Logo

11. Hukuk Dairesi2024/1044 E. 2024/9316 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalının internet sitesinde kullandığı işaretlerin, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Özel düzenleme olan marka hakkına tecavüzün haksız rekabet hukukunu da kapsadığı, bu nedenle marka hakkına tecavüzün tespiti halinde ayrıca haksız rekabetin tespitine gerek olmadığı gözetilerek, yerel mahkemenin haksız rekabetin tespiti yönündeki hükmü kaldırılarak karar düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/130 Esas, 2023/1479 Karar

HÜKÜM : Davanın kabulü

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2014/84 E., 2020/333 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

KARAR

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının ... ibareli markasıyla 1999 yılından beri Amerika'da araba ve ev ses sistemi ürettiğini, davacının markasının dünyanın birçok ülkesinde davacı adına tescilli olduğunu, davalının öncelikle ... ibaresini adına tescil ettirdiğini, daha sonra davacıya ait şekil unsurunu da adına tescil ettirdiğini, ürünlerinin www.massiveaudio.com.tr internet sitesinde satıldığını, davalının adeta davacının yetkili satıcısı izlenimi yarattığını, halbuki davacının markasının tanınmış olduğunu ve ... ibaresinin önceki tarihli hak sahibi olduğunu ileri sürerek davalıya ait 2005/26524 numaralı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini, 2005/26524 tescil numaralı "..." markası ve 2013/58291 numaralı "... AUDIO" markasının üçüncü kişileri aldatıcı ve yanıltıcı şekilde kullanıldığından bahisle marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i ile hükmün ilânına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; hükümsüzlük davasının 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, bu nedenle sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddi gerektiğini, Massive markasının 1990 yılından bu yana müvekkili tarafından yaratıldığını, ses sistemlerinde ana malzemesi olan ahşap nedeniyle İngilizce karşılığı olan Massive markasını meydana getirip kullandığı, akabinde 2005/26524 numara ile adına tescil ettirdiğini, söz konusu markayı kullanma zorunluluğu nedeniyle yeni logolar ekleyerek 2012/96372, 2012/103906, 2013/58291 numaralı seri markaları yaratıp adına tescil ettirdiğini, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, sunulan marka tescil belgelerinin eski tarihli olup halen geçerli olup olmadığının anlaşılmadığını, davacının kendisinden daha önce bu markayı kullandığına dair yeterli ve geçerli delil sunamadığını, www.massiveaudio.com.tr ve www.reiselektroriik.com internet sitelerinin görsellerinin gizli olmadığını, yasal prosedürler tamamlanarak alınmış alan adları olduğunu, sunulan faturaların 2010, 2011 ve 2012 tarihini taşıdığını, fatura içeriklerinde "Massive" markalı ürün olmadığını ve ses sistemleri ile alakalı olmadığını, yine sunulan sipariş formlarının 2009 tarihini içerip, içeriğinde "Massive" ibaresi taşıyan ürün bulunmadığını, markaların emtia sınıflarının da farklı olduğunu, davacının sunduğu evrakların delil niteliğine haiz olmadığını, Türk Patent nezdinde "Massive" ibaresinin başka kişilerce de tescil edildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesince, davanın 03.04.2014 tarihinde açıldığı, davalının ise 2005/26524 numaralı ... markasını 28.05.2005 tarihinde tescil ettirmek için başvuru yaptığı, davacının huzurdaki davayı 8 yıl sonra açmış olduğu, alınan tüm bilirkişi raporlarında davacının tanınmış marka kriterlerini yerine getirmediğinin belirtildiği, hükümsüzlük davası yönünden davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı hükümsüzlük davasını süresinde açmadığı, davacının davalının tescil aldığı tarih itibarıyla ülkemizde tescilli markasının bulunmadığı, ülkemizde ticari vekil, distribütör vasıtasıyla da olsa bir ticari faaliyet içinde bulunmadığı, ülkemizde 2009 yılında, 2010, 2012 yıllarında ait ihracaata ilişkin 3 adet fatura sunulduğu, her ne kadar bu faturalarda ürün markalarına rastlanmasa da davacının ilk 2009 yılında ticari faaliyette bulunduğu varsayılsa dahi davalının hükümsüz kılınması istenen markası için 28.05.2005 tarihinde başvuru yaptığı, dolayısıyla bir kötü niyet varsa bu tarihin esas alınmasının gerektiği, davalının salt bir markanın gerçek hak sahibinin yurtdışında başka bir firma olduğundan haraket ile kötü niyetli olduğunun düşünülemeyeceği, kötü niyetin varlığı ispat edilemediğinden bu yöndeki davacı iddiasının yerinde olmadığı, bu yöndeki hükümsüzlük istemine göre de hükümsüzlük davasının reddine karar verilmesi gerektiği, 556 sayılı KHK'nın 9 ve 61 inci maddesi uyarınca markanın tescilli olduğu haliye davalı tarafından kullanılmasının haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil etmeyeceği, davacının www.massiveaudio.com isimli web sitesi ile davalı tarafa ait ... isimli web sitelerinin renk, kompozisyon açısından benzer olmadığı, orta halli tüketicide iltibasa neden olmayacağı, davacının markasının Türkiye'de tescilli olmadığı, davalının markasının ise Türkiye'de tescilli marka olduğu, davalının ... isimli web sitesinde markasını tescil ettirdiği ... şeklinde kullanmasının yanısıra davacıya ait ...+ŞEKİL logo iberesini de web sitesinde kullandığı, davalının bu kullanımının davacının yurtdışında tescilli olan markasına ve web sitesindeki kullanımlarına ayniyet derecesinde benzer olduğu, dolayısıyla davalının bu kullanımının tüketicide iltibasa neden olabileceği dolayısıyla davalı eyleminin bu kullanımdan kaynaklı olarak davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabete neden olduğu gerekçesiyle davalı markasının hükümsüzlük isteminin reddine, davalının Türk Patent nezdinde tescilli markası haricinde davacının şekil ibaresi içeren marka-logosunu dava tarihinden önce web sitesi içinde markasal olarak kullandığı anlaşıldığından davacının marka hakkına davalı yanca tecavüzde bulunulduğunun ve eylemin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına önlenmesine, kararın ilânına karar verilmiş, hüküm davalı ve davacı vekilince istinaf edilmiştir.

IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

Bölge Adliye Mahkemesince, yabancı menşeili davacı şirketin, davalının markasını uzunca bir süre kullanmadığı da göz önüne alınarak davalı markasını bildiği /bilmesi gerektiği halde sessiz kaldığından bahsedilemeyeceği kanaatine varılarak, ilk derece mahkemesince davacı yanın hükümsüzlük talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmiş olmasının yerinde görülmediği, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması hakkında verilen karara karşı ileri sürülen istinaf nedenleri incelendiğinde; davalının ... isimli web sitesinde markasını tescil ettirdiği ... şeklinde kullanmasının yanısıra davacıya ait ...+ŞEKİL ibaresini de kullandığı, davalının bu kullanımının davacının yurtdışında tescilli olan markasına ve web sitesindeki kullanımlarına ayniyet derecesinde benzer olduğu, davalının Türk Patent nezdinde tescilli markası haricinde davacının şekil ibaresi içeren marka-logosunu dava tarihinden önce web sitesi içinde markasal olarak kullandığının tespit edildiği anlaşılmakla, kullanımın tüketici nezdinde iltibas yaratacağı kanaatine varıldığı, her ne kadar davalı yanca istinaf başvurusunda, davalı eyleminin sonlandırılmasına rağmen, Mahkemece haksız rekabet eylemi devam ediyormuş gibi eylemin durdurulmasına ve önlenmesine karar verildiği ileri sürülmüş ise de, davalının ... isimli web sitesi içeriğindeki kullanımının sonlandırıldığına dair dosyaya yansıyan bir tespitin bulunmadığı, ancak www.massiveaudio alan adının kullanımının yargılama sırasında davalı tarafça pasif hale getirildiği ileri sürülmüşse de, pasif kaydın aktif hale getirilmesi her zaman mümkün bulunduğundan men talebinin konusuz kalmadığı kanaatine varıldığı, sonuç olarak davalı kullanımının ortalama tüketici nezdinde davacı ticaret unvanı ve yurt dışında tescilli markaları ile iltibasa neden olabileceği, dolayısıyla eylemin bu kullanımdan kaynaklı olarak haksız rekabete neden olduğu, Mahkemece tecavüzün tespitine ve men'ine yönelik olarak verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, aksi yöndeki istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı adına 2005/26524 numarasıyla tescilli ''...'' ibareli markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, davalının Türk Patent nezdinde tescilli markası haricinde davacının şekil ibaresi içeren marka-logosunu dava tarihinden önce web sitesi içinde markasal olarak kullandığı anlaşıldığından davacının marka hakkına davalı yanca tecavüzde bulunulduğunun ve eylemin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına önlenmesine, kararın ilanına karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

