"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/21 E., 2023/22 K.
Mahkemece bozmaya uyularak verilen karar, asıl davada davacı birleştirilen davada davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Asıl davada davacı Hazine vekili dava dilekçesinde; Karaman ili Merkez ilçesi, ... köyünde 1961 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer olarak tespit harici bırakılan ve 29.06.1994 tarihinde idari yoldan 1072 parsel numarası ile Hazine adına tescil edilen taşınmazın bir bölümü ile kadastro sırasında köy boşluğu ve yol olarak tespit harici bırakılan taşınmazın bir bölümüne yönelik olarak davalılar tarafından yapılan elatmanın önlenmesini ve yapıların kal’ini istemiştir.
Birleştirilen davada davacı ... vekili dava dilekçesinde; ... köyünde yapılan kadastro çalışmaları sonucu 911 parsel sayılı taşınmazda 1/3 hissedar olduğunu, taşınmazının bir kısmının ihdasen Hazine adına tescil edilen 1072 parsel sayılı taşınmaz içerisinde, bir kısmının ise kadastro tespitinde köy boşluğu olarak tespit harici bırakılan kısımda kaldığını ileri sürerek asıl davada dava konusu olan bölümlere yönelik kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak davacı adına tapuya tescilini, bu taleplerinin yerinde bulunmaması halinde TMK'nın 724.maddesi uyarınca uygun bir tazminat karşılığında davacının iyi niyetli kullanımındaki köy boşluğunun 617 m2 lik kısmı ile 1072 parsel olarak Hazine adına tescil edilmiş olan taşınmazın 88 m2'lik kısmının Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile muhik bir tazminat mukabilinde davacı adına tapuya tescilini istemiştir.
Yargılama sırasında davacının paydaşları ... ve ... de davacı olarak davaya katılmıştır.
II. CEVAP
Asıl davada davalı ... vekili cevap dilekçesinde; köyde 1960'lı yıllarda kadastro çalışmalarına başlandığını, kadastro çalışmalarının tamamına itiraz edilmesi nedeniyle davaların 40 yılı aşkın bir süre devam ettiğini, mülkiyet uyuşmazlığının 2004-2008 yıllarına kadar devam ettiğini, davalıların bu arazilerin kendilerine müşterek murisleri ...'den miras yolu ile gelen özel mülkiyete konu yerler olduğu inancını ve iddiasını Mahkeme bu konuda karar verinceye kadar sürdürdüklerini, bu nedenle ortada başkasının arazisine veya köy boşluğuna tecavüz amacına yönelik bir irade bulunmadığını, davalının evi ve eklentilerinin bu tarihten çok önceki tarihlerde inşa edildiğini, inşa tarihinde ölçüme esas alınabilecek kesinleşmiş tapu kaydı olmadığından Hazine arsasının sınırlarını net olarak tespit etme imkanı olmadığını, evin ve eklentilerinin bir kısmının taşkın şeklinde olduğunu, yıkılması halinde evin tamamının kullanılamayacak hale geleceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen davada davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Karaman 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.06.2014 tarih 2009/134 Esas 2014/426 Karar sayılı kararı ile davacı Hazinenin davasının reddine, birleştirilen davada davacı ...’in davasının kabulüne, çekişmeli 1072 parsel sayılı taşınmazın harita bilirkişileri tarafından hazırlanan 26.09.2013 tarihli rapor ve eki haritada (A) ve (B) harfleri ile gösterilen toplam 61,23 m2 yüz ölçümündeki bölümünün tapu kaydının iptaline ve bu bölümler ile aynı rapor ve eki haritada (C), (D), (E) ve (F) harfleri ile gösterilen toplam 333,50 m2 yüz ölçümündeki taşınmaz bölümlerinin 1/3 oranındaki paylarla ..., ..., ... adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
Kararın, asıl davada davacı ve birleştirilen davada davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli 2016/9965 Esas ve 2019/4356 Karar sayılı kararı ile “Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yetersiz olduğu, dava konusu taşınmaz bölümlerinin öncesi itibarı ile imar-ihyaya muhtaç yerlerden olması nedeni ile öncelikle emek ve masraf yapılmak suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi şartıyla kazanılmasının mümkün olduğu, bu sebeple imar-ihyanın ne zaman başladığının ne zaman tamamlandığının ve zilyetliğin ne şekilde sürdürüldüğünün belirlenmesi gerektiği" belirtilerek karar bozulmuştur.
