Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4633 E. 2022/4392 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan taşınmazın davacı adına tescili davasında, Hazine vekilinin yasal hasım sıfatıyla yargılama giderlerinden sorumlu olup olmadığı ve yerel mahkemenin Yargıtay’ın bozma ilamına uygun hüküm verip vermediği uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davaya konu taşınmaz bölümlerinin hangi nedenle tescil harici bırakıldığının belirlenmediği, taşınmazın niteliği, üzerindeki zilyetliğin şekli ve süresi hususlarında yeterli araştırma yapılmadığı, yasal ilan ve tebligatın yapılmaması nedeniyle taraf teşkilinin sağlanamadığı, ayrıca davalının yasal hasım sıfatı nedeniyle yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğu gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili, hudutlarını dava dilekçesinde belirttiği, kendisine ait taşınmazların devamında yer alan yaklaşık 20 dönüm taşınmaz bölümünün davacı tarafından 40-45 yıldır imar ihya edilerek kullanıldığını ileri sürerek, taşınmazın davacı adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Eğil Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/05/2014 tarihli ve 2012/74 E., 2014/97 K. sayılı kararıyla; davacının dava konusu ettiği taşınmazın tapulama harici bırakıldığı, şahit beyanlarına göre nizasız ve fasılasız, bilirkişi tespitlerine göre de 35-40 yıldır tarım arazisi olarak kullanıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 31/12/2013 havale tarihli fen bilirkişi raporunda "tarla" olarak gözüken 16076,72 m2 yerin ve "bağ" olarak gözüken 6654,75 m2 yerin davacı adına tesciline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Karar; Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 05/05/2015 tarihli ve 2014/19809 E- 2015/5395 K. sayılı kararıyla; “ ... Tapusuz taşınmazlar hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak açılan davalarda, TMK’nın 713/4 ve 5. fıkraları uyarınca dava konusunun yöntemince ilan edilmesi ve son ilan tarihinden itibaren üç aylık itiraz süresinin beklenmesinin zorunlu olduğu, öte yandan karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6360 sayılı Kanun'un hükümleri uyarınca, taşınmazın sınırları içinde bulunduğu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı davaya dahil edilerek husumetin yaygınlaştırılması” gerektiği gerekçesiyle sair yönler incelenmeksizin bozulmuştur.

3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Eğil Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/11/2019 tarihli ve 2019/34 E., 2019/105 K. sayılı kararıyla; davacının dava konusu ettiği taşınmazın tapulama harici bırakıldığı, şahit beyanlarına göre nizasız ve fasılasız, bilirkişi tespitlerine göre de 35-40 yıldır tarım arazisi olarak kullanıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 31/12/2013 havale tarihli fen bilirkişi raporunda "tarla" olarak gözüken 16076,72 m2 yerin ve "bağ" olarak gözüken 6654,75 m2 yerin davacı adına tesciline dair karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davalı Hazine vekili, iş bu dava yönünden gerekli zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin geçip geçmediği hususunun Mahkemece ayrıntılı ve usulüne uygun olarak nazara alınması, şayet süreler geçmiş ise davanın öncelikle bu nedenle reddi gerektiğini, dava konusu yerin özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olmadığını, davacının zilyetlik beyanlarını kabul etmediklerini, Mahkeme tarafından hava fotoğrafı incelemesi yapılmadığı gibi sırf tanık veya mahalli bilirkişilerin soyut olması muhtemel beyanlarına dayanılarak karar verildiğini savunarak, temyiz isteminde bulunmuştur.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, TMK’nın 713/1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir.

6.2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti başlıklı 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.”

İhya edilen taşınmaz mallar başlıklı 17.maddesinde “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımı başlıklı 713. maddesinin birinci fıkrasında “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. " düzenlemeleri yer almaktadır.

6.3. Değerlendirme

6.3.1. Mahkemece, her iki taşınmaz bölümü üzerinde de davacı lehine zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.

6.3.2.Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğar. Diğer taraftan yerel Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu müessese; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir (09.05.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK).