V. TEMYİZ İNCELEMESİ

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davalının markasının, davacının marka haklarına tecavüz oluşturup oluşturmadığı, bu kapsamda varılacak sonuca göre davalı kullanımlarının aynı zamanda haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı, sonraki tescilli davalı markasının davacı markası ile aynı/benzer olup olmadığı, hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin birinci ve ikinci alt bendi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.556 sayılı KHK'nın 9 ve 61 inci maddesi.

3. Değerlendirme

1.İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi aynı Kanun'un 369/1 hükmü ve 371. maddesinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Mahkemece davalının kullanımlarının marka hakkına tecavüzün yanı sıra haksız rekabet de oluşturduğu benimsenerek davacı markasının kümülatif olarak korunması cihetine gidilmişse de; bilindiği üzere kümülatif koruma, bir fikri ürünün birden çok mevzuatın koruma şartlarını aynı anda taşıması halinde o mevzuatların tamamı ile korunabilmesidir. Yani, bir fikri ürünün birden çok mevzuatın koruma şartlarını taşıması halinde hak sahibinin her bir yasal düzenlemeye birlikte dayanarak koruma talebinde bulunması ve mahkemelerce de eş zamanlı olarak her bir mevzuat hükümleri ile hak sahibinin tatmin edilmesidir (Cahit, Suluk/(Rauf, Karasu/Temel, Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2022, s. 20-21; Savaş, Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s.9).

Diğer bir ifade ile somut davada olduğu gibi markanın izinsiz kullanılmasının hem marka hakkına tecavüz davası, hem haksız rekabet davasına konu edilmesi ve mahkemece de her iki müessese kapsamında taleplerin kabul görmesi kümülatif koruma olarak tanımlanmaktadır.

Tescilli haklar bakımından ise ilke olarak sadece ilgili özel düzenleme uygulama alanı bulacaktır. Bununla birlikte özel düzenlemede haksız rekabete ilişkin hükümlerin uygulanacağına ilişkin açık bir hüküm bulunması halinde yine haksız rekabete dair düzenlemelerin de devreye gireceği tartışmasızdır.

Somut olay bakımından Dairemizin eski uygulamasına esas teşkil eden mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 57 nci maddesinin beşinci fıkrasında ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarının iltibasa meydan verebilecek surette kullanılmasının da haksız rekabet hallerinden olduğu düzenlenmişti. Bu kapsamda tescilli marka haklarının bu şekilde kullanılmasının marka hakkına tecavüz ile birlikte haksız rekabeti de oluşturduğu, anılan haklara tecavüz ve haksız rekabetin kesiştiği alanda hem özel hükümler hem de haksız rekabet hükümleri ile kümülatif korunması gerektiği Daire uygulaması haline gelmişti. Başlangıçta kümülatif korumanın benimsenmiş olması, 6762 sayılı Kanunda yer alan bu düzenlemeden kaynaklanmaktaydı.

Ancak 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Kanunda, 6762 sayılı Kanunda değinilen hükmün yerine getirilen 55 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin 4 üncü alt bendinde, "ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları" ibaresine yer verilmemiştir. Anılan iki hüküm karşılaştırıldığında 6762 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin beşinci fıkrası "...Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak..." şeklinde olmasına rağmen, yerine ikame edilen 6102 sayılı Kanun'un55 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin 4 üncü alt bendi "...Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak..." şeklindedir.

