Logo

1. Hukuk Dairesi2023/2746 E. 2024/1970 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastrodan önceki hukuki nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında, davacılar tarafından ileri sürülen tapu kaydının sahteliği iddiası üzerine davacıya dava açma imkanı tanınıp tanınmayacağı ve tereke davalarında taraf teşkili hususu.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların sahtelik iddiası ve sunulan deliller göz önünde bulundurularak davacıya dava açma imkanı tanınması gerektiği, ancak tereke davası olması sebebiyle tüm mirasçıların davaya muvafakatlerinin sağlanması veya terekeye temsilci atanması gerektiği, ayrıca tapu maliklerinin ve mirasçılarının davada taraf olması gerektiği, kabul beyanlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği ve karar başlığının usule uygun olarak düzenlenmesi gerektiği gözetilerek bozma kararı düzeltilmiş ve hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2016/18 E., 2016/57 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Çat Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 30.03.2016 tarihli ve 2016/18 Esas, 2016/57 Karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan Dairenin 01.03.2022 tarihli ve 2021/8351 Esas, 2022/1661 Karar sayılı kararının düzeltilmesi süresi içerisinde bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü.

I. DAVA

Davacılar ... ve ... müşterek dava dilekçesinde; dava konusu 125 ada 3 ve 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazların, davalılarla ortak kök mirasbırakanları olan ...’dan geldiğini, mirasbırakanın terekesinin yöntemince taksim edilmediğini ileri sürerek taşınmazların tapu kaydının iptali ile mirasbırakan ... adına tescilini istemişlerdir.

II. CEVAP

1.Bir kısım davalılar ... ve müşterekleri cevap dilekçelerinde; dava konusu taşınmazların tapulu olduğunu, bu nedenle ... terekesine dahil olmadığını, taşınmazların kullanımının da kendilerinde olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.

2.Bir kısım davalılar ..., ..., ..., ..., , ... ve ... ise; dava konusu taşınmazların dedeleri ...’dan geldiğini, mirasbırakının terekesinin taksim edilmediğini belirterek ayrı ayrı davayı kabul ettiklerini beyan etmişlerdir.

III. MÜDAHALE

Yargılama sırasında ... ve müşterekleri, davacılar ile aynı sebebe dayanarak dava konusu taşınmazların miras payları oranında adlarına tescili istemiyle davaya katılmışlardır.

IV. MAHKEME KARARI

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, 06.10.2004 tarihli ve 1997/142 Esas, 2004/231 Karar sayılı kararla; davacıların ve müdahil davacıların iddialarını ispatlar şekilde yeterli delil bulunmadığı ve yapılan keşfin davanın esasını aydınlatmaktan uzak olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A- Birinci Bozma Kararı

1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 24.10.2005 tarihli ve 2005/4347 Esas, 7147 Karar sayılı ilamıyla; “Mahkemece herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin hüküm kurulduğu, dava konusu taşınmazların tapu kayıt maliklerinden Hüsna Tanas’a usulüne uygun şekilde husumet yöneltilmeksizin davanın sonuçlandırıldığı, yine paylı mülkiyet sahibi bir kısım davalıların davayı kabul beyanlarının da kesin hükmün sonuçlarını doğuracağının nazara alınmadığı belirtilerek noksan inceleme ve araştırma sonucu, gerekçe gösterilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olmasının isabetsizliğine” değinilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

3. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, 06.07.2011 tarihli ve 2006/182 Esas, 2011/73 Karar sayılı kararla; bir kısım davalıların davayı kabul ederek dava konusu taşınmazların, tarafların kök mirasbırakanı olan ...’dan geldiğini belirtmeleri karşısında, dava konusu taşınmazların ...’dan geldiği ve mirasbırakanın terekesinin yöntemince taksim edilmediğinin kabulünün gerekeceği, kaldı ki davalı tarafça taksim olgusunun ispat edilemediği ancak dava konusu taşınmazların kadastro tespitinin 1990 yılında kesinleştiği, taşınmazların kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davaya müdahil olan ... ve müştereklerinin davaya katılma tarihi arasında 3402 sayılı Yasa’nın 12/3 üncü maddesinde belirtilen sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu 125 ada 3 (ifrazen 125 ada 23, 24 ve 25 parseller) ve 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının kısmen iptali ile Halit ...’ın veraset ilamındaki hisseleri oranında davacılar ... ve ... adına tapuya tesciline, müdahil davacılar ... ve müştereklerinin davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

