"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/435 E., 2023/532 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/20 E., 2021/631 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 08.04.2025 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davacı ... vasisi ... ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vasisi; bedensel engelli olan davacı babası ...’in isteğe bağlı olarak TMK’nın 408. maddesi gereğince kısıtlandığını, kısıtlının uzun yıllar davalı kardeşiyle birlikte sarraflık yaptığını ancak kısıtlıdan alınan vekaletname ile neredeyse tüm malvarlığının davalı adına tescilinin sağlandığını, dava dışı vekil ...’nın da tüm tarafları ve davacının engelli olduğunu bildiğini, davalının davacıyı kandırarak temliklerin gerçekleştirildiğini, ayrıca sarraf dükkanındaki kendisine ait 8 kg altının yarısının da hile ile elinden alındığını, davacının devir tarihinde de engelli olup yaptığı işlemin geçersiz olduğunu ileri sürerek 8 kg altının yarısı olan 4 kg altının öncelikle aynen, olmadığı takdirde bedelinin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, dava konusu 2217 ada 5, 6 ve 7 parseller ile 385 ada 20 parsel sayılı taşınmazın tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında davacı adına tescilini, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı; iddiaların doğru olmadığını, davacının sadece bedelsel engelinin bulunduğunu, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, taraflar arasında varılan anlaşma çerçevesinde davacı ve davacının ailesinin bilgi ve rızası doğrultusunda dava konusu temliklerin gerçekleştirildiğini, anlaşma çerçevesinde bir kısım taşınmazların da davacıya verildiğini, ayrıca davacıya toplamda 650.000,00 TL nakit ödeme yaptığını, davacının kuyumcu dükkanında hiçbir ticari ortaklığı ya da iş ilişkisinin söz konusu olmadığını, 4 kg altının davacının elinden alınmasının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince 03.03.2021 tarihli ara karar ile, 4 kg altın yönünden açılan davanın eldeki davadan tefriki ile ayrı esasa kaydedilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davanın hile hukuki nedenine dayalı olarak açıldığı, davacı tarafça her ne kadar hilenin 2020 yılında öğrenildiği beyan edilmiş ise de dinlenen tanıkların kısıtlı davacının çocuklarının da taşınmaz paylaşım görüşmelerinde yanlarında olduğunu beyan ettikleri, yine davacının eşinin 2017 yılında mallarının zorla elinden alındığını beyan ettiği, dava konusu olmayan bir kısım taşınmazın da kısıtlı davacıya vekaleten oğlu tarafından 2017 yılında davalıya satıldığı hususları değerlendirildiğinde hileli işlemlerin en geç 21.03.2017 tarihinde öğrenildiği, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davada hile iddiasına dayanıldığı, dava konusu taşınmazların davalıya devredildiğinin öğrenildiği tarih ile dava tarihi arasında 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının davacıyı kandırması sonucunda tüm malvarlığını kaybettiğini, davacının dava dışı ...’ya vekaletname verdiğini ve işlemlerin bu yolla gerçekleştiğini, hilenin 2020 yılında öğrenildiğini ve eldeki davanın hemen açıldığını, sadece tanık beyanlarına itibar edilerek öğrenilme tarihinin esas alınmasının doğru olmadığını, davacının engelli olduğunu ve devir tarihinde ehliyetli olmadığını, dolayısıyla baştan itibaren yolsuz olarak yapılan işlemlerde hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığını, her ne kadar davacının kısıtlılığı kaldırılmış ise de davacının bedensel engelli olduğu ve işlem tarihinde davalının baskı ve zorlamasıyla işlemleri gerçekleştirdiğini, davacıya devredilen tapu ile dava konusu parsellerin değerleri arasında aşırı fark bulunduğunu, yemin delili hatırlatılmadan karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının Isparta 2. Noterliğinin 29.11.2016 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu taşınmazların satışı hususunda dava dışı Selahatin Çetinkaya'yı vekil tayin ettiği, vekil Selahattin'in 2217 ada 397 ( yeni 5) , 2217 ada 324 (yeni 7) parseller , 2217 ada 398 (yeni 6) parseldeki 5 nolu ve 385 ada 20 parseldeki 11 nolu bağımsız bölümü 08.12.2016 tarihinde davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 140/3. maddesinde; "Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür." hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden; vekaletnamenin hile ile alındığı ve kötüye kullanıldığı iddiasına dayanıldığı, kaldı ki mahkemenin ön inceleme duruşmasında; "...vekaletin kötüye kullanılıp kullanılmadığı hususunun tartışılması gerektiği..." şeklindeki tespiti karşısında tahkikatın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedeni üzerinde durularak yürütülmesi gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onu vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
TBK’da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan; vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki; üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, Mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
Hal böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı olarak açılan davanın herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, bu yönde bildirilen delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcını istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,
03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davacı vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınmasına,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.