Görüldüğü üzere yeni hükümde "ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları" ibaresine yer verilmemiştir. Bunun temel nedeni; tescilli işletme adı ve ticaret unvanının 6102 sayılı Kanun'un 50 nci ve 53 üncü maddeleri arasındaki hükümlerle düzenlenmesi ve dolayısıyla özel koruma getirilmesidir. 6102 sayılı Kanun'un 55 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin 4 üncü alt bendinin gerekçesinde eski hükümden ayrılmanın nedeni; "...anılan ayırt edici işaretlere ilişkin karıştırılma koşul, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte kendi özel kanun hükmünde kararnamelerinde, yani ...'da, ...'da, ...'da ve unvanla ilgili olarak TK'da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Burada tekrar edilmeleri hem gereksizdir, hem de yorum güçlüklerine sebep olmaktadır. Anılan cümle parçalarının burada yer almaları, haksız rekabete ilişkin hükümlerin fikri mülkiyete ilişkin düzenlemelerde kümülatif uygulanması yönünden gerekli görülemez..." şeklinde ifade edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, davacı marka hakkına tecavüzün, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, ref'i ve markanın hükümsüzlüğü taleplerinde bulunmuş, davalı ise tescilli bir markası olduğunu, bu markanın davacı markalarına benzemediğini, bu nedenle kullanımlarının da yasal olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davacının ihlal edildiğini iddia ettiği marka hakkı 6769 sayılı Kanun ile getirilen özel hükümlerle haksız rekabet hukukunu da kapsayacak şekilde ve haksız rekabete göre daha üstün koruma getirerek düzenlenmiştir. Davacı bu özel hükümlere de dayanmış olduğundan marka koruma alanları ile haksız rekabetin koruma alanının kesişmiş olduğu dava konusu olayda yalnızca özel hükümler uygulama alanı bulacak olup, özel hükmün yanında haksız rekabetin uygulanmasını gerektirir herhangi bir kanun hükmü olmadığından, özel kanunla birlikte eş zamanlı olarak haksız rekabet hükümlerinin de uygulanmasının hukuki dayanağı bulunmamaktadır.

Hal böyle olunca, Dairemizin daha önceki bazı kararlarında da benimsediği üzere (Yargıtay 11.HD 14.03.2022 gün ve 2019/5189-1852 sayılı, yine 22.04.2021 gün ve 2021/89-3054 sayılı kararları) somut olay bakımından 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile haksız rekabet hükümlerinin birlikte uygulanmasını gerektiren kümülatif korumanın uygulama alanı kalmadığı gözetilerek talebin, haksız rekabetin tespiti ve men'ine dair kısmı yönünden ret kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HMK'nın 370/2 hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerekir.

VI. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bent uyarınca davalının Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının hüküm fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan “ve eylemin haksız rekabet teşkil ettiğinin” ibaresinin çıkartılması ve (5/e) numaralı bendin çıkartılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.12.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y

Sayın çoğunlukla ortaya çıkan uyuşmazlık; haksız rekabet hukuku hükümlerinin fikrî mülkiyet hukuku hükümleriyle birlikte uygulanıp uygulanmayacağı (Kümülatif Koruma) noktasında toplanmıştır.

Kümülatif koruma ilkesi “mevzuattaki birden fazla hükümle korunabilme” anlamına gelmektedir . Bu durumda, bir kişinin gerçekleştirdiği fiilin birden çok hükmün koruma kapsamında olması halinde, hak sahibinin bu hükümlerden dilediğine başvurabilmesine kümülatif koruma denilmektedir. Fikri haklar bakımından kümülatif koruma ilkesi ise, bir fikri ürünün birden çok kanuni düzenlemenin şartlarını taşıması halinde, hak sahibine her koruma yoluna başvurma yetkisi tanınmasıdır. Bu ilke kapsamında bir kümelenmenin meydana gelmesi için mevcut bir fikri mülkiyet korumasına ek olarak haksız rekabet korumasının var olması gerekir. Kümülatif koruma ilkesinin söz konusu olduğu halde hak sahibi seçme zorunluluğuna tabi olmayıp şartlarını taşıması koşuluyla hukuki sebeplerden birine, birkaçına veya tamamına bu ilke kapsamında dayanabilmektedir.

Diğer yandan, taleplerin yarışması hali ile taleplerin seçimlik olması hali birbirinden tamamen farklıdır. Taleplerin seçimlik olması halinde hak sahibine aynı vakıa bakımından öngörülen birbirinden farklı ve birden fazla yaptırımdan birini seçme imkanı tanınmaktadır. Taleplerin yarışması veya yığılması halinde ise bundan farklı olarak aynı vakıa bakımından ileri sürülen talepler birbiri ile seçimlik olarak sunulmayan ve birlikte ileri sürülebilen farklı hukuki sebeplere dayandırılmaktadır. Hakların yarışmasından bahsedebilmek için aynı talebin dayandırılan her bir sebep bakımından haklı görülmesi gerekeceği gibi bu hukuki sebepler arasında özel hüküm-genel hüküm ilişkisi de bulunmaması gerekir.Nitekim bu korumada özel hüküm-genel hüküm ilişkisi bulunmamaktadır.