B.İkinci Bozma Kararı

1.Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde bir kısım davalılar ... ve müşterekleri vekili, bir kısım müdahil davacılar ... ve müşterekleri, müdahil davacılar ... ve müşterekleri vekili ile müdahil davacılar ... ve müşterekleri tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

2. Karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10.03.2014 tarihli ve 2013/11772 Esas, 2014/3821 Karar sayılı ilamıyla; “dava konusu 126 ada 1 ve 125 ada 3 parsel sayılı taşınmazların öncesi itibariyle tapulu olup dayanak tapu kayıtlarının bir kısım davalıların miras bırakanı ... ile davalı ... adlarına kayıtlı olduğu, diğer bir anlatımla bu taşınmazların ... terekesine ait taşınmazlardan olmadığı, dosya kapsamından, davaya katılan davacılardan ...’ın katılma harcını 09.04.1999 tarihinde yatırarak davaya katılma isteğinde bulunduğu, karar başlığında gösterilen katılanlardan ... ve 30 arkadaşı ki bunlardan ...’ın katılma harcını 13.05.1998 tarihinde yatırdığı, (vekilleri Av. ...) katılma harcını 04.08.2010 tarihinde, ...’ın 16.12.1997 tarihinde, ..., , ..., ..., ..., ..., ... ve ...’un ay ve gün farklı olmak üzere harçlarını 2010 ve 2011 yıllarında yatırdığı, yine diğer grup katılanlar ..., ... ve ...’ın ise katılma harçlarını 2010 yılı içerisinde yatırdığının anlaşıldığı, davacılar vekili tarafından eldeki davanın kadastrodan önceki hukuki nedene dayanarak açıldığı, Mahkemece müdahil davacılar yönünden davanın hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle reddine karar verildiği, dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin hükmen 03.06.1992 tarihinde kesinleştiği, incelenmekte olan davada katılma harçlarının 2010 ve 2011 yılları içerisinde yatırıldığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin kaçırıldığı, anılan maddedeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin olumsuz dava koşulu olup tüm def’i ve itirazlardan önce nazara alınacağı, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve Yasa'ya uygun ise de, dava konusu taşınmazlar tapuda paylı mülkiyet şeklinde bir kısım davalılar adlarına kayıtlı bulunmakta olup pay sahibi davalılardan , ..., ..., ..., , ..., , ... ve ...’ın davayı kabul ettiklerini bildirdiği, kabul söz konusu olduğunda, kabul beyanı doğrultusunda isteğin değerlendirilmesi gerektiği, böyle bir durumda davayı kabul eden pay malikleri yönünden davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilemeyeceği, katılan ...’in 13.05.1998 tarihinde, ...’ın ise 09.04.1999 tarihinde katılma harçlarını ikmal ederek davaya girdikleri, dava konusu taşınmazlara ait az yukarıda belirtilen kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten katılma harçlarının alındığı tarihlere kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin bu davacılar bakımından dolmadığı, Mahkemece, sürenin hesaplanmasında hataya düşülerek yazılı şekilde katılan bu davacılar bakımından davanın reddine karar verilmesinin isabetsizliğine” değinilerek bozulmuştur.

3. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, 30.03.2016 tarihli ve 2016/18 Esas, 2016/57 Karar sayılı kararla; dava konusu taşınmazların tapulu olduğu, söz konusu tapu kayıtlarının davalıların mirasbırakanları ... ile davalı ... adına kayıtlı olduğu, her ne kadar davacılar ve müdahil davacılarca dava konusu taşınmazlara revizyon gören tapu kayıtlarının sahte olduğu ileri sürülmüş ise de tapu kayıtlarının sahte olmadığı, bu haliyle davacı tarafın davasını ispat edemediği, müdahil davacılar yönünden ise, dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin kesinleştiği tarih ile müdahale tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davacıların ve müdahil davacıların davalarının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davacılar ... ve ... ile müdahil davacılar ... ve müşterekleri vekili ile müdahil davacılar ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

1. Davacılar ... ve ... ile müdahil davacılar ... ve müşterekleri vekili temyiz dilekçesinde; dava konusu taşınmazlara revizyon gören tapu kayıtlarının sahte olarak oluşturulduğunun Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda ortaya çıkarıldığını, buna ilişkin evrakın yargılama sırasında dosyaya sunulduğunu, taşınmazların ...’dan kaldığının da sabit olduğunu bu nedenle Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, sahte olarak oluşturulmuş tapu kaydına değer verilmek suretiyle davanın reddine karar verilmesinin yanlış olduğunu beyan ederek temyiz başvurusunda bulunmuştur.

2. Müdahil davacılar ... ve müşterekleri vekili temyiz dilekçesinde; dava konusu taşınmazların ...’dan geldiğinin dosya kapsamına göre sabit olduğunu, dava konusu taşınmazlara revizyon gören tapu kayıtlarının sahte olarak oluşturulduğunu, mirasbırakan ölmeden eldeki dava açılamayacağı için müdahale tarihi itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahsedilemeyeceğini, davalıların kötü niyetli olduğunu beyan ederek temyiz başvurusunda bulunmuşlardır.

3. Nihai Bozma İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 01.03.2022 tarihli ve 2021/8351 Esas, 2022/1661 Karar sayılı ilamı ile bozma ilamından sonra davacılar tarafından dayanak tapu kayıtlarının sahteliğinin öne sürüldüğü, bir kısım müdahillerin de aynı yönde dilekçelerinin bulunduğu, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığının cevabi yazısında da dayanak tapu kaydının geldi kaydının bulunamadığının bildirildiği, Tefriş Kurulu Başkanlığının 05.08.2016 tarihli ön inceleme raporunda da kaydın sahte olarak tesis edildiği, intikal görürken miktarının 10 kat artırıldığı ve geldi kaydı tarihinde soyadı kanunu bulunmamasına rağmen malikin soyadına yer verildiği hususlarının tespit edildiği, o halde Mahkemece davacı tarafa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 208/4 üncü maddesi uyarınca dava açmak üzere süre tanınması ve yapılacak yargılamanın sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

VII.KARAR DÜZELTME

A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar

Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma kararına karşı süresi içerisinde bir kısım davalılar vekili tarafından karar düzeltme başvurusunda bulunulmuştur.

B. Karar Düzeltme Nedenleri

Bir kısım davalılar vekili karar düzeltme dilekçesinde; süresinden sonra sunulan delillere muvafakat etmediklerini, bir kısım asli müdahiller yönünden hak düşürücü sürenin geçtiğini, davalılar lehine usuli kazanılmış hakkın bulunduğunu, sahtelik iddiasının dayanaksız olduğunu, taşınmazın zilyetliğinin de davalı tarafta olduğunu ve verilen kararın yerinde olduğunu belirterek Daire kararının kaldırılmasını ve dilekçede belirtilen sebeplerden kararın onanmasını talep etmiştir.

C.Gerekçe

1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastrodan önceki nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13 üncü v.d. maddeleri; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190, 208 inci maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6 ncı maddesi.