6.3.3.Somut olayda; bozma kararına uyulmakla bu çerçevede işlem yapılması gerekirken bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece, TMK'nın 713/4 maddesi gereğince tescil davalarında zorunlu yasal ilanlar yapılmış, 15/05/2019 tarihli duruşmada ise dava dilekçesi ve eklerinin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine tebliği edilmesine dair ara karar kurulmuş ise de, ilgili tebligatın yapılıp yapılmadığı dosya içeriğinden anlaşılmadığı gibi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığının gerekçeli karar başlığında da yer almadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davada taraf teşkilinin sağlandığından söz edilemez. Oysa ki, taraf teşkilinin sağlanması dava şartlarından olup, bu koşul yerine getirilmeden davanın esasına girilemez. Öte yandan Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama da hüküm vermek için yeterli bulunmamaktadır.

6.3.4.Şöyle ki davaya konu taşınmaz bölümlerinin hangi nedenle tescil harici bırakıldığı belirlenmemiş, dava konusu taşınmaz bölümlerinin niteliği, üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine ilişkin olarak yeterli değerlendirme içermeyen ziraat bilirkişi raporuna itibar edilmiş, yine söz konusu hususların tespiti amacıyla, dava konusu taşınmazın dava tarihinden 15-20-25 yıl öncesi dönemlere ilişkin olarak getirtilen en az 3 adet stereoskopik hava fotoğrafı üzerinde jeodezi-fotogrametri bilirkişisi eliyle inceleme yapılmamış, taşınmazın geçmişte ne durumda bulunduğu, ilk olarak ne zaman, nasıl, kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı hususlarında mahalli bilirkişilerden maddi olaylara dayalı ayrıntılı beyan alınmamıştır. Bu şekilde eksik bir araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verilemez.

6.3.5.Hal böyle olunca; doğru sonuca varılabilmesi için Mahkemece öncelikle, davacıya, davasını 6360 sayılı Yasa hükümleri uyarınca ilgili kamu tüzel kişileri olarak yasal hasım konumunda bulunan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığına yöneltmek suretiyle taraf teşkilini sağlaması için süre ve imkan tanınmalı, bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması halinde anılan belediyeden savunma ve delilleri sorulmalı, bildirdiği takdirde delilleri toplanmalı; Harita Genel Müdürlüğü web sitesinin harita sorgulama sayfasına girilerek, taşınmaz bölümlerinin bulunduğu köyü/mahalleyi kapsayacak şekilde hangi yıllara ait hava fotoğrafı bulunduğu araştırılıp belirlenmek ve (denetimin sağlanması bakımından) ilgili sayfanın çıktısı dosya arasına alınmak suretiyle, buradan elde edilen verilere göre dava tarihinden 15-20-25 yıl öncesine ilişkin farklı dönemlerde çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının en az üç tanesi tarihleri açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Müdürlüğünden, bu fotoğraflardan yararlanılarak üretilmiş memleket haritaları ile en eski ve yeni tarihli uydu fotoğrafları ise ilgili kurumlardan getirtilmeli, çekişmeli taşınmaz bölümüne komşu tüm parsellerin tespit tutanakları ve varsa dayanakları, hükmen ya da ihdasen oluşan tapu kayıtları bulunmakta ise oluşumlarına ilişkin ilam, belge ve haritalar, davalı olanların dava dosyaları getirtilmeli, dosya bu şekilde keşfe hazır hale getirildikten sonra da mahallinde, yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, komşu köylerde ikamet edip davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek üç kişilik yerel bilirkişi kurulu ve taraf tanıkları ile bir jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi, bir fen bilirkişisi ve üç kişilik ziraat mühendisi bilirkişi kurulunun katılımıyla yeniden keşif yapılmalıdır.

