satış bedelleri arasında fahiş fark olduğu, tüm taşınmazların aynı tarihte, aynı edinme sebebiyle davalı yararına devredildiği, murisin varlıklı bir insan olarak tanınıyor olduğu, eşit ve/veya denkleştirici şekilde mirasçılar arasında mal paylaşımında bulunulmadığı, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları uyarınca murisin bakıma muhtaçlığının bulunmadığı, satış iradesinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazların tarafların dedeleri olan Efraim'den mirasçılarına kaldığı, bu taşınmazların 31.05.2016 tarihinde intikal+satış suretiyle pay temliki işlemiyle muris ... adına tescil edildiği ve 1025 parsel sayılı taşınmaza 01.06.2016 tarihinde Ziraat Bankası tarafından 1.000.000,00 TL'lik ipotek konulduğu, murisin dava konusu taşınmazları 05.04.2018 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, bu temlikte murisin, davalıya dava dışı taşınmazlardaki paylarını da temlik ettiği, murisin mal satmasını gerektirir ekonomik ihtiyacının olmadığı, akitlerde gösterilen değerler ile taşınmazların temlik tarihindeki gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, akitte gösterilen bedellerin ödendiğinin de kanıtlanamadığı, davalı tarafından murisin hesabına yapılan ödemelerin toplamı dikkate alındığında bu miktarın, muris tarafından davalıya temlik edilen taşınmazların değerlerini karşılamaktan uzak olduğu, kaldı ki tanık sıfatıyla dinlenen tarafların amcaları olan Yusuf ve murisin dava dışı mirasçıları olan Filiz ve Makbule tarafından "davalının muristen temlik aldığı taşınmazlar için ödeme yapmadığının, ödemelerin halalardan satın alınan pay nedeniyle çekilen krediye ilişkin olduğunun, muristen davalıya yapılan temliklerin bedelsiz olduğunun" açıkça beyan edildiği, davacı tanıklarının beyanlarıyla davacı iddialarının doğrulandığı, dolayısıyla mirasbırakanın tek oğlu olan davalıya tapuda satış gibi göstermek suretiyle yaptığı temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle:
a. Duruşmalı inceleme talep etmelerine rağmen Bölge Adliye Mahkemesinin duruşmalı inceleme yapmadığını,
b. Hem İlk Derece Mahkemesince hem de Bölge Adliye Mahkemesince hatalı değerlendirme yapıldığını, davalı tanıklarının ''davalının muristen temlik aldığı taşınmazlar için ödeme yapmadığının, ödemelerin, halalardan satın alınan pay nedeniyle çekilen krediye ilişkin olduğunun, muristen davalıya yapılan temliklerin bedelsiz olduğunun'' açıkça beyan edildiğinin kabul edildiğini, tanıklarının böyle bir ifade asla kullanmadıklarını, tanık beyanlarına bu şekilde itibar edilecekse de davacının payının 1/28 olması gerektiğini,
c. Müvekkilinin sadece babasının payına düşen miktar için ödeme yapmadığını,
d. Müvekkilinin babasının çok yüklü miktarda borçlarını ödediğini, davacının kocası Halil Baran’ın murise karşı icra takibi yaptığını, davacı ve eşinin müvekkilinden 88 ve 61 dekar iki parça tarlayı kızları Nurdan'ın adına yapması karşılığında icra takibini kaldıracaklarını söylediklerini, müvekkilinin borçlanarak aldığı anılan iki parça tarlayı davacının kızı Nurdan adına temlik ettiğini,
e. Dava konusu taşınmazların kayden babaları üzerinde bulunduğunu, esasen taşınmazların müvekkiline ait olduğunu davacının bildiğini,
f. Murisin borçlarının sadece kendisi tarafından ödenmesinin taşınmazların aslında kendisine ait olduğunu göstermekte olduğunu,
g. Olayın inançlı temlik hükümlerine vücut verdiğini, yargılama ile muvazaalı satış hükümleri uygulanmasının bozmayı gerektirdiğini,
h. Delillerin hatalı değerlendirildiğini, tanık olarak dinlenilen davacı eşinin, boş senet üzerine 800.000,00 TL yazıldığını ve bu senetle muris aleyhinde icra takibi yaptıklarını ikrar ettiğini, anılan bononun 50.000,00 TL kadar bir bedel için verildiğini,
ı. Murisin diğer mirasçılarının beyanlarının haklılığını kanıtladığını, müvekkilinin murise ve amcasına ait kredi borçlarını halen ödediğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Dosya içeriğinden; dava konusu 2162, 1025 ve 884 parsel sayılı taşınmazlar muris ...’in babası Efrahim’e ait iken ölümü üzerine 01.03.2016 tarihinde taşınmazların ...’in de aralarında bulunduğu toplam yedi mirasçısına intikal ettiği, diğer mirasçıların toplam 6/7 paylarını 31.05.2016 tarihinde ...’e temlik ettikleri, ...’in Eskişehir 9. Noterliğinin 04.04.2018 tarihli ve 11978 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile Eskişehir’deki taşınmazlarını satma yetkisi de içerir şekilde ...’ı vekil tayin ettiği, vekil Muhterem’in anılan vekaletname ile dava konusu taşınmazlar ile dava dışı 836, 2301, 2304 ve 756 parsel sayılı taşınmazları muris ...’in davalı oğlu Yüksel’e devrettiği, murisin kardeşi Yusuf’un da 29.08.2018 tarihinde 1116, 1471, 1274, 1275 ve 1276 parsel sayılı taşınmazları davalı ...’e devrettiği, Yüksel’in 1274, 1275, 1276 ve 836 parsel sayılı taşınmazları 29.11.2018 tarihinde davacı ...’in kızı olan ...’a temlik ettiği, davacının eşi ...’ın da muris aleyhine 2018/10294 takip sayılı dosyası ile 800.000,00 TL tutarında kambiyo senetlerine mahsus takip başlattığı, ...’in 02.06.2019 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları Saadet, Filiz ve Yüksel ile eşi Makbule’nin kaldığı, Yüksel’in ödediği kredilere ilişkin dekontların dosyada olduğu, davalı ...’in murisin hesabına 12.10.2018 tarihinde "tarla ödemesi" açıklaması ile 10.500,00 TL, 03.09.2018 tarihinde "alınan arazi bedeli olarak" açıklaması ile 29.500,00 TL ve 21.09.2018 tarihinde 20.700,00 TL yatırıldığı görülmüştür.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Muris muvazaasında 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; TMK’nın 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190/1 hükmü ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmünü düzenlemiştir.