Taleplerin yarışması veya yığılması halinde aynı vakıa bakımından birbiriyle seçimlik nitelikte olmayan, birbirini dışlamayan, birlikte var olabilen farklı hukuki sebeplere dayanılarak talepte bulunulduğundan kümülatif koruma ilkesi gereğince taleplerin yarıştığının kabulü gerekir. Bu durumda, aynı vakıa bakımından ileri sürülen talepler birbirini dışlamayan, bir arada ileri sürülebilecek birden fazla hukuki sebebe dayandırılmaktadır.

Fikri mülkiyet koruması, sahibine mutlak nitelikte tekelci yetkiler sağladığından mütecavizin fiilinden sorumlu tutulması bakımından herhangi bir sübjektif şart aranmayacak ve mütecavizin her türlü izinsiz kullanımı sorumluluğunu gerektirecekken haksız rekabet korumasında durum farklıdır. Yine fikri mülkiyet korumasının konusu bizatihi fikri ve sınai hakkın kendisi iken, haksız rekabet koruması dürüst ve bozulmamış rekabet ortamını sağlamayı amaç edinmektedir. Fikri mülkiyet koruması sadece ilgili hak sahibini koruduğundan hakkın ihlali halinde yalnızca hak sahibi dava açma hakkına sahip olacaktır. Ancak haksız rekabet koruması rakiplerin yanı sıra tüketicileri de koruduğundan hak ihlali halinde rakiplerin yanı sıra tüketiciler ve meslek örgütleri de dava açma hakkına sahip olacaktır.

Özel kanunun genel kanunu bertaraf edebilmesi için hem konusunu eksiksiz düzenlemiş hem de genel kanundan daha kapsamlı ve üstün koruma sağlamış olması gerekir . Fikri mülkiyet korumasının haksız rekabet korumasını bertaraf edeceğinin kabulü halinde ise, tüketiciler ve mesleki örgütler fikri haklarda ortaya çıkan haksız rekabete karşı korunma imkanından mahrum kalacağından bu kabul yerinde olmayacaktır.

Sayın çoğunluk gibi, Fikri mülkiyet korumasının haksız rekabet korumasını bertaraf ettiği kabul edilirse fikri mülkiyet korumasına dayalı olarak açılan davada koruma konusunun şartları taşımadığı gerekçesiyle özel kanun kapsamında kalmadığı sonucuna varılırsa dava genel nitelikteki haksız rekabet koruması ile desteklenemeyeceğinden tecavüz eylemi kanıtlanamamış olacaktır . Bu itibarla, haksız rekabete ilişkin genel hükümler fikri mülkiyet koruması yanında ikinci dereceden değil, doğrudan uygulama alanı bulmalıdır.

Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir hususda, hak sahibinin birden fazla talebini aynı davada istemesi halinde davaların yığılması gündeme geleceğinden, ortada tek bir dava olmasına rağmen esasında talep sayısı kadar dava bulunmakta olup hakim her bir talep bakımından ayrı ayrı karar verecektir. Bu halde mahkemece her ne kadar talepler birlikte incelenecekse de, bu talepler birbirinden bağımsız taleplerdir. İşte işbu davayı diğer davalardan ayıran da bu dava türünün davacının talepleriyle değil, bu talepleri haklı gösterecek hukuki sebeplerle ilgili bir durum olmasıdır. Bu halde hak sahibi dilediği koruma modeline başvurarak zararının giderilmesini talep eder. Kümülatif koruma kapsamında davacının ihlal edilen hakkı için hem haksız rekabet korumasına hem de fikri hak korumasına birlikte başvurması halinde davacı ya fikri hak korumasına göre yada haksız rekabet korumasına göre tek bir tazminat alabilecektir. TBK m.60’a göre: “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” Bu hükme göre davacı talebini hangi hukuki sebebe dayandırdığını belirttiyse hakim buna göre tazminata karar verir ancak belirtmediyse hakimin davacıyı zorlama yetkisi olmadığından hakim zararı en iyi giderim imkanı veren talep sebebine göre hüküm kurar. Zira tazminatın işlevi mütecavizin zararını karşılamak olup aynı haksız eylem birden fazla hukuk kuralını ihlal etse dahi oluşan zarar tektir.