Mahkemenin yukarıda belirtilen tarih ve sayılı kararıyla; çekişmeli bölümlerin ekonomik amacına uygun bir biçimde 1960'lı yılların başlarından itibaren kullanıla geldiği, birleştirilen davadaki davacıların maliki olduğu 911 parsel sayılı taşınmaza yönelik Kadastro Mahkemesi kararının 03.08.2004 tarihinde kesinleştiği, ihdasen Hazine adına tapu tescil işleminin 22.06.1994 tarihinde verildiği, ihdasen oluşturulmuş mezkur tapunun illiyetten yoksun-yolsuz olarak oluşturulduğu ve hukuksal kıymet verilemeyeceği, davacı gerçek kişiler yararına kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davacı Hazinenin davasının reddine, birleştirilen davada davacı ...’in davasının kabulüne, çekişmeli 1072 parsel sayılı taşınmazın harita bilirkişileri tarafından hazırlanan 26.09.2013 tarihli rapor ve eki haritada (A) ve (B) harfleri ile gösterilen toplam 61,23 m2 yüz ölçümündeki bölümlerin tapu kaydının iptaline ve bu bölümler ile aynı rapor ve eki haritada (C), (D), (E) ve (F) harfleri ile gösterilen toplam 333,50 m2 yüz ölçümündeki taşınmaz bölümlerinin 1/3 oranındaki paylarla ..., ..., ... adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Asıl davada davacı ve birleştirilen davada davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; Yargıtay bozma ilamı gereğinin yerine getirilmediğini, birleştirilen davada davacı tanıklarının mahkemede duruşmada dinlendiğini, davacı tarafın iddiasını ispat edemediği, davalı tarafın Hazine taşınmazına ve köy boşluğuna tecavüzde bulunduğunu, bu yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını belirterek ve re'sen görülecek nedenler ile kabul kararının bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Asıl dava, Hazine tarafından açılan köy boşluğuna ve yol boşluğuna vaki elatmanın önlenmesi ve yıkım istemine; birleştirilen dava, kadastro tespiti sırasında tescil harici bırakılan taşınmaz bölümü ile ihdasen Hazine adına tescil edilen taşınmazın bir bölümü hakkında tapu kaydının iptali ve tescili, olmadığı takdirde temliken tescil istemine ilişkindir.
1959 yılında Karaman ili, Merkez ilçesi, ... köyünde yapılan kadastro çalışmaları sonucu 911 parsel sayılı 1.947,50 m2 yüz ölçümlü taşınmaz Karaman Kadastro Mahkemesinin 09.12.2003 tarih 2003/243 Esas 2003/453 Karar sayılı ilamı ile hükmen 03.08.2004 tarihinde 1/3 er oranındaki paylarla arsa vasfıyla ..., ... ve ... adına tespit ve tescil edilmiştir. 1072 parsel sayılı 3.448,00 m2 yüz ölçümlü taşınmaz ise Karaman İl İdare Kurulu Müdürlüğünün 22.06.1994 tarihli kararı ile ihdasen Hazine adına arsa vasfı ile tescil edilmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmaz bölümlerinin davacının zilyetliğinde bulunduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiş ise de bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Bozma kararına uyulmakla taraflar yararına usuli müktesep hak oluşur. Bu hakkın zedelenmemesi için bozma kararında işaret edilen hususların eksiksiz ve tam olarak yerine getirilmesi gerekir.