6.3.6.Yapılacak keşifte, dinlenilecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından, taşınmaz bölümlerinin geçmişte ne durumda bulunduğu, ilk olarak ne zaman ve nasıl kullanılmaya başlandığı, kime ait olduğu, kimden nasıl intikal ettiği, taşınmaz bölümlerinin imar-ihyaya konu edilip edilmediği, imar-ihyaya konu edilmiş ise ihyanın ne zaman başlayıp bitirildiği etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarının çelişmesi halinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişki giderilmeye çalışılmalı;

6.3.7. Ziraat mühendisi bilirkişi kurulundan çekişmeli taşınmaz bölümlerinin eğimi, niteliği, toprak yapısı, bitki örtüsü, zirai durumu, imar-ihyaya konu olup olmadığı, olmuş ise imar-ihyaya konu olmaya başladığı ve imar-ihyanın tamamlandığı tarihi bildirir, kullanım durumunu kesin olarak belirleyen bilimsel verilere dayalı ve taşınmaz bölümlerinin her yönünden çekilmiş renkli fotoğraflarını içerir, somut verilere ve bilimsel esaslara dayanan, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı;

6.3.8. Jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişiden, çekişmeli taşınmaz bölümünün kadastro paftasındaki konumunun bilgisayar programı aracılığıyla hava fotoğraflarına aktarılması suretiyle, hava fotoğraflarının ait oldukları yıllara göre taşınmaz bölümlerinin niteliğini, imar-ihyaya konu olup olmadığını, olmuş ise imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığını ve imar-ihyanın hangi tarihte tamamlandığını, taşınmazın ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığını ve zilyetliğin hangi tasarruflarla sürdürüldüğünü belirten rapor düzenlemesi istenilmeli;

6.3.9. Fen bilirkişisinden, keşfi takibe ve denetlemeye imkan verir krokili rapor aldırılmalı;

6.3.10. Tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli ve bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.

6.3.11. Kabule göre de dava, kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan taşınmazın tescili isteğine ilişkin olup, bu tür davalarda TMK'nın 713. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre Hazine ve ilgisi bakımından diğer kamu tüzel kişileri yasal hasım konumundadırlar. Dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın harcın davacıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken hüküm fıkrasının 2. bendinde Harçlar Kanunu'nun 13/J maddesi gereğince Hazine harçtan muaf olduğundan ve diğer davalının yasal hasım olması nedeniyle harç alınmasına yer olmadığına, karar kesinleştiğinde peşin yatırılan harcın davacı tarafa iadesine karar verilmiş olması ve 4.bendinde davalılar aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 01/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu'nun 713/1, Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davalıdan alınmasına, harcın da davacıya iadesine karar verilmiştir.

Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık temyize getirmemekle birlikte re'sen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan haraketle davacı tarafından peşin yatırılanharcın iadesinin mümkün olup oladığı, somut olay özelinde taraflarca temyize getirilmemesine rağmen yargılama giderleri bakımından hükmün doğru olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu'nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle re'sen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün re'sen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasa'nın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça "Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir." demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 1. maddesi ise "Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır." demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 36. Maddesi ise "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir Mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan "yargı önünde eşitlik ilkesi"nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaynedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. Cilt 5339. Sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediyeler ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olmasıyla davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacakmıdır? alınacaksa kimden alınmalıdır? yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şekilde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınamayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal-tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal-tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesi ile karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerine bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının "yasal hasım" olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise "yasal hasım" ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır yine bilindiği üzere, bazen gerçekler hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böylede olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular davacının davasının kabulü halinde davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça "yargı önünde eşitlik" ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK 713/3. madde de davalının kim olacağının belirtilmesi nedeniyle de davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular "tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler" tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer Mahkeme davacının taşınmazı haketmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir hem davayı kabul edip hem de yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın İlk Derece Mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı Hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar verilmelidir. Zira davalı Hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların yargılama giderlerini temyiz konusu yapmamış olduğunu da nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyelerin ise harçlardan muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davalıdan alınması gerektiği yönündeki hüküm doğru olduğundan bu hususların da bozma sebebi yapılması yönündeki sayın çoğunluk (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) görüşüne katılmıyorum.