Logo

1. Hukuk Dairesi2023/6530 E. 2025/1778 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekaletname ile devredilen taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve murisin terekesine iadesi istemine ilişkin davada, vekilin vekalet görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve taşınmazları devralanların iyi niyetli olup olmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Vekilin vekalet görevini kötüye kullandığının tespit edilmiş olmasına rağmen, taşınmazları devralan diğer davalıların iyi niyetli olup olmadıklarının TMK m.1023 ve m.1024 kapsamında yeterli araştırma yapılmadan ve tüm deliller toplanıp değerlendirilmeden hüküm kurulması doğru olmadığı ve ayrıca hüküm altına alınan tazminat miktarından her bir davacıya düşen miktarın belirtilmemesi usule aykırı olması gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1976 E., 2023/1438 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Gebze 5. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/487 E., 2022/179 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili ile davalı ... tarafından katılma yoluyla temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar; murisleri ...'a ait 1288 ada 7 parsel sayılı taşınmazın üzerinde önceden eski bir bina bulunduğunu, bu binanın yıkımı ve yenisinin yapılması için murisleri ... daha önce oğlu ... aracılığı ile tanışıp güvendiği davalı ...'na 29.03.2016 tarihinde vekaletname verdiğini, bu vekaletname ile inşaat işine başlanıldığını, murisin daha sonra oğlu ... vekil tayin etmek istediğini ancak şu an benzer suçlardan cezaevinde bulunan davalı ...'nın kendi adını da vekil olarak noter katibi ...'e hile ile vekaletnameye eklettirdiğini, murisin doktor kontrolünün yapılmadığını, ileri yaşta olup oksijen tüpü ile yaşayan, KOAH hastalığı bulunan murise vekaletnamenin noterlik dışında imzalatıldığını, vekil olan davalı ...'in murislerine ait 1288 ada 7 parseldeki 1, 2, 3, 4 ve 5 nolu bağımsız bölümleri vekaleten davalılara devrettiğini, vekil ile alıcıların ve taşınmazları sonradan devralanların danışıklı hareket edip murislerini zararlandırdığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile muris ...'ın terekesine iadesine, mümkün olmazsa zararın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

II. CEVAP

1. Davalı ...; usulünce tebliğe rağmen davaya cevap vermemiş, aşamada davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı ...; 1 nolu bağımsız bölümü 100.000,00 TL bedel ödeyerek satın aldığını, davalıların hiçbirini tanımadığını, iyi niyetli 3. kişi konumunda olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.

3. Davalı ...; 2, 3 ve 4 nolu bağımsız bölümleri yatırım amaçlı satın aldığını, 2 ve 3 nolu bağımsız bölümlerin toplam satış bedeli olan 800.000,00 TL'yi, ihbar olunan satıcı ...'in eşi dava dışı ...'e 1 adet 750.000,00 TL değerinde araç takas etmek ve 50.000,00 TL elden para vermek suretiyle ödediğini, 3 nolu bağımsız bölümü diğer davalı ...’a sattığını, ödemelerin büyük çoğunluğunu banka kanalıyla aldığını, daha sonra davalı ...'un çeşitli nedenlerle daireyi satmak istemesi üzerine 325.000,00 TL bedelle geri aldığını, bunun 50.000,00 TL'sini davalı ...'un banka hesabına gönderdiğini, 275.000,00 TL'sini ise 25.12.2019 vade tarihli ... Sultan Orhan/Gebze şubesinin muhatap olduğu çekle ödeyeceğini; 4 nolu bağımsız bölümü ise toplam 250.000,00 TL'ye satın aldığını, satış parasının 50.000,00 TL'sini peşinat olarak verdiğini, 105.000,00 TL'sini banka aracılığıyla, 95.000,00 TL'sini de elden ihbar olunan satıcı ...’a ödediğini, iyi niyetli 3. kişi konumunda olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.

4. Davalı ...; 3 nolu bağımsız bölümü kira geliri elde etmek amacıyla davalı ...'ten 400.000,00 TL bedelle satın aldığını, satış bedelinin bir kısmını nakden bir kısmını ise çeklerle ödediğini, taşınmazda kiracı olarak oturan davacı ... ile aralarında sorun oluştuğunu, hem taşınmazı satın aldığından beri semeresinden yararlanamamasından dolayı hem de mülkiyet hakkının getirileri için yasal yollara başvurmak zorunda kalmasından ve yargılama sürecinin uzamasından bunalarak taşınmazı davalı ...'e 325.000,00 TL bedelle geri sattığını, iyi niyetli 3. kişi konumunda olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.

