Logo

1. Hukuk Dairesi2025/563 E. 2025/1868 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasbırakanın mirasçıları tarafından açılan kadastro tespitine itiraz davasında, tüm mirasçıların davaya dahil edilmemesi nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin kararın temyizi.

Gerekçe ve Sonuç: Taraf teşkili için davacıya verilen sürenin makul olmadığı ve keşif zaptı ile taraf teşkili sağlanmasına ilişkin ara karar verilmesinin HMK'ya aykırı olduğu gözetilerek, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/1820 E., 2024/1651 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Tunceli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/373 E., 2024/46 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ... vekili dava dilekçesinde; Tunceli ili, Merkez ilçesi, ... köyü çalışma alanında bulunan 230 ada 98 parsel sayılı taşınmazın köyün kuruluşundan beri davacının murisi ...’nın zilyetliğinde bulunan meyve bahçesi olduğunu, Kadastro Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında yapılan çalışmalar sırasında gerekli dikkat ve özen gösterilmeyerek taşınmazın Hazine adına tescil edildiğini taşınmazın kadastro tespiti sırasında davalı Hazine adına yapılan tescilin iptali ile tüm mirasçılar adına hisseleri oranında tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, zilyetlikle edinme koşullarının davacı lehine oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Tunceli Kadastro Mahkemesinin 04.11.2022 tarihli ve 2022/15 Esas, 2022/71 Karar sayılı kararıyla; davaya konu taşınmazın kadastro tespitinin itiraz edilmeksizin 23.11.2021 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 18.08.2022 tarihinde açıldığı, tespitin kesinleşmesinden sonra açılacak davalarda genel mahkemelerin görevli olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmiş, karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davanın mirasbırakan ... mirasçıları adına tescil işlemine ilişkin olup mirasbırakan ... mirasçılarının tamamı tarafından açılması gerektiği, davacı dışında mirasçıların da bulunduğu, bu hususta davacı tarafa verilen kesin süre ve yapılan ihtara rağmen gereğinin yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İlk Derece Mahkemesince 01.09.2023 tarihli keşif tutanağının 5 numaralı ara kararıyla davacı tarafa verilen kesin süre ve yapılan ihtarın 09.09.2023 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, 12.10.2023 tarihli duruşmaya kadar eksikliğin giderilmediği gibi 14.12.2023, 07.03.2024 ve 14.03.2024 tarihli duruşmalarda da giderilmemiş olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; HMK'nın 290. maddesinde keşif tutanağına hakimin keşif konusu ve mahalli ile ilgili gözlemleri; plan, çizim ve fotoğraf gibi belgelerin ekleneceğinin düzenlendiğini, buna göre keşif sırasında taraf teşkilinin sağlanmasının mümkün olamayacağını, Mahkemece yapılan bu işlemin usule aykırı olup savunma hakkının kısıtlanmasına sebep olduğunu, taraf teşkilinin duruşma esnasında ya da ara karar ile sağlanması gerektiğini, taraf teşkili sağlanmaksızın keşif yapılmasının da usule aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, kadastrodan önceki hukuki nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

1. Dosyanın incelenmesinden; davaya konu 230 ada 98 parsel sayılı 803,29 m2 yüz ölçümündeki taşınmazın 1986 yılında 766 sayılı Tapulama Kanunu'na göre yapılan tesis kadastro çalışmaları esnasında tapulama harici olarak bırakıldığı, 2021 yılı çalışma programı kapsamında 3402 sayılı Kanun uyarınca yapılan güncelleme çalışması kapsamına alınarak aynı Kanun'un geçici 8. maddesi uyarınca Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ekonomik yarar sağlaması mümkün olan yerlerden olduğu ve 1990 yılından itibaren Hüseyin oğlu Kemal Toka tarafından tarla olarak tasarruf edildiği belirtilmek suretiyle 25.08.2021 tarihinde ham toprak vasfıyla Hazine adına tespit edildiği, tespitin 23.11.2021 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 18.08.2022 tarihinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ve miras yoluyla gelen hakka dayanılarak tereke adına tescil istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.

2. Mahkemece, 01.09.2023 tarihli keşif zaptının 5 numaralı ara kararı ile davacı tarafa mirasbırakan ...'nın diğer mirasçılarının davaya katılımlarının sağlanması ya da muvafakatlerinin alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi için duruşma tarihine kadar kesin süre verilmiş ve verilen süre ile kesin süre içerisinde gereğinin yapılmaması halinde davanın usulden reddedileceğine dair ihtarı içeren keşif zaptı davacı vekiline 09.09.2023 tarihinde tebliğ edilmiş, davacının da haberdar olduğu sonraki duruşma günü olan 12.10.2023 tarihli duruşmada takip eden duruşmalarda eksikliğin giderilmediğinden bahisle 14.03.2024 tarihinde davanın usulden reddine karar verilmiştir.

3. Bilindiği üzere; mahkemenin taraf teşkilini sağlaması, gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun amir hükmü gereğidir (Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2009 gün ve 2009/9–52–105 esas, karar; 14.04.2010 gün ve 2010/21–200–216 esas, karar sayılı ilamları). Bu husus kamu düzenine ilişkin olmakla yargılamanın her aşamasında re’sen nazara alınması gerektiğinden, usulü kazanılmış hakkın da istisnasıdır.

4. 6100 sayılı HMK’nın 30. maddesine göre hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür. Öte yandan, Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde ifade edilmiştir. Yine

ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devletlerin yargısal sistemlerini makul bir sürede yargılama dâhil olmak üzere, AİHS’nin 6. maddesinde yer alan şartlara uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner/İsviçre, 13 Temmuz 1983, § 29). Açıklanan ilkelere göre bir davaya taraf olan herkes, diğer taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels/Belçika, 24 Şubat 1997). Buna uygun olarak hukuki dinlenilme hakkının düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. Maddesinde

"Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir" düzenlemesine yer verilmiştir.

5. Süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının ve diğer dava ile işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve öngörülebilir bir sürede yürütülmesi suretiyle adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir (cevap süresi, temyiz süresi gibi). Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanunî süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re'sen gözetilir. Başka bir ifadeyle, kanunî süreler hak düşürücü niteliktedir (Kuru/Aydın, s. 613). Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanun'un 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir [HMK md. 94/2; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) md.163]. (Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2024 gün ve 2022/5-1023 Esas, 2024/308 Karar sayılı ilamı).

6. Somut olayda; mirasbırakan ...'nın ölümü üzerine geriye davacıyla birlikte 6 çocuğu ile kendisinden sonra ölen kızı Ülkiye'nin eşi ve 9 çocuğunun mirasçı olarak kaldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, taraf teşkilini sağlamak üzere davacı tarafa verilen kesin sürenin ihtarın tebliğ tarihi olan 09.09.2023 tarihi ile sonraki duruşma günü olan 12.10.2023 tarihleri arasındaki 32 günden ibaret olduğu, bu haliyle davaya katılımı gereken mirasçıların sayısı da gözetildiğinde davacı tarafa verilen sürenin yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde makul sayılamayacağı kanaatine varılmıştır.

7. Kaldı ki, 6100 sayılı HMK'nın 290/2. maddesinde keşif sırasında, yapılan tüm işlemler ve beyanları içeren bir tutanak düzenleneceği, tutanağa, hâkimin keşif konusu ve mahalliyle ilgili gözlemlerinin de yazılacağı ve plan, çizim, fotoğraf gibi belgelerin de ekleneceğinin düzenlenmesi karşısında Mahkemece anılan Kanun maddesine uygun olmayacak şekilde taraf teşkiline ilişkin ara karar kurulması da isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davacıya iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

10.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.