Logo

1. Hukuk Dairesi2021/1790 E. 2021/6397 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasıyla açılan tapu iptal ve tescil davasında, vekil tarafından yapılan satış işleminin geçerli olup olmadığı ve satış bedelinin ödenip ödenmediği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, davalı tarafa tanık listesi sunması için süre verilmemesi, bildirilen tanıkların dinlenmemesi, davalıların savunmalarında sundukları delillerin toplanmaması ve noksan soruşturma ile hüküm tesis edilmesi ve ifraz işlemine tabi tutularak yeni parsel numarası alan taşınmazın eski parsel numarası üzerinden tapu iptali ve tescile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - BEDEL

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, Yerel Mahkemece asıl ve birleştirilen davanın kabulüne dair verilen kararın asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince asıl dava tarihinde kayıt maliki ... ...’ın sağ olduğu, davacının miras hükümlerinden kaynaklanan bir hakkının olmadığı, bu nedenle asıl dava davacısının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı,birleştirilen dava yönünden ise vekil ... ve kayıt maliki ... tarafından satış bedellerinin ödendiğinin ispatlanamadığı, ... ... ve davacı ...’un taşınmazdaki paylarının devri konusunda bir iradelerinin bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusu kabul edilip İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddine, birleştirilen davanın kabulüne ilişkin olarak yeniden verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Asıl ve birleştirilen davalar, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.

Asıl davada davacı, eşi ... ...’ın davalı kardeşi ...’ı Gaziosmanpaşa 4. Noterliğinin 18.02.1991 tarihli ve 6129 yevmiye nolu vekaletnamasi ile vekil tayin ettiğini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak eşi ... ...’ın 1395 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı kızı ...’ya temlik ettiğini, eşine herhangi bir satış bedeli ödenmediğini ileri sürerek, iptal tescil isteğinde bulunmuştur.

Müdahiller; aynı iddiaları tekrarlayarak asıl davaya davacı yanında asli müdahale talebinde bulunmuşlardır.

Birleştirilen davada davacı, diğer kardeşleri ile birlikte ortak mirasbırakanlarından intikal eden Kayseri ilinde bulunan taşınmazlarla ilgili işlemlerin takip edilmesi için kardeşi ...’i vekil tayin ettiklerini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak 1395 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını davalı kızı ...’ya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin bilgisi ve rızası dışında gerçekleştiğini, kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek, davalı adına kayıtlı bulunun payın iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Asıl ve birleştirilen davada davalılar, ... ... hayatta olduğundan asıl davanın ... veya yetkili temsilcisi tarafından açılması gerektiğini, bu nedenle asıl dava davacısı ...’ın aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, taşınmazın kök mirasbırakanları ...’in zilyetliğinde iken tapuya kayıtlı olmayan gecekondu vasfında olduğunu, 1997 yılında Gaziosmanpaşa Belediyesi tarafından taşınmazın rayiç değeri ödenerek tapuya tescil imkanı tanındığını, ...'in tüm kardeşlerini toplayarak bu bedeli hep birlikte ödemeyi teklif ettiğini, ancak ... ve ...’in bunu kabul etmediğini, tüm borçlanma ve taahhüt işlemlerinin yapılması için ...’i vekil tayin ettiklerini, tapu tescili için gereken tüm borçların ... tarafından ödendiği için, diğer kardeşlerce taşınmazın malikinin de ... kabul edildiğini belirterek, asıl ve birleştirilen davanın reddini savunmuşlar, aşamada asıl dava davalılarından ...’in ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmişlerdir.

Mahkemece, iddiaların ispatlandığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiş, anılan kararın asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince asıl dava tarihinde kayıt maliki ... ...’ın sağ olup, davacının miras hükümlerinden kaynaklanan bir hakkının olmadığı, bu nedenle asıl dava davacısının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, birleştirilen dava yönünden ise vekil ... ve kayıt maliki ... tarafından satış bedellerinin ödendiğinin ispatlanamadığı, ... ... ve davacı ...’un taşınmazdaki paylarının devri konusunda bir iradelerinin bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusu kabul edilip İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddine, birleştirilen davanın kabulüne ilişkin yeniden karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1395 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 105/1020 ‘şer paylarla asıl davada davacı ...’ın eşi ... ..., dava dışı ... ..., birleştirilen dava davacısı ... ve asıl ve birleştirilen dava davalılarından ... adlarına kayıtlı iken, ..., ... ... ve ... ...’ın Gaziosmanpaşa 4. Noterliğinin 18.02.1991 tarihli ve 6129 yevmiye nolu vekaletnamesi ile vekil olarak tayin ettiği, davalı kardeşleri ... tarafından 03.05.2017 tarih ve 7899 yevmiye nolu satış işlemi ile ... ve ... ...’a ait 105/1020'şer payların davalı kızı ...’a devredildiği, anılan temlikler nedeni ile davalı ...’nın taşınmazda 7/34 paya sahip olduğu, 1.08.2017 tarihli tevhit işlemi ile taşınmazın 1404 ada 17 parsel numarasını aldığı ve 08.08.2017 tarihli 13535 yevmiye nolu ifrazen taksim işlemi ile de 1406 ada 7, 1407 ada 14, 15, 16, 17, 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazlar ile 1409 ada 15 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün oluştuğu, 1406 ada 7 parsel sayılı taşınmazda 66465/8043032 payın ve 1409 ada 15 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümde 3/16 payın davalı ... adına kayıtlı olduğu (bu payların bir kısmının ...’nın babası ...’in kök 1395 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 105/1020 payından ...’in ölümü nedeniyle intikalen geldiği, bir kısmının ise vekil tarafından ... ve ... ...’a ait devredilen 105/1020’şer paylardan geldiği) davalı vekil ...’ın 25.07.2017 tarihinde, kayıt maliklerinden ... ...’ın ise 28.03.2018 tarihinde öldüğü , ...’in ölümü üzerine mirasçılarının davaya dahil edildiği, asıl dava tarihinde kayıt maliki ... ...’ın sağ olduğu, İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verildiği, kararın asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince başvuru kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi hükmü ortadan kaldırılıp asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddine, birleştirilen davanın kabulüne ilişkin yeniden karar verildiği anlaşılmıştır.

Kararın asıl dava yönünden davacı tarafça temyiz edilmediği, sadece asıl ve birleştirilen davada davalılar tarafından temyiz edildiği anlaşılmakla birleştirilen dava yönünden davalıların temyiz itirazlarına yönelik yapılan incelemede;

Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekalet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.

Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem, dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK7de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumlulu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince, birleştirilen dava yönünden Mahkemece usulüne uygun bir ön inceleme duruşması yapılmadığı gibi, davacı ...’nin tanık deliline dayandığı ve dava dilekçesinde tanık listesi sunduğu, davalılar da tanık deliline dayandığı halde Mahkemece bildirilen davacı tanıkları dinlenilmediği gibi, davalılara da tanık deliline dayanmalarına rağmen tanık listesi ibraz etmeleri için usulüne uygun süre verilmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca, davalılar savunmalarında “taşınmazın kök mirasbırakanları ...’in zilyetliğinde ve tapuya kayıtlı olmayan, gecekondu vasfında olduğunu, 1997 yılında Gaziosmanpaşa Belediyesine taşınmazın rayiç değeri ödenerek tapuya tescil imkanı tanındığını, ... ‘in tüm kardeşlerini toplayarak bu bedeli hep birlikte ödemeyi teklif ettiğini, ancak ... ve ...’in bunu kabul etmediğini, tüm borçlanma ve taahhüt işlemlerinin yapılması için ...’i vekil tayin ettiklerini, tapu tescili için gereken tüm borçların ... tarafından ödendiğini bu nedenle taşınmazın malikinin de ... kabul edildiğini “ beyan ederek, buna ilişkin olarak da ... tarafından belediyeye yapılan ödeme dekont fotokopilerini dosyaya sunmuş olmasına rağmen, Mahkemece davalıların savunmalarında bildirdiği ve delil olarak dayandığı bu belgeler toplanmamıştır.

Hâl böyle olunca, davalılara tanık listesi sunması için usulüne uygun süre verilmesi, tanık bildirilmesi halinde dinlenilmesi, davacının da bildirdiği tanıkların dinlenilmesi, taraflarca süresinde bildirilen diğer delillerin toplanması ve yukarıdaki ilkeler doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir.

Kabule göre de, 1395 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ifrazen taksim işlemine tabi tutularak yeni parsel numaralarını aldığı ve eski kaydın pasif olduğu anlaşılmakla kaydı kapatılan parsel numarası üzerinden infazda tereddüt oluşturacak şekilde tapu iptali ve tescile karar verilmesi de doğru görülmemiştir.

Asıl ve birleştirilen davada davalılar vekilinin değinilen yönler itibariyle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.11.2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.