3. Değerlendirme

1.Dosyanın incelenmesinden; Erzurum ili, ... ilçesi, ... Mahallesi çalışma alanında bulunan 125 ada 3 parsel sayılı 781.833,00 metrekare ve 126 ada 1 parsel sayılı 41.367,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmazların, 23.11.1971 tarihli ve 5 sıra numaralı tapu kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 1989 yılında paylı olarak ... ve müşterekleri adına tespit ve tescil edildiği, kadastro tespitinin 03.06.1992 tarihinde kesinleştiği, yargılama sırasında 125 ada 3 parsel sayılı taşınmazın ifrazı ile 125 ada 23, 24 ve 25 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, eldeki davanın 03.11.1997 yılında ... mirasçılarından ... ve ... tarafından ... terekesine iade istemli olarak açıldığı; yargılama sırasında çekişmeli taşınmazların tapu maliklerinden ..., ..., ... ile ... mirasçılarından bir kısmının davayı kabul ettikleri; yine yargılama sırasında ... mirasçılarının bir kısmının çekişmeli taşınmazların ... terekesine ait olup taksim edilmediğinden bahisle muhtelif tarihlerde davaya müdahale talebinde bulunarak taşınmazların miras payı oranında tescilini veya terekeye iadesini talep ettiği ve bunlardan bir kısmının dilekçesini harçlandırdığı; Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10.03.2014 tarihli ve 2013/11772 Esas, 2014/3821 Karar sayılı ilamı ile taşınmazların tapu kaydı kapsamında bulunduğu belirtilmiş ise de bu bozma ilamından sonra davacılar ve bir kısım ... mirasçılarının dayanak tapunun sahteliğini ileri sürmesi üzerine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının dayanak tapunun sahtecilikle tesis edildiği ve kaydın tedavülü sırasında yüzölçümünün yükseltildiği hususlarındaki 05.08.2016 tarihli ön inceleme raporunun dosyaya sunulduğu, Mahkemece çekişmeli 125 ada 3 parsel ve 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan dava tefrik edilerek eldeki dava dosyası üzerinden yargılamanın sürdürüldüğü ve bozma ilamı doğrultusunda davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

2.Davacı tarafın sahtelik iddiası ve bu doğrultuda dosyaya sunulan deliller karşısında karar düzeltme ilamına konu bozma ilamında değinildiği şekilde davacı tarafa dava açmak üzere süre ve imkan tanınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği hususunda duraksama bulunmamaktadır. Ne var ki, Mahkemece doğru sonuca ulaşılabilmesi için yargılamada aşağıda açıklanacak eksikliklerin de tamamlanması gerektiği tespit edilmiştir.

3.Hemen belirtilmelidir ki, bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. O hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu ise tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Başka bir anlatımla, davada taraf sıfatı, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Bu durumda, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Kural olarak davacı sıfatı (aktif husumet ehliyeti) hakkın malikine, davalı sıfatı (pasif husumet ehliyeti) ise o hakka uymakla yükümlü olan kişiye aittir. Tapu iptali ve tescil davalarında husumetin tapu kayıt malikine yöneltilmesi zorunludur. Husumet konusu, kamu düzenine ilişkin olup, HMK'nın 116 ncı maddesinde yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her safhasında ileri sürülebilir ve mahkemece de resen dikkate alınır.

Bilindiği üzere, mirasbırakanın ölüm tarihi itibariyle terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Mülkiyet hakkına ilişkin olarak terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğindeki davalar dışında terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca, mirasçılardan birisinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların muvafakatlarının sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekeceği tartışmasızdır.

Somut olayda, davacılar ... ve ... tarafından çekişmeli taşınmazların mirasbırakan ... terekesine iadesi istemiyle dava açıldığına göre, öncelikle davacı tarafa tüm ... mirasçılarının davaya muvafakatlerini sağlaması ya da terekeye temsilci atanması için süre ve imkan tanınmalı, Türk Medeni Kanunu'nun 640 ıncı maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması durumunda, davanın tereke temsilcisinin veya bu sıfatla vekil kıldığı avukatın huzuru ile sürdürülmesi gerektiği, tereke temsilcisinin atanması ile mirasçıların terekeyi temsil ve davayı takip yetkisinin de ortadan kalkacağı göz önünde bulundurularak yargılamaya bu şekilde devam olunmalıdır.