5. Davalı ...; dava dışı eşi ...'ın Gebze'de rent a car işi yaptığını, davalı ...'in araç kiralaması nedeniyle eşiyle tanıştıklarını, ...'in söylemesi üzerine 5 nolu bağımsız bölümü 200.000,00 TL'ye satın aldığını, satış bedelinin 70.000,00 TL'sini nakit olarak verdiğini, geriye kalan 130.000,00 TL'sini araç satışı ile ödediğini, aralarında imzaladıkları araç satış sözleşmesinde davacı ...'nin de şahit olarak yer aldığını, bedelin davacıların murisi ...'a verilmiş olması gerektiğini, verilmemiş ise vekil ile vekil eden arasındaki iç ilişkinin kendisini bağlamayacağını, iyi niyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.

6. İhbar olunan ... ...; eskiden çalıştığı bankanın müşterisi olması sebebiyle davalı ... ile tanışıklığının olduğunu, davalı ...'in ileride kâr getirebilecek bir yer olduğunu söyleyerek 4 nolu bağımsız bölümü satmayı teklif ettiğini, taşınmazı 170.000,00 TL'sini banka yoluyla, 30.000,00 TL'sini de peyderpey olmak suretiyle toplam 200.000,00 TL'yi davalı ...'e ödeyerek satın aldığını, yaklaşık 6 ay sonra davalı ...'in taşınmaza müşteri çıktığını söylemesi üzerine tapuda adının ... olduğunu öğrendiği kişiye 250.000,00 TL karşılığında sattığını, bunun 100.000,00 TL'sini banka aracılığıyla, 100.000,00 TL'sini elden ve 50.000,00 TL'sini ise çek vermek suretiyle ödediğini beyan etmiştir.

7. İhbar olunan ...; 2 ve 3 nolu bağımsız bölümleri toplam 470.000,00 TL'ye satın aldığını, satış bedelinin 270.000,00 TL'sini banka yoluyla, kalan 200.000,00 TL'sini ise elden davalı ...'e ödediğini, satın alırken dairelerin henüz eksikliklerinin tamamlanmamış olduğunu, asil ile vekil arasındaki hukuki ilişkiyi bilmediğini, bilecek durumunun da bulunmadığını, ediniminin iyi niyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla

; vekil sıfatıyla hareket eden davalı ... tarafından taşınmazların diğer davalılara gerçek bedellerinin çok altındaki bedeller karşılığında devredildiği, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı ...'in diğer davalılardan aldığı bedelleri davacıya iade ettiğine yönelik bir delil ibraz edemediği ve bu kapsamda murisi zararlandırdığı, diğer davalıların taşınmazları edinimlerinin iyi niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalı ... aleyhine bedele hükmedilmiş, tapu iptali ve tescil isteği ile diğer davalılar bakımından davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; İlk Derece Mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

1. Davacılar vekili temyiz dilekçesi ile; dava dilekçesindeki iddialarını yinelemiş, eksik inceleme ve araştırma ile usul ve yasaya aykırı karar verildiğini, tüm davalıların çıkar ve iş birliği içerisinde hareket ettiklerini, tapu iptali ve tescil isteklerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddinin doğru olmadığını belirtip kararın bozulmasını istemiştir.