Hükmüne uyulan bozma ilamında, kabul kararı verilen taşınmaz bölümlerinin öncesinde köy boşluğu ve yol boşluğu vasfı ile tescil harici bırakılan yerlerden olmaları nedeniyle öncelikle emek ve masraf yapılmak suretiyle imar-ihya edilmeleri, ondan sonra zilyetlik süresinin geçmesiyle mülkiyetin kazanılabileceği belirtildiği halde taşınmaz bölümlerinin imar-ihya edilip edilmediği, imar-ihya edilmiş ise başlama ve tamamlanma tarihleri açıkça belirlenmeden, taşınmaz bölümleri başında keşif yapılmadan uzman bilirkişilerden raporlar alınmadan sadece zilyetlik hükümlerine göre karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 08.03.2023 tarihli celsede; " birleştirilen davada davacı vekiline 7.500,00 TL gider avansını yatırmak üzere 2 hafta kesin süre verilmesine aksi takdirde bu delilden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına (ihtar edildi) " şeklinde ara karar kurulduğu, 07.07.2015 tarihli celsede ise davacı vekilince önceki celse verilen ara kararı uyarınca gider avansının yatırılmadığının anlaşıldığı belirtildikten sonra, birleştirilen davada davacı vekiline bu sefer 2.500, 00 TL gider avansı yatırması için 2 hafta kesin süre verilmesine aksi takdirde tanık delilinden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına karar verilmiş, davacı vekilince 2.500,00 Tl gider avansı yatırılarak davacı tanıkları ve mahalli bilirkişi duruşma solonunda dinlenilmiştir.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren, 6100 sayılı HMK'nın 114. maddesinin "g" bendinde, gider avansının yatırılmış olması dava şartları arasında sayılmış, Kanun'un 115. maddesinin 1. fıkrasında, Mahkemenin bu koşulun mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştıracağı, ikinci fıkrasında ise bu şartın noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği öngörülmüştür.
HMK'nın "Harç ve Avans Ödemesi" başlıklı 120. maddesinin birinci fıkrası harç ve avansların Bakanlıkça saptanacağı, dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacağı, avansın yeterli olmadığının anlaşılması durumunda davacıya iki haftalık kesin süre verileceği düzenlenmiştir.
"Delil ikamesi için avans" başlıklı HMK'nın 324. maddesinin birinci fıkrasında; "taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için Mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin sürede yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler" hükmü düzenlendikten sonra, ikinci fıkrasında; tarafların bu yükümlülüğü yerine getirmemeleri halinde talep ettikleri delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılacakları öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere HMK'nın 324. maddesinde düzenlenen delil ikamesi avansı, HMK'nın 114. maddesinin "g" bendinde belirtilen gider avansından hüküm ve sonuçları itibariyle farklı olup dava şartı niteliğinde değildir.
Mahkemenin söz konusu ara kararında istenen avans, (her ne kadar gider avansı olduğu belirtilmiş ise de gider avansı değil) delil ikamesi avansı niteliğinde olup HMK'nın 324. maddesi gereğince bu avansın süresinde yatırılmamasının hukuki sonucu, delile dayanan tarafın o delilden vazgeçmiş sayılacağıdır.
Ayrıca; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK'nın 90.(1086 sayılı HUMK'un 159.) maddesinin açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, 6100 sayılı HMK'nın 94 . (1086 sayılı HUMK'un 163.) maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir.
Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur.
Böylece kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında; verilen süre yeterli, emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim, süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda keşif yapılması yönünde kurulan ara kararın yukarıda açıklanan ilke ve usule uygun olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Bu nedenle Mahkemece, kaç bilirkişi ile keşfe gidileceği, bilirkişilerin hazır edilmeleri için gereken davetiye giderleri, bilirkişiler için takdir edilen ücret, yatırılması gereken mahkeme yolluğu, tanıkların keşif mahallinde dinlenilmeleri için gereken tebligat giderleri vs. kalem kalem gösterilmek suretiyle keşif ara kararı kurulması zaruri olup kesin süre içeren ara kararının gereğinin yerine getirilmemesinin doğuracağı sonuçların taraflara hatırlatılması ve bu konuda uyarı yapılması da zorunludur.
Hâl böyle olunca; Mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve usule uygun şekilde hesap edilecek bilirkişi ve keşif giderleri tek tek belirlenmek suretiyle ara karar oluşturulması, bu ara karar doğrultusunda keşif giderlerinin yatırılması için kesin süre verilmesi, belirlenen kesin sürenin sonuçları hakkında tarafların uyarılması, kesin sürenin gereğinin yerine getirilmemesi halinde ise HMK'nın 324. maddesi gereğince işlem yapılması, birleştirilen dava dosyasındaki terditli talepler ile asıl davadaki talep hakkında mevcut delil durumuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl davada davacı ve birleştirilen davada davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Temyiz eden asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı Hazine harçtan muaf bulunduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
Dosyanın Karaman 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
1086 sayılı HUMK'nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
29.04.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.