Öte yandan, yukarıda açıklandığı üzere çekişmeli taşınmazların tapu maliklerinin davada davalı sıfatıyla yer alması gerektiği açıktır. Dosyanın incelenmesinden; tapu malikleri ... ve ...'ın yargılama sırasında öldüğü ve bu maliklerin mirasçılarının davada davalı sıfatının bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece tapu maliklerinin mirasçılarına husumet yöneltmek üzere de davacı tarafa süre ve imkan tanınması, bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam olunması gerektiği açıktır.

Diğer taraftan, eldeki davanın Mahkemenin 2015/26 Esas sayılı dava dosyasında verilen tefrik kararına istinaden çekişmeli 125 ada 3 parsel ve 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar yönünden yapılacak yargılamaya ilişkin olduğu gözetilerek bu taşınmazlar yönünden tapu maliki olmayan ve davada taraf sıfatı bulunmayan diğer kişilerin de taraf sıfatına son verilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır.

4. Bununla birlikte; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 308 inci ve devamı maddeleri uyarınca kabul beyanının hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmayıp hüküm kesinleşinceye kadar her zaman öne sürülebilir ve kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Davacı tarafça ileri sürülen sahtelik iddiası üzerine her ne kadar Dairece hükmün araştırmaya yönelik olarak bozulmasına karar verilmiş ise de Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10.03.2014 tarihli bozma ilamında da belirtildiği gibi çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarında pay sahibi olan davalılardan bir kısmının kabul beyanında bulunduğu dikkate alınmayarak davanın tüm davalılar yönünden reddedilmesi isabetsizdir. Tapuda pay sahibi olan davalılar ..., ... ve ...'ın 20.03.2008 havale tarihli dilekçeleri ile davayı kabul ettikleri hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak, tapu maliki ...'ın tüm mirasçılarının 1998 yılında muhtelif tarihlerde sundukları kabul beyanları bulunmasına rağmen dosya kapsamında Hüsna mirasçılarından ...'ın kabul beyanına gerek temyiz incelemesi sırasında gerekse bu defa karar düzeltme istemi üzerine yapılan incelemede rastlanmamıştır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10.03.2014 tarihli bozma ilamında bu davalının da kabul beyanında bulunduğu belirtilmiş olmakla bu hususta duraksama meydana geldiği açıktır. O halde Mahkemece, eldeki davanın asıl dosyadan tefrik edildiği, bu dava dosyasının asıl dava dosyasından kopyalanarak aslı gibi olduğu belirtilen belgelerden oluştuğu dikkate alınarak esas dava dosyası ve tefriken oluşan varsa diğer dava dosyaları da titizlikle incelenmek suretiyle bu davalı yönünden sunulan bir kabul beyanının bulunup bulunmadığı da araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

5. Nihai olarak; karar başlığında davacılar ... ve ...'ın davacılar arasında gösterilmemesi, dilekçesini harçlandırıp harçlandırmadığına bakılmaksızın çok sayıda kişinin asli müdahiller arasında gösterilmesi, çekişmeli taşınmazlarda tapu maliki ve tapu maliklerinin mirasçısı olmayan çok sayıda kişinin davalılar arasında gösterilmesi isabetsiz olup yargılamaya esas dava dosyasından tefriken yalnızca 125 ada 3 parsel ve 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar yönünden devam olunduğu dikkate alınarak yukarıda aktif ve pasif husumet ehliyetine ve taraf teşkiline ilişkin olarak değinilen eksiklikler giderildikten sonra hükmün karar başlığının da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297 nci maddesine uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

VIII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Bir kısım davalılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 01.03.2022 tarihli ve 2021/8351 Esas, 2022/1661 Karar sayılı bozma ilamına yukarıda belirtilen hususların da eklenmesi suretiyle usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA,

Alınan peşin harcın ilgiliye iadesine,07.03.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.