"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/201 E., 2023/18 K.
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 04.02.2025 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar ... ... vd. vekili Avukat ... ... ... geldiler. Davetiye tebliğine rağmen temsilci ... gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; kendisinden hile ile alınan vekaletname ile maliki olduğu 5 ve 7 parsel numaralı taşınmazların davalıya devredildiğini, vekalet görevinin de kötüye kullanıldığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini talep etmiş, yargılama sırasında davacı ... ölmüş olup, mirasçılarından ..., ..., ... ve ... vekalet vererek davaya devam etmişler ve miras bırakanlarının işlem tarihinde akıl zayıflığı içinde olduğunu belirtmişlerdir.
II. CEVAP
Davalı; vesayet makamından husumete izin belgesi alınmadan dava açıldığı için davaya devam edilemeyeceğini, vesayet kararının temyiz aşamasında olduğunu bu sebeple vesayet kararı kesinleşmeden vasinin dava açamayacağını, davacının işlem tarihinde akıl sağlığının yerinde olduğunun bu tarihe yakın bir tarihte alınan sağlık kurulu raporu ile sabit olduğunu, kendisinin de bu rapora güvenerek işlem yaptığını, Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadan verilen vesayet kararının yerinde olmadığını, satışta gösterilen bedelin rayice uygun olduğunu ve davacıya ödendiğini, satış işleminden bir gün önce banka hesabından 132.000,00 TL çekerek davacıya ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece; davacı ...’in vekaletnamenin düzenlendiği tarihte hukuki işlem ehliyetini haiz olduğu, davalının satış bedelini ödemediği ve satışın dava konusu yerlerin değerinin çok altında gösterildiği ve muvazaalı olduğu hususunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacılar tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine Dairenin 04.10.2017 tarihli ve 2017/3840 Esas, 2017/4924 Karar sayılı kararıyla; " ... Hâl böyle olunca; öncelikle davanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin sağlanması, temlik tarihinde ...’ın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun saptanması halinde, yukarıda belirtilen ilke ve olgular ile vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası üzerinde durularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır." gerekçesi ile karar bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde; tüm dosya kapsamı birlikte değerledirildiğinde; davalının taşınmazları satış tutanaklarına göre değerinin çok altında bir bedel ile satın aldığı, davalı ve tanıklar her ne kadar taşınmazın tapuda gösterilenden daha fazla bedele alındığını belirtmiş iseler de ödenen bedelin net olarak belirlenemediği, ayrıca muvazaalı bir şekilde bedelin düşük gösterilmesi durumunda davalının kendi muvazaalı eylemine dayanarak iddiada bulunamayacağı, ...'ın dava dilekçesinde taşınmazların satışını istemediğini, hastalığı sebebiyle vekaletnamesinin kandırılmak suretiyle alındığı davalıya söylenmesine rağmen dava konusu taşınmazları satın aldığını beyan ettiği, dinlenen tanıklardan ... ...'in davalıyı uyardığı yine de taşınmazı satın aldığı, davalının bu sebeplerle iyi niyetli olarak bu taşınmazları devir aldığı hususunun kabul edilemeyeceği, davalı vekili her ne kadar davalı müvekkili hakkındaki davanın kabulü halinde davalının hak kaybına uğraması sebebiyle denkleştirici adalet ilkesi gereğince iptal edilecek tapu bedelinin güncel değerinin hesaplatılarak mahkeme veznesinde depo edilmesini talep etmiş ise de davalının dava konusu taşınmazları iyi niyetli bir şekilde iktisap etmediği bu sebeple korumadan da faydalanamayacağı, dava konusunun mahiyeti dikkate alındığında tapu bedelinin davalıya ödenmesinin hak ve nesafet kurallarına aykırılık teşkil edeceği, davalının hak kaybının vekaleti görevini kötüye kullanan vekalet alan ve davalı arasında görülecek başka bir davanın konusu olduğu, davalının bu eyleminin TMK'nın 3. ve 1023. maddesi kapsamında hukuki koruma göremeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesi