"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : KOCAELİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali-tescil davası İlk Derece Mahkemesinde esastan reddedilmiş; istinaf incelemesinde Bölge Adliye Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar, temyiz incelemesi sonucunda Dairece bozulmuş; Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda, davanın esastan reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteğinin reddine karar verilmiş; karar, süresi içinde davacı mirasçıları tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; duruşma günü olarak saptanan 08/02/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, mirasbırakan babası...’ın ölümünden bir yıl önce bazı işlerin takibi için dava dışı ...’e vekaletname verdiğini, vekilin ise vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle ve davalı ile işbirliği içinde hareket ederek mirasbırakana ait dava konusu 155 ada 13 parsel sayılı taşınmazı davalının gayrı resmi birlikte yaşadığı kişiye satış yoluyla temlik ettiğini, ondan da taşınmazın başka bir kişi üzerine geçirilip en son davalı kardeşi adına tescil edildiğini, bu suretle mirasbırakanın ve kendisinin zararlandırıldığını ileri sürerek tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tescilini istemiş; aşamada ölümü üzerine mirasçılarınca dava sürdürülmüştür.
II. CEVAP
Davalı, mirasbırakanın dava dışı eşi ...’nın ve davacının aynı taşınmazla ilgili daha önce muris muvazaasına dayalı olarak açtıkları davaların reddine karar verilip kesinleştiğini, sözü edilen davaların kesin hüküm teşkil ettiğini, eldeki davada dava sebebinin farklı gösterilmeye çalışıldığını, vekilin mirasbırakanın iradesi doğrultusunda işlem yaptığını, vekalet görevinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12/06/2018 tarihli ve 2015/395 E., 2018/190 K. sayılı kararıyla; davada ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılıp davanın kabulüne karar verilmesi talep edilmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 06/11/2018 tarihli ve 2018/1553 E., 2018/1903 K. sayılı kararıyla; vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı davanın terekeyi temsil eden tüm mirasçılarla birlikte açılması gerekeceği, pay oranında açılan eldeki davanın dinlenemeyeceği, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği belirtilerek İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın usulden reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairece, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasıyla üçüncü kişiler aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davalarında, terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca mirasçılardan birisinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların davada muvafakatlarının sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerektiği; ne var ki, bu kuralın bir mirasçının diğer bir mirasçı aleyhine açtığı davalarda uygulama yeri bulunmadığı; somut olayda tarafların mirasbırakanın mirasçısı oldukları, bu nedenle işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
3. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen karar
Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, 25/02/2021 tarihli ve 2021/3-316 Esas, Karar sayılı kararla; vekâlet görevinin kötüye kullanıldığına ve davalının vekil ile işbirliği içerisinde olduğuna dair bir delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Bölge Adliye Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı mirasçıları vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davada ileri sürülen iddialar tekrarlanarak Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması istenilmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı mirasçı tarafından diğer mirasçıya karşı açılmış miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu′nun 390. maddesi) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu′nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Fakat, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.3. Değerlendirme
Yukarıda değinilen ilkelere, dosya içeriğine, toplanan delillere ve bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda (V.3.) no.lu paragrafta belirtilen gerekçelere göre, davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak, davanın reddine karar verilmekle yetinilmesi gerekirken, hüküm kısmında ″A″ bendi altında ″Davacılar vekilinin Kocaeli 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12/06/2018 tarihli ve 2015/395 Esas, 2018/190 Karar sayılı ilamına yönelen istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1.b.1. maddesi gereği esastan REDDİNE, aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulmasına;″ cümlesine yer verilmesi doğru değildir.
Ne var ki, anılan husus yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından düzeltilmelidir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
VI.I. Davacılar vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının reddine.
VI.2. Kararın hüküm kısmındaki ″A″ bendi içeriğinin hüküm yerinden çıkarılmasına ve hükmün 1. bendinin ″A-1- Davanın REDDİNE,″ şeklinde düzeltilmesine ve kararın bu şekliyle 6110 sayılı HMK'nın 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davacılar vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 08/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.