"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : GİRESUN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın, davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içerisinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ... ve müşterekleri vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu 122 ada 2 parsel sayılı taşınmazın, tarafların kök murisi olan ...’den geldiğini ve ... terekesinin taksim edilmediğini ancak kadastro tespiti sırasında taşınmazın ... mirasçılarından ...’nin eşi olan ... adına tespit ve tescil edildiğini, oysaki dava konusu taşınmazın Şükriye ile bir ilgisinin bulunmadığını, daha önce taraflar arasında görülmüş olan Mahkemenin 2012/293 Esas sayılı dosyasında verilen kararın da eldeki dava açısından emsal teşkil ettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının, ...’den gelen miras payları oranında iptali ile müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların murisi olan ...’in, müvekkilinin kardeşi olduğunu, ... müşterek muris ...’den önce 1946 yılında vefat edince, ...’in yetim kalan çocuklarının mağduriyetini gidermek için ... tarafından 1947 yılında mallarının bir kısmının onlara verildiğini ancak yetimlere bırakılan malların, yetimlerin murisi İdris tarafından 1955 yılında harici senetle 3. kişilere satıldığını, dolayısıyla davacı tarafın kök muris ...’den gelen hakkının bulunmadığını, eldeki davanın davacı tarafça kötü niyetli olarak açıldığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
2. Davalı ... tarafından davaya cevap verilmemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Giresun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/07/2018 tarihli ve 2016/392 Esas, 2018/549 Karar sayılı kararıyla; tüm dosya kapsamı ve mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 122 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tarafların kök murisi ...’den geldiği ve murisin terekesinin yöntemince taksim edilmediği, davalı tarafça dayanılan 1955 tarihli senet ve tapu kaydının dava konusu taşınmaza uyduğunun kanıtlanamadığı, dava konusu taşınmazda davacıların da hakkının bulunduğu gerekçesiyle; davanın kabulüne, dava konusu 122 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının, tarafların kök murisi ...'a ait Keşap Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/483 Esas, 2009/482 Karar sayılı veraset ilamındaki hisseleri oranında iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, süresi içerisinde davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermek için yeterli bulunmadığını, Mahkemenin 2012/293 Esas sayılı dosyasında görülen dava ile eldeki davanın birleştirilerek görülmesine ilişkin taleplerinin kabul edilmediğini, eldeki davada verilen kararın gerekçesinin de yeterli olmadığını, davacıların kök muris ...’den gelen haklarını 1947 yılında aldıklarını çünkü ...’in sağlığında mallarını paylaştırdığını, hatta davacıların murisi ...’e verilen yerin daha değerli, imarlı ve tapulu olduğunu, davacı tarafın davasında haksız olduğunu, kaldı ki halihazırda murisin çok az taşınmazı bulunduğunu ileri sürerek, istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 28/02/2020 tarihli ve 2020/65 Esas, 2020/369 Karar sayılı kararıyla; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, Mahkemece mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların beyanlarına göre, dava konusu taşınmazın kök muris ...'dan kaldığının belirlenmesine, davalı tarafça, davacı tarafa bırakılan yerin davacıların dedesi olan İdris tarafından Abdurrahman Özüdoğru'ya satıldığı ileri sürülmüş ise de, yerel bilirkişi ... ...'ın beyanına göre, satış senedine konu taşınmazın dava konusu taşınmaz olmadığının anlaşılması ile özellikle taraflar arasında görülen Giresun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/11/2015 tarih, 2012/293 Esas, 2015/828 Karar sayılı kararında kök muris ... terekesine ait taşınmazların taksim edilmediğinin belirlenmesine ve söz konusu kararın Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 20/12/2018 tarihli ve 2016/1093 Esas, 2018/8036 Karar sayılı kararıyla onanmasına karar verilmiş olması nedeni ile davalı tarafın bu güçlü delilin aksini ispatlayacak aynı kuvvette başkaca bir delil sunamamasına göre, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle; davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; kararın (IV/2) numaralı paragrafında açıklanan istinaf sebeplerini tekrarla, davacıların ...’den gelen hakkını aldığını, açılan davanın kötü niyetli olduğunu, davacı tanıklarından Hatun Demir’in yalancı tanıklık yaptığını ve bu beyana dayanılarak taşınmaza binbir emekle yapılan eve davacıların da ortak olacağını, Hatun hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını, buna ilişkin belgeleri temyiz dilekçesine eklediklerini beyan ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Kadastro sonucunda Giresun ili, Keşap ilçesi, Saraycık Mahallesi çalışma alanında bulunan 122 ada 2 parsel sayılı 3.675,37 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, satın alma ve kazandırcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... adına tespit ve tescil edilmiştir.
Dava; kadastro tespit öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."
3.2.2. 6100 sayılı HMK’nın 190/1. maddesi; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi; “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.2.4. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15. maddesi; “Tapuda kayıtlı taşınmaz malların malikleri veya bunların mirasçıları arasında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların ise ondördüncü madde gereğince belirlenen zilyetleri arasında taksim edildikleri belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanları ile sabit olduğu takdirde bu mallar taksim gereğince zilyetleri adına tespit olunur.
Taşınmaz mal tapuda kayıtlı olsun veya olmasın, onun ayrılması mümkün bir kısmının veya belirli bir payının, bu Kanunda zilyet lehine kabul edilen sebeplerle iktisabı caizdir.
İştirak halinde mülkiyet hükümlerinin söz konusu olduğu hallerde, iştirakçilerinden biri veya birkaçının belirli bir taşınmaz maldaki hissesinin diğer iştirakçilere devir ve temliki; tapulu taşınmaz mallarda yazılı, tapusuzlarda ise her türlü delille ispat edilebilir.
Kadastrodan önce hissedarlar veya mirasçılar arasında ayırma veya birleştirme suretiyle taksime konu edilmiş ve sınırları doğal veya yapay işaret ya da tesislerle belirlenmiş taşınmaz malların, imar plânı bulunmayan yerlerde zeminde fiilen oluşmuş sınırlarına göre tespiti yapılır.” hükümlerini içermektedir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, (IV/3) numaralı paragrafta yer verilen Bölge Adliye Mahkemesinin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve Yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 3.320,42 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı taraftan alınmasına, 06/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuya karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020'dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “miktar veya değeri bir milyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından Ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun Ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (64.810 TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070 TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.