Sayın çoğunluk, SMK sonrası sınai hakların haksız rekabet hükümleriyle korunmayacağı yönündeki görüşünün temel dayanaklarından bir gerekçesi de, 6762 sayılı TTK.nun 57/5.maddesi ile 6102 sayılı yeni TTK.nun 55/1.a.4.maddesi arasındaki farklılığa dayandırmaktadır. Bu itibarla bu hususda incelenmelidir. 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın karıştırılma ihtimaline ilişkin 54/1.a.4 hükmü ve gerekçesi, -henüz SMK kabul edilmeden önceki dönemde- fikrî mülkiyet haklarının bu hüküm kapsamında korunabilirliği hususunda tereddütlere neden olmuştur. Bu tereddüt, temelde hükmün 6762 sayılı eski TTK.nun 57/5.maddesine göre daha dar kapsamlı kaleme alınarak “mal, iş ürünü, faaliyet veya iş” ifadesinin tercih edilmesinden kaynaklanmıştır. Mülga 6762 sayılı TTK.nun 57/5.maddesi aynen” Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak” hükmünü haiz iken 6102 sayılı yeni TTK.nun 55/1.a.4.maddesi aynen “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” hükmünü haizdir.

TTK m. 54/1.a.4 hükmüne ilişkin madde gerekçesi aynen şu şekildedir: “Bu bent karıştırılmayı, yani 6762 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin (5) numaralı bendinde kullanılan terimle iltibası düzenlemektedir. (4) numaralı alt bendin ilkeleri ve amacı, 6762 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin (5) numaralı bendi ile özdeş olmasına rağmen lafızda farklıdır. Ancak, bu değişiklik 6762 sayılı Kanundaki hükmün öğreti ve mahkeme kararlarındaki birikiminin feda edilmesi, uygulanamaz kabul edilmesi anlamını taşımamaktadır. Çünkü, karıştırılma (iltibas) kavramı, pozitif hukuklar üstü anlamı ve işlevi ile varlığını sürdürmektedir. ... "iltibas" yerine "karıştırılma"yı kullandığı ve bu terim öğreti ve içtihatlarda yerleşmeye başladığı için, burada da aynı terim tercih edilmiştir. Bu sebeple bentte basit ancak kapsamı geniş bir ifadeye yer verilmiştir. "Karıştırılma", yanıltmayı, kandırmayı, yanlış algılattırmayı da kapsar. Hüküm, karıştırılmayı dış görünüş (tanıtım, takdim-görsellik) ve duyuruş (ses yönünden benzerlik) bağlamında düzenler. İç benzerlikten doğan karıştırılma (meselâ elektrik devrenin veya yarı iletken topografyasının benzerliği) hükmün kapsamı dışındadır. İç benzerlik "karıştırılma" kavramı ile tanımlanmaz. Dış görünüm koruması, takdim, şekil, tasarım ve donanım korumasıdır. Karıştırılma nesnel değerlendirmeyi gerektirir. 6762 sayılı Kanun hükmü, başkasının "ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları" cümle parçasına yer vermiştir. Oysa, anılan ayırt edici işaretlere ilişkin karıştırılma koşulu, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte kendi özel kanun hükmünde kararnamelerinde, yani ...'da, ...'da, ...'da ve unvanla ilgili olarak TK'da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Burada tekrar edilmeleri hem gereksizdir, hem de yorum güçlüklerine sebep olmaktadır. Anılan cümle parçalarının burada yer almaları, haksız rekabete ilişkin hükümlerin fikrî mülkiyete ilişkin düzenlemelerde kümülatif uygulanması yönünden de gerekli görülemez.” şeklindeki ifadeden, esasen hâlihazırda kümülatif koruma ilkesinin geçerli olduğu, ancak bu ilkenin varlığının da belirtilen cümle parçalarının maddede yer almalarını gerektirmediği anlamı çıkmaktadır. Dolayısıyla, gerekçedeki ifadelerin kümülatif uygulama ilkesini destekler şekilde anlaşılması ve TTK’nın karıştırılma ihtimaline ilişkin düzenlemesinin, fikrȋ mülkiyet mevzuatının yanında, ondan bağımsız olarak uygulanabileceğinin kabulü gerekir. Şu hususun özellikle belirtilmesi gerekir: özel hukuki düzenlemelerin korudukları konu ile haksız rekabetin koruduğu konu farklıdır. Şöyle ki, bir markanın taklit edilmesi marka hakkına zarar verebileceği gibi haksız rekabete de yol açmaktadır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere ayırtedici işaretlerin ayrı ayrı sayılmamış olması, fikri mülkiyete ilişkin düzenlemelerle haksız rekabet hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez. (Prof. Hamdi Yasaman – Prof Reha Poroy, Ticari İşletme Hukuku, 20. Baskı. 2024, s. 410. vd) SMK hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle TTK.nun haksız rekabet hükümleri kadük hale gelmemiştir. Aksinin kabulü aşkın yorumdur.(Prof.Arslan Kaya-Prof.Koray Demir,Rekabet ve Haksız Rekabet Hukukunun Esasları, Baskı 2024, s.122 vd) Haksız rekabet koruması fikri haklar korumasını tamamlayan bir konumda olmayıp bağımsız ve kendi kurallarını takip eden bir koruma olduğundan haksız rekabet kaynaklı talepler fikri haklar korumasından bağımsız olarak ileri sürülür. O halde korumanın şartları mevcut olduğu halde haksız rekabet hükümleri fikri mülkiyet hukukuna ilişkin hükümler yanında doğrudan ve birinci dereceden uygulama alanı bulur (Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku 5.Bası s.37, 2012)

