Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4929 E. 2022/5477 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sonucu davalı adına tescil edilen taşınmazların mera/yaylak vasfında olduğu iddiasıyla açılan tapu iptal ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz incelemesine konu olup olamayacağı noktasında yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi kararının verildiği tarihte yürürlükte olan mevzuata göre, taşınmazın değerinin temyiz sınırının altında kalması nedeniyle kararın kesin olduğu, bu nedenle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun ek 6. maddesinin geriye yürümeyeceği ve kesinleşmiş kararlara uygulanmasının mümkün olmadığı gözetilerek temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : PINARBAŞI(KAYSERİ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli açılan davanın yapılan yargılaması sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf talebi üzerine, Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince davacının istinaf başvurusunun kabulü ile Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın esasıyla ilgili olarak yeniden davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilerek, dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Kadastro sonucunda, Pınarbaşı ilçesi, Tersakan Mahallesi çalışma alanında bulunan 101 ada 204 ve 102 ada 61 parsel sayılı taşınmazlar, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit edilmiş, askı ilan süresi içerisinde tutanağa itiraz edilmediğinden tespit kesinleştirilmiştir. Davacı ..., çekişmeli taşınmazların kamu orta malı olan mera ve yaylak niteliğindeki yerlerden olduğu iddiasıyla tapu kayıtların iptali ve taşınmazların mera olarak sınırlandırılması talebiyle dava açmıştır.

II. CEVAP

Davalı ... hak düşürücü sürenin dolduğunu, eldeki davada aktif husumet ehliyetinin çekişmeli taşınmazların sınırları içerisinde bulunduğu belediyelere ait olduğunu, davacı ... yönünden husumet ehliyetinin bulunmadığını, öte yandan davalı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 03/10/2019 tarihli, 2018/41 Esas, 2019/137 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazların davalı ... ve üst soyu tarafından ağıl olarak kullanılan yerlerden olduğu belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesi kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacı ... vekili istinaf dilekçesinde, dava konusu taşınmazların Mera Komisyon kararı ile tahsisli mera olarak belirlendiği, taşınmazların mera vasfında olduklarının dosya kapsamına yansıyan deliller ile sabit hale geldiği, taşınmaz üzerinde davalının zilyetliğinin bulunmadığını belirterek, kararın kaldırılması suretiyle davanın kabulünü talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 25/06/2020 tarihli, 2020/278 Esas, 2020/303 Karar sayılı kararıyla; çekişmeli taşınmazların umuma ait yaylak ve mera vasfında olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın esasıyla ilgili olarak yeniden karar verilerek davanın kabulü ile çekişmeli 101 ada 204 ve 102 ada 61 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptaline, 101 ada 204 parselin yaylak, 102 ada 61 parselin ise mera vasfıyla özel siciline kaydına karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesi kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2. Temyiz Nedenleri

Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde, hak düşürücü sürenin dolduğunu, eldeki davada aktif husumet ehliyetinin çekişmeli taşınmazların sınırları içerisinde bulunduğu belediyelere ait olduğunu, davacı ... yönünden husumet ehliyetinin bulunmadığını, taşınmaz üzerinde yer alan ve ağıl olarak kullanılan yapıların gerek hava fotoğrafları, gerekse cevap dilekçesi ekinde sundukları askeri harita göz önüne alındığında 1932 yılından önce yapıldığının sabit olduğunu, o tarihten bu yana ağılların eklemeli biçimde davalı ... bayileri tarafından kullanıldığını, davalı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğunu, bu hususta vergi kayıtlarının da bulunduğunu; ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından isabetsiz biçimde Yerel Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının kaldırılması suretiyle davanın kabulüne hükmedildiğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro tespiti sonucunda davalı adına tescil edilen çekişmeli taşınmazlar hakkında, mera ve yaylak iddiasıyla açılan tapu iptali ve mahsus sicile tescil isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. TMK’nın 713/1 maddesinde, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, " Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. " hükmü mevcuttur.

3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16.maddesi, “Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:

B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır. Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler. Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir. " denilmek suretiyle mera, yaylak ve kışlakların özel mülkiyete konu edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

3.2.4. Mera, yaylak ve kışlaklar bir veya birden fazla köy veya kasaba halkının bağımsız olarak veya birlikte kullanmak üzere, yetkili makam tarafından tahsis edilmiş olan veya böyle bir tahsis bulunmamasına karşın kadimden beri (öncesi belli olmayan bir zamandan beri), ilgili köy veya kasabalar tarafından mera olarak kullanılagelen ve hak sahiplerinin mevcut intifa hakları dışında üzerinde fiili ve hukuki tasarruflarda bulunamadıkları arazi parçasıdır. Bir yerin mera, yaylak ve kışlak sayılabilmesi için bu amaçla bir köy veya kasabaya tahsis edilmesi, tahsis bulunmadığı takdirde, kadimden beri o yerin kullanıla gelmiş olması gerekir. Bir yere hukuken bu vasfı verebilmek için bu iki unsurdan birinin bulunması gerekir (Cin, H.:Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar, 2. Bası, Ankara 1980, s. 37 vd.).Mera, yaylak ve kışlak olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri kullanılagelen yerler alınıp satılamaz, üzerine bina yapılamaz, ağaç dikilerek koru, bağ ve bahçe tesis edilemez. Meraların sınırlarının daraltılıp genişletilmesi ve zamanaşımı ile özel mülkiyete geçirilmesi mümkün değildir. Bu yerlerin vasfı değiştirilemez ve ziraat arazisi hâline getirilemez.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, (IV/3.) numaralı bentte yer verilen Bölge Adliye Mahkemesinin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, çekişmeli taşınmazların umumun menfaatine tahsis edilmiş yerlerden olduğu, bu nitelikte bir yerin zilyetlikle kazanılmasının da hukuken mümkün olmadığının anlaşılmasına göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI.SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; dosya içeriği ve kararın dayandığı gerektirici nedenlere göre delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 08/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (559TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.