2. Davalı ... katılma yoluyla temyiz dilekçesi ile; vekaletnameyi hileli şekilde alıp davacıların murisinin iradesine aykırı hareket ettiğini ispatlayan somut delil bulunmadığını, tüm temliklerin vekil olunanın istek ve iradesi doğrultusunda gerçekleştirildiğini, davacıların kötüniyetli hareket ettiklerini, hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtip kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris ...'ın 1937 doğumlu olup 26.12.2017 tarihinde öldüğü, geride mirasçıları olarak davacıların kaldığı; muris ... tarafından önce 29.03.2016 tarihinde davaya konu 1288 ada 7 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak inşaat yapımı vs. için davalı ...'nın vekil tayin edildiği, daha sonra 05.06.2017 tarihinde taşınmaz satışı vs. olmak üzere genel yetkiler içerir vekaletname ile oğlu davacı ... ve davalı ...'ya ayrı ayrı temsile de yetkili olmak üzere vekalet verildiği, muris ... adına kayıtlı 1288 ada 7 parsel sayılı taşınmaz 543 m2, bahçeli kargir ev niteliğinde iken üzerine 5 parça bağımsız bölümden oluşan bina inşa edildiği, davalı ...'nın 05.06.2017 tarihli vekaletname ile muris ... adına vekil sıfatıyla hareket ederek 16.08.2017 tarihinde taşınmazda kat irtifakı tesisini sağlayıp muris adına tescil edilen 5 parça bağımsız bölümden; 1 nolu meskeni 08.09.2017 tarihinde dava dışı ...'e 100.000,00 TL bedelle temlik ettiği, dava dışı ...'ın 02.10.2018 tarihinde 100.000,00 TL bedelle dava dışı ...'ye, ...'in 19.12.2018 tarihinde aynı bedelle davalı ...'a devrettiği; 2 nolu meskeni 18.10.2017 tarihinde, 3 nolu çatı piyesli meskeni ise 18.08.2017 tarihinde 100.000,00'er TL bedellerle ihbar olunan ...'e satış suretiyle temlik ettiği, ...'in 23.02.2018 tarihli, 4269 yevmiye numaralı resmi akitle 2 ve 3 nolu bağımsız bölümleri 102.000,00'er TL bedellerle davalı ...'ye devrettiği, ...'in 3 nolu bağımsız bölümü 10.04.2018 tarihli, 8011 yevmiye numaralı resmi akitle davalı ...'a satış yoluyla devredip yargılama sırasında 22.08.2019 tarihinde 216.500,00 TL bedelle geri aldığı; yine vekil ...'in muris adına kayıtlı 4 nolu çatı piyesli meskeni 03.11.2017 tarihinde 100.000,00 TL bedelle ihbar olunan ...'a temlik ettiği, ... ...'ın da 02.05.2018 tarihinde 105.000,00 TL bedelle davalı ...'ye devrettiği; 5 nolu bodrum piyesli işyerini 28.09.2017 tarihinde 200.000,00 TL bedelle davalı ...'a satış yoluyla temlik ettiği, ...'ın 31.01.2018 tarihinde 205.000,00 TL bedelle ihbar olunan ...'e, ...'in 21.02.2018 tarihinde 410.000,00 TL bedelle dava dışı ...'e, ...'ın da 12.06.2018 tarihinde 410.000,00 TL bedelle dava dışı ...'ye devrettiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar dosya içerisindeki resmi satış senetlerinden davalı ...'nin 3 nolu bağımsız bölümü 10.04.2018 tarihinde davalı ...'a satış yoluyla devredip yargılama sırasında 22.08.2019 tarihinde geri aldığı sabit ise de anılan taşınmazın tapu kütük fotokopisine bakıldığında, tam olarak okunamamakla birlikte taşınmazın ilk olarak davalı ...'den dava dışı Abdurrahman isimli bir şahsa temlik edilip daha sonra Abdurrahman tarafından davalı ...'a, ... tarafından da yeniden davalı ...'e devredildiği görülmektedir.

Hemen belirtilmelidir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemelerinin 361. maddesinde, “(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir. (2) Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu durumda, kural olarak istinaf yoluna başvurmayan tarafın temyiz yoluna başvuramayacağı, ancak hukuki yararının bulunması halinde kararı temyiz edebileceği açıktır. Bir başka deyişle, diğer tarafın istinaf başvurusu üzerine, bölge adliye mahkemesi tarafından aleyhine hüküm kurulması halinde temyiz yoluna gidebilecektir.

Somut olayda, İlk Derece Mahkemesi kararı davalı ...'na usulüne uygun tebliğ edildiği halde adı geçen davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmadığı, davacıların istinaf başvurusunun ise Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda İlk Derece Mahkemesi kararını istinaf etmeyen tarafın, aleyhine yeni bir durum oluşmadıkça temyiz yoluna başvuramayacağı gözetildiğinde davalı ...'nın katılma yoluyla temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekalet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.

Hemen belirtilmelidir ki; İlk Derece Mahkemesinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin kabulünde olduğu üzere, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kurallarına göre vekil olan davalı ... tarafından vekalet görevinin kötüye kullandığı anlaşılmakta olup İlk Derece Mahkemesinin bu husustaki kabulüne karşı davalı ... tarafından da istinaf yoluna başvurulmamıştır.