TTK’nın karıştırılma ihtimaline ilişkin düzenlemesi, mehaz İsviçre hukukundan aynen aktarılan başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almaya ilişkin TTK m. 55/1.a.4’tür. Bu hükümle, ürünlerin kaynağı konusunda tüketicinin kafasını karıştırma ihtimali olan fiillerin engellenmesi, piyasada açıklık ve şeffaflığın sağlanması amaçlanmakta, bu suretle rakiplerin yanı sıra tüketicilerin ve toplumun da menfaatleri korunmaktadır. Piyasada oluşması muhtemel karışıklığın engellenmesi, rekabetten beklenen işlevlerin sağlanması açısından da önem taşımaktadır.

Öte yandan AB hukukunda da kümülatif koruma ilkesi açıkça kabul edilmiştir. Yönerge ve Tüzük Tasarısı‟ndaki düzenlemelerde tasarımların marka, patent, faydalı model gibi Topluluğun fikri mülkiyet mevzuatı ile korunmasının üye ülke hukuklarındaki fikri mülkiyet mevzuatına göre ayrıca korunmalarına engel olmayacağı belirtilmiştir. Ancak, kümülatif olarak koruma üye ülke mevzuatlarına bırakılmış olup, ilkenin nasıl uygulanacağı gösterilmemiştir. Sınai Mülkiyet Kanunun genel gerekçesi ve madde gerekçeleri incelendiğinde, Sınai mülkiyet haklarının kanunla düzenlenme ihtiyacı yanında, uluslararası sözleşmeler ve AB mevzuatıyla uyumun arttırılması ve daha nitelikli ve etkin işleyen çağdaş bir sınai mülkiyet sistemine geçişin sağlanması için mevcut sistemin revize edilmesi gereğinin ortaya çıktığı, bu çerçevede marka, coğrafi işaret, tasarım, patent ve faydalı model haklarına ilişkin önemli yenilikler getiren düzenlemelerin yapıldığı, mevcut sistemde yer almayan geleneksel ürün adı korumasının sisteme dahil edildiği ve düzenlemelerde Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (TRIPS), Paris sözleşmesi, yeni 2015/2436 sayılı Avrupa Birliği (AB) Marka Direktifi ve 2015/2424 sayılı AB Marka Tüzüğü, Patent kanunu anlaşmasına (PLT) uygun olarak kanunun hazırlandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla kümülatif koruma AB müktesabına da uygundur.

Sonuç olarak; Dairenin hiç değişikliğe uğramadan süre gelen görüşünde bir değişiklik yapılmasını gerektirecek hukuki bir değişiklik bulunmadığından kümülatif korumanın uygulanması gerektiği kanaatiyle kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmamaktayım.