"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istekli dava sonunda Kayseri 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/06/2021 tarihli ve 2020/152 E., 2021/198 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne dair verilen kararın davalı ... tarafından istinafı üzerine Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 04/11/2021 tarihli ve 2021/783 E., 2021/877 K, sayılı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, maliki olduğu dava konusu 1607 ada 222 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın kat irtifakı kurulması ve mesken ruhsatı alınması için 2008 yılında davalı oğlu ...’yi vekil tayin ettiğini, ancak okuma yazması olmayıp, bilgisi dışında satış yetkisi de alındığını, vekaletnameden sonra yurt dışına gittiğini, 2017 yılında başka bir iş için tapu dairesine gittiğinde dava konusu taşınmazın davalı oğlu ...tarafından vekaleten, davalı ...’ya satış gösterilerek bedelsiz şekilde devredildiğini öğrendiğini, zaman içerisinde davalı oğlu ile samimiyet kuran davalı ...’nın, davalı oğlundan, ipotek tesis edebileceği bir taşınmaz istediğini, davalı oğlunun da dava konusu taşınmazın ipotek edilmesini kabul ettiğini ancak bankanın vekalet veren kişiden de imza istemesi nedeniyle ipoteğin gerçekleşmemesi üzerine davalı ...’nın bu kez vekaletnamedeki satış yetkisine istinaden dava konusu taşınmazın kendisine devrini istediğini, işlerini toparlayınca taşınmazı geri vereceğini söyleyerek davalı vekili ikna ettiğini, davalı vekilin de dava konusu taşınmazı 12/03/2015 tarihinde davalı ...’ya satış göstererek devrettiğini, davalı ...’ın bir soruşturma nedeniyle tutuklandığını, davalı vekil ...’nin ise uyuşturucu ticareti suçundan tutuklu olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ve davalı ...’nın iyiniyetli olmadığını, herhangi bir satış bedeli ödemediğini, dava konusu taşınmazın bilgisi dışında devredilmesi nedeniyle zarara uğradığını, her iki davalının da kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, dava konusu 1607 ada 222 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmazsa rayiç bedelin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
1.1. Davalı ..., davaya cevap vermemiş; herhangi bir savunma getirmemiştir.
1.2. Davalı ... aşamada, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, dava konusu taşınmazı iyiniyetle satın aldığını, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, vekil edenin vekilden talepte bulunması gerektiğini, vekaletnamede davalı vekilin taşınmazı dilediğine, dilediği bedel ve koşullarda satma yetkisi bulunduğunu, geçerli bir vekaletnameye istinaden taşınmazı satın aldığını, satış bedelini davalı vekile ödediğini, işlemin gerçek bir satış olduğunun resmi senetten anlaşıldığını, davacı okuma yazma bilmese dahi iki tanık huzurunda vekaletname verdiğini, iddiaların hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, davacı tarafından verilen vekaletnamede vekilin, taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınmış olmasının, vekile dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma yetkisi vermeyeceği, dinlenen tanık beyanları ve toplanan delillere göre davacının taşınmazı satması için bir sebep bulunmadığı, taşınmazın satışının davacının iradesi doğrultusunda yapıldığı sabit olmadığı gibi, resmi senede göre gerçek değerinin çok altında yapılan satış sonrası bedelin davacıya ödendiği hususunun da ispatlanamadığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı ...'nın da iyiniyetli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Satışa konu vekaletnamede açıkça satış yetkisi verildiğini, vekalet tanıkları ... ve Serdar Yıldız’ın dinlenmesi gerektiğini, davacı ile diğer davalı ...’nin anne-oğul olduklarını, davalı ...’ın ise iyiniyetli 3. kişi olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddia edilmesine rağmen, herhangi bir savcılık şikayeti bulunmadığını, sadece davacı tanıklarının dinlenmesi ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğunu, davacı tanıklarından ... ile davalı ... arasında husumet bulunduğunu, zira aralarında savcılık soruşturması olduğunu, bu tanığın beyanlarına itibar edilemeyeceğini, geçerli şekilde düzenlenen vekaletnameye güvenerek dava konusu taşınmazı davalı ...’ın satın aldığını, satış işleminin davacının bilgisi dahilinde olduğunun dosya kapsamıyla anlaşıldığını, daha az harç ödemek için taşınmazın satış değerinin düşük gösterildiğini, bedeller arasındaki fark nedeniyle davanın kabulünün doğru olmadığını, davacı tanıklarının duyuma dayalı olarak beyanda bulunduklarını, 20/10/2020 tarihli bilirkişi raporunun hukuki değerlendirmeler içermekte olup hükme esas alınamayacağını, satışa dayanak vekalette ipotek tesis ettirme yetkisi de olduğunu, davacı vekilinin bu yetkisini kullanmayıp da taşınmazı satmasının davacı tarafça açıklanamadığını, üstelik davalının bu taşınmazı kredi kullanmadan satın aldığını, davacı tarafın, dava konusu taşınmazın kredi kullanılması amacıyla davalıya devredildiğini iddia ettiğini, oysa ki vekalette ipotek yetkisi olmasına rağmen işlemin ipotek değil satış şeklinde yapılmasının iddianın doğru olmadığını gösterdiğini belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 04/11/2021 tarihli ve 2021/783 E., 2021/877 K. sayılı kararıyla; davacının çekişmeli taşınmazı satmasını gerektirir bir neden bulunmadığı gibi, satıştan haberi de olmadığı ve bu yönde bir iradesi de bulunmadığı, tapuda gösterilen bedel ile taşınmazın devir tarihindeki rayiç bedeli arasında yaklaşık dört kat fark olduğu, davanın kabulüne karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı ...’nın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
İstinaf itirazlarının değerlendirilmediğini, genel ifadelerle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiğini, kararın gerekçesiz olup hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, davaya konu vekalette açıkça satış yetkisi verildiğini, davacının iki tanık huzurunda vekalet verdiğini, vekalet tanıkları ... ile ...’ın dinlenmesi gerektiğini, davacı ile vekili olan davalı ...’nin birlikte ve kötüniyetli olarak hareket ettiklerini, davalı ...’ın ise geçerli vekaletnameye güvenen iyiniyetli 3. kişi olduğunu, davacının herhangi bir savcılık şikayetinde bulunmadığını, davacı tanığı ... ile davalı ... arasında savcılık dosyası bulunması nedeniyle beyanına itibar edilemeyeceğini, hükme esas alınan davacı tanık beyanlarının duyuma dayalı olduğunu, 20/10/2020 tarihli bilirkişi raporunun hukuki değerlendirmeler içermesi nedeniyle bu rapora itibar edilemeyeceğini, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü ve yeterince inceleme yapılmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390. maddesinde) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, vekil ile sözleşme yapan kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2. Öte yandan; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 266. maddesinde, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında, “Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” düzenlemesinin yer aldığı açıktır.
3.3. Değerlendirme
III. ve (IV./3.) no.lu paragraflardaki gerekçeler yerinde bulunmakla; dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ve özellikle, hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan bir konuda Mahkemece bilirkişi raporu alınması doğru değil ise de, toplanan diğer delillere ve yapılan değerlendirmelere göre ve davalı tarafın süresi içinde usulünce tanık bildirmediği de gözetildiğinde yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 50.156,62 TL bakiye onama harcının davalı ...’dan alınmasına, 16/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.