Ne var ki; Mahkemece, davalı vekil ... dışındaki davalıların taşınmazları edinimlerinin iyi niyetli olup olmadıkları, başka bir ifade ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları hususunda yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olduğu söylenemez.

Bilindiği üzere, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK'nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ancak, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve iş birliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, satın alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu kapsamda TMK’nın 3. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddelerinin özel hükümleri getirilmiştir.

Yolsuz tescilin üçüncü kişiler bakımından doğuracağı sonuçlar iyi niyetli olup olmadıkları esas alınarak düzenlenmiş ve “İyiniyetli üçüncü kişilere karşı” başlıklı 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” hükmü öngörülmüştür. Anılan bu maddeye göre, tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendisinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi mümkün olmayan kişinin iktisabı korunur.

Öte yandan, aynı Kanun’un “İyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı” başlıklı 1024. maddesi ise; “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.

TMK’nın 1023. maddesi iyi niyetle mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımını korurken; tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 1024. madde ile de iyi niyetli olmayan üçüncü şahısların kazanımı hükümsüz sayılmıştır.

Görüldüğü üzere, tapuda taşınmazla ilgili kayıtlara ilişkin olarak “tapu siciline güven ilkesi” benimsenmiştir. Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hâllerde manevi büyük değer taşıyan aynî hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Belirtmek gerekir ki, durumun özelliklerine göre kendinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. Bir kişinin kendinden beklenen özeni gösterip göstermediği ise normal bir insanın hayatın olağan akışı içerisinde sergilediği davranış biçimi dikkate alınarak belirlenir. Gerçekten de kanun koyucunun iyi niyeti koruyarak gerçek hak sahibinin hakkını feda ettiği bu hâlde iyi niyetin objektif olarak mevcut olması gerekir. Buna göre, makul bir insanın göstereceği özenle herkesçe bilinebilecek bir gerçeği görmeyen ve tedbirli bir insanın şüphelenebileceği bir durumu dikkate almayarak ihmalkâr davranan kişi iyi niyetli sayılamaz. Yargıtay kararlarında değinilip benimsendiği üzere, taşınmazın çok kısa bir süre içinde ve oldukça düşük bir bedelle el değiştirmesi işlemlerinin kuşkulu hareket olarak değerlendirilmesi ve davalı yönünden şüphe doğuran bir durum olarak ele alınması gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki, tapu kütüğündeki kayıtların yolsuz olduğuna dair gerekçesiz soyut bir iddia iyi niyet karinesini ortadan kaldırmaz ise de iyi niyet karinesine dayanan ve durumdan şüphelenen kişinin de kuşkuya yer vermeyecek şekilde ciddi bir araştırma yapmadan özen yükümlülüğünü yerine getirdiği söylenemez. Çünkü, güven ilkesinden sadece iyi niyetli olduğu kesin olan kişiler yararlanabilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2022 tarihli ve 2019/1-425 Esas, 2022/729 Karar sayılı kararı).

Diğer taraftan; 14.02.1951 tarihli ve 1949/17 Esas, 1951/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, vakıa ve karinelerden olayda kanunen iyi niyet iddiasında bulunamayacağı belirlenmiş olan kimsenin kötüniyetinin diğer tarafa ispat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağı ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyi niyetin ve kötüniyetin bu durumda mahkemece re'sen nazara alınabileceği karara bağlanmıştır.

Hal böyle olunca; öncelikle, dava konusu 3 nolu bağımsız bölüm bakımından resmi satış senetleri ile tapu kütüğü arasındaki çelişkinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde giderilmesi, daha sonra davalılar ..., ..., ... ve ...'un iyi niyetli olup olmadıklarının, bir başka deyişle TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının araştırılması, tarafların dayandığı tüm delillerin eksiksiz toplanması, toplanan ve toplanacak tüm deliller ile birlikte yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Kabule göre de; muris ...'ın veraset ilamındaki payları esas alınmak suretiyle, hüküm altına alınan tazminat miktarından hangi davacıya ne miktarda verileceğinin açıkça belirtilmesi gerekirken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297/2. maddesine aykırı olacak şekilde infazda tereddüt yaratacak biçimde hüküm tesisi de doğru değildir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı ...'nın katılma yoluyla temyiz dilekçesinin REDDİNE,

2. Davacılar vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile;

Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan harçların istek hâlinde temyiz eden davalı ... ve davacılara iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

07.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.