Logo

1. Hukuk Dairesi2021/10404 E. 2022/4100 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ: KONYA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince verilen 21/10/2021 tarihli 2021/1132 Esas – 2021/1899 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davalılar vekilleri tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25/05/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı ... vekili gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, 15154 ada 10 parselde bulunan 1 nolu bağımsız bölümün adına kayıtlı olduğunu, piyasaya borcu olduğunu bilen kayınbiraderi ...'in, "senin evini bizim bir arkadaşa devredelim, onun sicili düzgün, kredi çeksin kullanalım sonra da beraber öderiz" diyerek kendisini ikna ettiğini, devir işlemleri için kendisine 1.500,00 TL para verilerek evi davalı ...'ın üzerine devrettiğini, bu aşamada evin bankaya ipotek verileceğini ve bankadan para çekileceğini beklerken evin diğer davalı ...'ın üzerine devredildiğini öğrendiğini ve kendisine hiç para ödenmeden taşınmazın devredildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı ..., davacının dava dışı...'e olan borçlarını kapatmak için davaya konu evi satmak üzere davacı ile anlaştıklarını, davaya konu taşınmazı 06/01/2014 tarihinde 44.000,00 TL'ye rayiç değeri üzerinden satın aldığını, satış bedelini Tapu Müdürlüğünde memur huzurunda verdiğini daha sonra eve bakım yapmak için 15-20 bin TL civarında masraf gerektiğini öğrenmesi üzerine 15/01/2014 tarihinde 47.000,00 TL'ye diğer davalıya sattığını, davalı ..., evinin yakınında olan dava konusu dairenin satılık olduğunu, dairenin sahibi ...'la 47.000,00 TL'ye anlaştığını, 7.000,00 TL'sini 13/01/2014 tarihinde verdiğini, tapu devredilirken 15/01/2014'de Harun'un Akbank hesabına yatırdığını, kalan 22.000,00 TL için senet verdiğini ve zamanında ödediğini, evi alırken kredi kullanmadığını, daireyi satın aldıktan sonra kiraya verdiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Konya 4.Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/01/2018 tarihli ve 2014/401 E., 2018/49 K. sayılı kararıyla; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında, aldırılan bilirkişi raporu ile de ehliyetsizliğin sabit olmadığı, tarafların gösterdikleri tüm delillerin toplandığı, tanıklardan somut bilgiler alındığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.Kaldırma Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin 01/10/2020 tarihli ve 2018/829 E., 2020/1017 K. sayılı kararıyla; “ ...Ehliyetsizlik iddiasının kamu düzenine ilişkin olduğu ve öncelikle incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davada ehliyetsizlik iddiası yanı sıra hile ve inançlı işlem hukuksal nedenlerine de dayanıldığı görülmektedir. Bu durumda 2659 sayılı Kanun'un 7. ve 16. maddesi hükümleri uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden alınan rapor ile davacının ehliyetli olduğu saptandığına göre davada dayanılan diğer hukuksal nedenler bakımından da gerekli inceleme ve araştırma yapılarak elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken ehliyetsizlik iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş olması doğru değildir.” gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkemece verilen kararın kaldırılmasına ve dosyanın yeniden mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

3. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar

İlk Derece Mahkemesinin 25/03/2021 tarihli ve 2020/763 E., 2021/253 K. sayılı kararıyla; davacının ehliyetsizlik, hile ve inançlı işleme yönelik iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle tüm taleplerinin reddine karar verilmiştir.

4. Kaldırma Kararı Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararına Karşı İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.

5. İstinaf Nedenleri

5.1. Davacı ..., kayınbiraderi...'in, kredi ihtiyacı olduğu için evini ...'a devrettiğini, çekilen krediyi ödedikten sonra evini geri alacağına inandırıldığını, bu hususların tanık beyanları ile sabit olduğunu, davalı ...'ın da kötü niyetli ve hileli işlemlerin tarafı olduğunu, para almadan taşınmazı devrettiğine dair beyanları olan davalı ile anlaşarak dosyaya sahte ve gerçeğe aykırı belge sunan davalı ...'ın da hileli ve muvazaalı işlemler yaptığını ve kötü niyetli olduğunu, davada hile iddiası sabit olduğu gibi her iki davalının da kötü niyetli olduğunun ispat edildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.

5.2. Davalı ..., davanın tamamen reddine karar verilmiş olmasına rağmen, davacı lehine, davalı aleyhine vekalet ücretine hükmedildiğini, oysa davalı lehine davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

6. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 21/10/2021 tarihli ve 2021/1132 E., 2021/1899 K. sayılı kararıyla; davacının hile ile iradesinin fesada uğratıldığını anlayarak eldeki davayı açtığı, iddianın sübut bulduğu, kabule göre de, mahkemece dava reddedildiği halde davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de, dairelerince davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğundan bu hususun kaldırma nedeni yapılmadığı gerekçeleri ile davacı ve davalı ...’un istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

2.1. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle, İlk Derece Mahkemesi kararının doğru ve yerinde olduğunu, dava konusu taşınmazı iyiniyetli olarak, bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, dosyada hile iddiasını kanıtlanayacak tek bir delilin dahi bulunmadığını, satış bedelinin ödenmediğine ilişkin gerekçenin de yerinde olmadığını, davacının fiili ve hukuki ehliyetinin tam olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

2.2. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle, davacının iddiası en fazla inançlı işlem olarak nitelendirilebilecekken, hile olarak hukuki nitelendirme yapılmasında yasal isabet bulunmadığını, bu doğrultuda davacının iddialarını yazılı delille kanıtlaması gerektiğini, bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın değerine ilişkin olarak yapılan tespitin (80.000.00 TL), Konya Emlakçılar Odasının cevabi yazısında belirtilen rayiç değerle (70.000 TL-72.000 TL) ve Selçuklu Belediye Başkanlığının cevabi yazısında belirtilen rayiç değerle (47.000 TL) çeliştiğini, bu çelişkinin giderilmediğini, cevap dilekçesinde ve karşı delil dilekçesinde belirtilen yazılı deliller toplanmadan ve tanıklar dinlenmeden,sadece davacı tarafın delillerinin toplanması suretiyle hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ehliyetsizlik, hile ve inançlı işlem hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

3.2.2. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

3.2.3. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan , onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.

Bilindiği gibi, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. m.) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi " ifa uğruna edim " olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde her hangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.

05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu 1514 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki mesken vasıflı 1 nolu bağımsız bölüm davacı ... adına kayıtlı iken, 06/01/2014 tarihli satış işlemi ile davalı ...’a temlik edildiği, onun tarafından da 15/01/2014 tarihli satış işlemi ile diğer davalı ...’a devredildiği anlaşılmaktadır.

3.3.2. Somut olayda, mahkemece hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır. Şöyle ki, eldeki davada ileri sürülen hileye ilişkin iddiaların her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu, tarafların da dilekçelerinde tanık deliline dayandıkları, ancak mahkemece sadece davacı tanıklarının dinlenmesi suretiyle karar verildiği, davalılara ise tanık isimlerini bildirmek üzere usulüne uygun şekilde süre verilmediği, buna rağmen davalılardan Harun’un 24.11.2015 tarihli dilekçesinde üç tanık ismi bildirdiği, davalı tanıklarının dinlenmediği anlaşılmaktadır.

3.3.3. Hal böyle olunca, davalı ...’a tanık isimlerini bildirmek üzere usulüne uygun şekilde süre verilmesi, bildirildiği takdirde davalı ... tanıkları ile davalı ... tarafından bildirilen tanıkların usulünce dinlenmesi, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.

VI. SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Davalılar vekillerinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile,6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı ... vekili için 3.815.00 TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına, 25/05/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.