Somut olayda, uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için dava konusu taşınmazlarda murisin kardeşlerinden murise devredilen ve sonrasında muris tarafından davalı ...’e devredilen 6/7 paylık kısım ile murise ait iken davalı ...’e temlik edilen 1/7 paylık kısmın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
Murisin kardeşlerinden murise devredilen 6/7 paylık kısım yönünden; davanın kazanılması halinde hak sahibi olacak tarafların kardeşi olan davalı tanığı Filiz’in, dedesinden miras kalan tarlanın ağabeyi tarafından satın alındığı, dedesinin 800 dekar tarlası olduğu, babasının ve amcasının ÇKS kayıtları olması nedeniyle ağabeyinin onlardan kredi çekmeleri konusunda yardım aldığı, halalarına kalan miras paylarını satın almak için çekilen kredileri ağabeyinin ödediği, amcalarına kalan malları da ağabeyinin satın aldığı ve ödediği yönünde beyanda bulunduğu; tarafların amcaları olan davalı tanığı Yusuf Koca’nın, babası öldükten sonra mirasını bölüştükleri, kendisine düşen evi aldığı, kardeşi ...'e düşen malları ise ...’ya devrettiklerini, kendisi ve kardeşi ... adına para çekildiği ve bu tarlaların alındığı, kendilerinin çektiği paranın Yüksel'in halalarına düşen hisseleri satın almak için çektiği para olduğu yönünde beyanda bulunduğu, tarafların annesi olan davalı tanığı Makbule’nin, kayınvalidesinden ve kayınbabasından kalan malların tüm çocukları arasında paylaştırıldığı, Yusuf ve eşi dışındakilerin mallarını satmak istediği, yabancıya gitmesin diye Yüksel’in buraları satın aldığı, Yüksel adına eşinin ve amcası Yusuf’un kredi çektiği, oğlunun bu ödeme için bankaya ödeme yaptığı, Yüksel’in ödeme yaptığı ve kredi çektiği taşınmazların amcası ve halasına düşen hisseler olduğu yönünde beyanda bulunduğu, nitekim Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde de yazılı olduğu üzere davalı ...’in amcalarının ve halalarının paylarına düşen yerleri almak için kredi çektiği ve taşınmazların devrinin öncesinde taşınmazlarda ortak olan murise yapıldığı, sonrasında taşınmazların tamamının davalı ...’e devredildiği, murisin yaptığı 6/7 payların devrinin nedeninin Yüksel’in satın aldığı payların tesliminden ibaret olduğu anlaşılmakla dava konusu taşınmazlardaki 6/7 payların temlikinin mal kaçırma amacıyla yapıldığının davacı tarafça ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Murisin kendi payına düşen 1/7 payının devri yönünden ise davacı tanıklarının murisin çocukları ile arasının iyi olduğu yönündeki beyanları, davacı tanığı Adem’in murisin çocukları arasında ayrımcılık yapmadığı yönündeki beyanı; davacı tanığı Vedat’ın murisin erkek evlat ayrımı yaptığı yönündeki beyanı; davalı tanıklarından Filiz ve Yusuf’un davalı ...’in babasının payı yönünden ödeme yapıp yapmadığını bilmedikleri yönündeki beyanları, davacının eşi olan davacı tanığı Halil İbrahim’in, elinde murisin bizzat imzaladığı senet olduğu, murisin kendisine verdiği senedin Çatak Projesinde herhangi bir sıkıntı çıkarsa düzenlenmiş boş senet niteliğinde olduğu, üzerinde herhangi bir değer yazılı olmadığı, senede 800.000,00 TL yazıldığı, alacak karşılığı taşınmazların kızı Nurdan'ın üzerine devralındığı, muris üzerine çekilmiş kredilerin belli bir kısmını kendisinin, belli bir kısmını ise Yüksel’in muris adına ödediği yönündeki beyanları; davalı tanığı Filiz’in benzer olarak Halil İbrahim’in babasına boş senet imzalattığı ve babasını icraya verdiği, amcalarından ve halalarından ağabeyinin satın aldığı tarlalardan 160 dekarlık tarlanın ablasının eşine devredildiği, babasının 100 dekar tarlası olduğu yönündeki beyanları; davalı tanığı Makbule’nin de, Yüksel’in eşine herhangi bir ödeme yapmadığı, Saadet’in eşinin murise sahte belge imzalattırdığı ve onu borçlandırdığı, muris borçlu durumda olmasın diye oğlu Yüksel’in amcasının ve halalarının hisselerinden aldığı malları satarak tapuda Saadet'in kızının üzerine yaptığı yönündeki beyanları tüm dosya kapsamı ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazlardaki 1/7 payların temlikinin de mal kaçırma amacıyla yapıldığının davacı tarafça ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davacının iddialarını ispat edemediği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönler itibariyle kabulü ile temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davalıya iadesine,03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davalı vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, tarihinde oy birliğiyle karar verildi.