ile; bozma ilamına uyulduktan sonra davacıların tereke temsilcisi atanması için dava açtıklarını bildirdiğini, ancak Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/55 Esas sayılı dosyası gereğince tereke temsilcisi sıfatıyla tebligat yapılan ...'e ait bahsi geçen karar incelendiğinde eldeki temyize konu dosya ile herhangi bir ilgisinin olmadığını, vekil ile temsil edilen davada davacı vekilinin tereke temsilcisi olduğuna dair herhangi vekaletnamesinin de bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava tarihi her ne kadar 2018 yılı olarak lanse edilmiş ise de dava tarihinin 25.11.2011 olduğunu, bu şekliyle Yerel Mahkemenin 2018 yılına göre taşınmaz değerini belirlemek suretiyle hatalı şekilde bakiye harç hesabı yaptığını, öte yandan dava konusu taşınmazın tamamı uyuşmazlık konusu olmadığı halde, bilirkişi raporunda taşınmazların tamamının değerinin bildirildiğini, Yerel Mahkemece daha evvel 24.02.2014 tarihli duruşmada davacı tanığı olarak dinlenen davacının eşi ... ...'in alınan beyanında satış tarihinde hacda olduğunu, bu sebeple satıştan bilgisi olmadığını, tüm anlatımlarının duyuma dayalı olduğunu beyan etmesine rağmen Yerel Mahkemece bu tanığın yeniden dinlenmesi konusunda bir karar olmadığı halde haklı ve gerekli sebep bulunmaksızın bu tanığın tekrar 2021 yılında yapılan duruşmada yeniden dinlenilmesinin ve bu tanığın anlatımlarına itibar etmek suretiyle hüküm kurmasının usule aykırı olduğunu, Mahkemenin, gerekçesinde "..., ...'ın dava dilekçesinde taşınmazların satışını istemediğini, hastalığı sebebiyle vekaletnamesinin kandırılmak suretiyle alındığı davalıya söylenmesine rağmen dava konusu taşınmazları satın aldığını beyan ettiği,..." şeklinde belirtmede bulunduğunu, ancak iş bu davayı açanın ...'ın bizzat kendisi olmadığını, ...'ın dava dilekçesinde taşınmazların satışını istemediğini, kendisinin kandırıldığını, davalıya bunun söylenmesine rağmen dava konusu taşınmazları satın aldığına yönelik bir beyanının bulunmadığını, davayı açanın ...'ın vasisi olduğunu, davaya cevap dilekçesinde ileri sürülen ve dosyada birer sureti bulunan 05.05.2011 tarihli sözleşme ile makbuzun, ibranamenin, yazılı delil başlangıcı niteliğindeki banka dekontunun ve dosyada dinlenen davalı tanıklarının beyanlarının Mahkemece dikkate alınmamasının, gerekçeli kararda bu sözleşme ve belgelere yer vermemesinin doğru olmadığını, davanın kabulü anlamına gelmemekle birlikte dava dilekçesinde vekalet ilişkisinin kötüye kullanıldığı iddiası davacılardan ... yönünde iken bu şahsın aynı zamanda davacı sıfatına sahip olması hususunun doğru olmadığını, yine davalının temyiz süresinde sunduğu ek temyiz dilekçesinde ise ... ...'ın davaya konu taşınmazları satma iradesinin bulunduğunu, bunun için vekaletname düzenlediğini, bunun tüm dosya kapsamı ile sabit olduğunu, usulüne uygun şekilde bildirilen tanıklarının dinlenmediğini, davalı müvekkilinin kötü niyetinin ispatlanamadığını, davalının iyiniyetli olduğunu, vekil ile alıcı ...'ın önceye dayanan bir yakınlıklarının bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 322 ada 5 parsel ve 554 ada 3 parsel sayılı taşınmazların davacı ... tarafından verilen 20.10.2010 tarihli vekaletnameye istinaden dava dışı ... tarafından 05.05.2011 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik edildiği, davacının vasisi olarak ... ... tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ileri sürülmek suretiyle eldeki temyize konu davanın 25.11.2011 tarihinde açıldığı, davacı ...’in yargılama aşamasında 25.08.2013 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak ..., ..., ..., ..., ... ve ...’nın kaldığı, bozma öncesi ... ve ... dışındaki mirasçıların vekaletname vererek davaya devam ettikleri ve mirasbırakanlarının ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescil talebinde bulundukları, bozma öncesi alınan ATK raporunda murisin vekalet tarihinde ehliyetli olduğunun, bozma sonrası alınan ATK raporunda ise murisin işlem tarihinde fiili ehliyetini haiz olduğunun bildirildiği, yine bozma sonrası taraf teşkilinin sağlanması yönünden murisin terekesine temsilci atanmasını sağlamak üzere davacı vekiline süre verildiği, bu kapsamda dosya arasına alınan Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/55 E.- 2019/201 K. sayılı kararının incelenmesinde; dava dışı Kamer ... isimli şahsın TMK'nın 405. maddesi gereğince kısıtlanmasına ve kendisine ... adlı şahsın vasi olarak atanmasına karar verildiği, söz konusu kararın 15.03.2019 tarihinde kesinleştiği, bahsi geçen kararın eldeki temyize konu dosya ile bir ilgisi olmamasına rağmen Mahkemece tereke temsilcisi sıfatıyla ... adına tebligat işlemi yapıldığı ve yargılamaya bu şekilde devam edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği ve Dairemizin önceki bozma ilamında da belirtildiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
TMK'nın 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortakların herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nın 701. maddesinde "...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır." biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK'nın 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış, bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup dava dışı ortaklar bulunmaktadır. Bu nedenle bozma sonrası dava dışı mirasçıların olurlarının alınması veya terekeye temsilci atanması hususunda davacı vekiline süre verildiği, davacı vekilince bu hususta açıldığı bildirilen Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/55 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde verilen kararın yukarıda da belirtildiği üzere eldeki temyize konu dosya ile bir ilgisinin bulunmadığı, bozma gereklerinin bu hususta yerine getirilmediği açıktır.
Hâl böyle olunca, davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK'nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek ve tereke temsilcisi olmayan kişinin davaya dahil edilmesi suretiyle yargılamaya devam edilmesi ve yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Öte yandan; vekalet görevinin kötüye kullanılması açısından yapılan araştırma ve incelemenin de hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır.
Şöyle ki; davalı tarafından cevap dilekçesi ekinde sunulan "Sözleşme" başlıklı ve 05.05.2011 tarihli belgede satıcı sıfatıyla ...'a vekaleten ... ve diğer paydaşlar, alıcı sıfatıyla ... ifadelerinin yer aldığı ve belge içeriğinde ...'ın dava konusu 554 ada 3 ve 522 ada 5 parsel sayılı taşınmazları, her iki taşınmazın hissedarlarından olan ...'a vekaleten ... ve diğer paydaşlardan toplam 137.500,00 TL bedelle satın aldığı, bu bedeli hissedarlara hisseleri oranında ödediği, ... ve diğer paydaşların anılan satışlar nedeniyle herhangi bir hak ve alacağının kalmadığı hususlarının yazılı olduğu, bahsi geçen belgeyi muris ...'ın parmak basmak suretiyle imzaladığı, hatta bu hususun sözleşmenin son kısmında; "... ve ... ...'a sözleşme yanımızda doğru olarak okundu anladılar ve parmak bastılar şahidiz" ibareleri el yazısı ile yazılarak şahitler ... ... ve ... imzalarının da alındığı, davacı muris ...'ın bu sözleşmeyi bizzat parmak basmak suretiyle imzaladığı, yani bu sözleşmenin murise vekaleten yapılmadığı, ne var ki Mahkemece bu hususlarda herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca; cevap dilekçesi ekinde sunulan 05.05.2011 tarihli "Sözleşme" başlıklı belgenin davacı muris ... tarafından yapılıp yapılmadığının, sözleşmenin geçerli olup olmadığının araştırılması, toplanan ve toplanacak deliller bir arada değerlendirilmek suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması da isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönler itibariyle kabulü ile 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz eden davalıya iadesine,
03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davalı vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin temyiz edilen davacılardan alınmasına,
Dosyanın Keskin Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
04.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.