Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3714 E. 2022/835 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi kararının değer itibariyle temyiz edilebilir olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na 7251 sayılı Kanun ile eklenen Ek 6. madde gereğince, kadastro öncesi nedene dayalı davalarda verilen kararlara karşı miktar ve değere bakılmaksızın temyiz yoluna başvurulabileceği, bu hükmün Anayasa'nın 36. maddesi ve AİHS'nin 6. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı ile uyumlu olduğu, bu nedenle de davalı ... yönünden pasif husumet yokluğundan reddine karar verildiğine göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz olduğundan istinaf hüküm fıkrasının düzeltilerek onanması gerektiği gözetilerek, çoğunluğun görüşüne aykırı olarak, hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : HENDEK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL, ECRİMİSİL

Taraflar arasındaki tapu iptal tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin kararın, davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden davanın reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde, çekişmeli 103 ada 12 parsel sayılı, 3500 m2 ve 103 ada 88 parsel sayılı 775 m2 miktarlı taşınmazların vekil edeninin miras bırakanı ...'tan intikal ettiğini, hatalı olarak davalı ... adına tespit ve tescil edildiğini, daha sonra taşınmazların muvazaalı olarak diğer davalı ...’a devredildiğini açıklayarak, tapu kaydının iptali ile miras hissesi oranında vekil edeni adına tesciline, olmadığı takdirde nizalı hissenin rayiç değerinin şimdilik 1000 TL nin davalılardan tahsiline, miras hissesine düşen ecrimisilin hesaplanarak yine davalılardan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde, çekişmeli taşınmazların muris ......tan intikal etmediğini, 3. şahıslardan satın alındığını, diğer davalı ...’a da borç nedeniyle taşınmazların devredildiğini belirterek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 21/02/2018 tarihli ve 2017/234 E., 2018/80 K. sayılı kararıyla; çekişmeli taşınmazların halen davalı ... ve ailesince kullanıldığı, buna göre davalılar arasındaki devrin muvazaalı ve mal kaçırma amaçlı olduğu gerekçesiyle, davalı ... yönünden açılan davanın pasif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle reddine, davalı ... yönünden açılan davanın kabulü ile, Sakarya İli, Hendek İlçesi, Kurtköy Mahallesi, 103 ada 12 parsel ve 103 ada 88 parsel sayılı taşınmazların davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile davacının murisi ...'tan intikal edecek veraset ilamındaki payı oranında adına tesciline, davacının ecrimisil talebinin kabulü ile 10.185 TL alacağın davalı ...'tan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde, davanın hangi talebe dayalı olduğunun belli olmadığını, uyuşmazlık konusunun tespit edilmesi gerektiğini, davacının davayı kadastro tespitine itiraza mı yoksa muvazaaya mı dayandırdığının anlaşılamadığını, davanın kadastro tespitine itiraz davası olarak değerlendirilmesi halinde 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacının muvazaaya dayanması halinde yine kadastro tespiti üzerinden 10 yıllık zaman geçtiğinden kadastro öncesi sebeplere dayanarak dava açılamayacağını, taşınmazın 1990-1991 yılları arasında tespit gördüğünden 10 yıllık süreden sonra kadastro öncesi sebeplere dayanılmasının mümkün olmadığını, vekil edeninin mirasçı olmadığını, muvazaanın kanıtlanamadığını bildirerek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 07/03/2019 tarihli ve 2018/1243 E., 2019/333 K. sayılı kararıyla;

Somut olayda, davacı taşınmazların kadastro öncesinde murisine ait olduğu iddiasına dayandığına göre, tespit tutanaklarının kesinleştiği 19/11/1992 tarihi ile dava tarihi olan 07/04/2016 tarihi arasında 10 yıldan fazla zaman geçtiğini, keza taşınmazların davalı ... tarafından diğer davalı ...'e de 18/02/2003 tarihinde satış yolu ile devredildiğini, bu durumda tutanağın kesinleştiği 19/11/1992 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeniyle tespit öncesi nedene dayalı iptal tescil istemli davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığını, davanın ileri sürülüş şekline göre, davacının miras payına hasren dava açma hakkının murisin ölüm tarihi itibariyle mümkün hale geldiği düşünüldüğü takdirde ise, yine murisin ölüm tarihi itibariyle süresinde tespit öncesi nedene dayalı dava açma imkanı olan davacının iddialarının dinlenmesinin mümkün bulunmadığını, davacının dava tarihi itibarıyla ecrimisil talebi yönünden aktif husumet ehliyetinin olmadığı hususu nazara alınmaksızın ecrimisil talebinin de kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığını, davacı vekilinin süresinde olmayan istinaf dilekçesinin HMK'nın 346/1. maddesi gereğince reddine, davalı ... vekilinin istinaf talebinin kabulü ile, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, davalı ... yönünden açılan davanın pasif husumet ehliyeti bulunmaması nedeniyle reddine, davacının davalı ... aleyhine açtığı tapu iptali ve tescil davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine, ecrimisil talebinin aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde, dava konusu olayda hakdüşürücü süre ve zamanaşımının uygulanmayacağını, mirasçılar arasında görülen davalarda hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını, muvazaalı işlemlerde kötü niyet söz konusu olduğundan hakdüşürücü sürenin uygulanmayacağını, davalı ... yönünden aktif husumetin bulunduğunu, ... yönünden pasif husumetten reddedildiğinden hükmedilecek vekalet ücretinin maktu olması gerektiğini, yerel mahkeme tarafından yargılama harçlarının yanlış hesaplandığını, vekalet ücretinin de yerel ve istinaf mahkemesi tarafından yanlış hesaplandığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3.Gerekçe

3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptal tescil olmadığı takdirde alacak ve ecrimisil talebine ilişkindir.

3.2.İlgili Hukuk

3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesi “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” hükmünü içermektedir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1 Hemen belirtmek gerekir ki, her ne kadar dava değeri davacının hissesi yönünden 32.642,99 TL olarak belirlenmiş ve bu değer üzerinden yargılama yapılarak hüküm verilmiş ise de, Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

3.3.2.Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile ‘’Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyi kanun yoluna başvurulabilir.’’ hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.3.Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmıştır.

3.3.4.Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak davalı ... yönünden pasif husumet yokluğundan reddine karar verildiğine göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz ise de bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirmediğinden istinaf hüküm fıkrasının 8. bendinin 1. satırındaki “19.007,18” ifadesinin çıkarılarak 2019 yılı AAÜT gereğince “2.725,00" ifadesinin eklenmesi ve düzeltilerek onanması gerekmiştir.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile, temyiz itirazlarının (3.3.4.) numaralı bendinde açıklanan nedenlerle kabulü ile hüküm fıkrasının 8. bendinin 1. satırındaki “19.007,18” ifadesinin çıkarılarak 2019 yılı AAÜT gereğince maktu vekalet ücreti olan “2.725,00" ifadesinin eklenerek hükmün bu hali ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın yatırana iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin de İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 08/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil ve ecrimisil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020'dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 Sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Söz konusu ek 6.maddenin ecrimisil davaları bakımından uygulanması da mümkün değildir. Somut uyuşmazlıkta tapu iptal tescil isteğinin yanında ecrimisil isteği de bulunmakla bu açıdan HMK'nın 110. maddesinde tarifini bulan davaların yığılması söz konusu olup her dava yasa yolları bakımından ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Nitekim Dairenin uygulaması da bu yöndedir.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (32.642TL), istenen ecrimisil bedelinin ise bilirkişi raporuyla 10.154 TL olup karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58.800TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.