Logo

1. Hukuk Dairesi2021/7424 E. 2022/1648 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından inançlı işlem ve bağıştan rücu hukuki nedenlerine dayalı olarak tapu iptali ve tescil istenmesine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının inançlı işlem iddiasını ispatlayamaması ve yüklemeli bağışlamadan rücu iddiasını destekleyecek delil sunamaması, ayrıca ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesi kararlarının usul ve yasaya uygun olması gözetilerek, temyiz isteminin reddine ve bölge adliye mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Aksaray 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 01/03/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ...... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, dava konusu 11 ve 13 parsel sayılı taşınmazların miras yoluyla intikal ettiğini, kardeşleri ile birlikte kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmak suretiyle bu taşınmazları değerlendirmek istediklerini, ancak dava dışı kardeşi ...'in anlaşma yanlısı olmadığını, bu nedenle ortaklığın satış suretiyle giderilmesini kararlaştırdıklarını, bunun için de taşınmazların tapusunun tek kişi üzerinde birleştirilmesi ve bu kişinin ihaleye girip dava dışı ...'in payını satın alması, yapılacak masrafların eşit olarak paylaşılması, daha sonra kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile arsanın müteahhide verilmesi, payını bağış yoluyla devreden paydaşların müteahhit tarafından verilecek dairelerde eşit hak sahibi olması konusunda anlaştıklarını, anlaşma doğrultusunda kendisinin ve ... dışındaki diğer kardeşlerinin paylarını 23/12/2013 tarihinde bağış suretiyle kardeşleri olan davalı ...'e devrettiklerini, taşınmaz üzerinde bulunan uzun yıllar konut olarak kullandığı evde bedelsiz olarak oturmaya devam edebileceğinin de taahhüt edildiğini, dava konusu taşınmazlardaki paylarını inançlı işlem gereği yüklemeli olarak davalıya bağışladığını, ancak davalı ... ile aralarında başka bir miras meselesi yüzünden tartışma yaşandığını, davalının hakaret ve tehdit ettiğini, buna ilişkin kamu davası açıldığını, davalının aralarındaki sözleşmeyi tanımadığını ve uygulamayacağını söylediğini, inançlı işleme ve yüklemeli bağışa aykırı olarak aleyhine icra takibi başlattığını, davalının bağışlama sözleşmesindeki yükümlülüklere uymadığını, hakaret ve tehdit ederek ağır bir suç işlemesi nedeniyle bağışlamayı geri almak zarureti bulunduğunu ileri sürerek, öncelikle inançlı işlem gereğince; aksi takdirde, bağışlama işleminin iptali ile dava konusu taşınmazlardaki davalıya devredilen payların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, davacının inançlı işleme ilişkin beyanlarının gerçek dışı ve kötüniyetli olduğunu, bu iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, dava dışı kardeşleri ... dışındaki paydaşların paylarını bedeli karşılığında satın aldığını, ancak sorun çıkaran kardeş ...'in şufa hakkı kullanabileceği için buna engel olabilmek amacıyla taşınmazların bağış suretiyle devredildiğini, bu fikri de davacının araştırdığını beyan ederek verdiğini, satış bedeli olan 50.000,00 TL'nin diğer paydaşlar gibi davacıya da ödendiğini, bağıştan rücu şartlarının da gerçekleşmediğini, yüklemeli bir bağış bulunmadığı gibi esasen bir bağışın da söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 26/12/2019 tarihli ve 2019/29 E., 2019/342 K. sayılı kararıyla; tarafların gerçekte satış işlemi yaptığı ancak temlikin tapuda bağış gösterildiği, bağıştan rücu koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.Kaldırma Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin 07/09/2020 tarihli ve 2020/379 E., 2020/422 K. sayılı kararıyla; yalnızca bağıştan rücu hukuksal nedeni yönünden değerlendirme yapıldığı, inançlı temlik iddiası bakımından da değerlendirme yapılarak ve davacının açıkça yemin deliline dayandığı gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

3. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar

İlk Derece Mahkemesinin 04/02/2021 tarihli ve 2020/269 E. 2021/22 K. sayılı kararıyla; istinaf kararı doğrultusunda davacı vekiline yemin teklif edip etmeyeceği hususunda beyanda bulunması için süre verildiği, davacı vekilinin davalıya yemin teklif etmeyeceklerini, yemin deliline dayanmadıklarını beyan ettiği, tarafların gerçekte satış işlemi yaptığı ancak temlikin tapuda bağış gösterildiği, davacının iddia ettiği gibi ivazsız bağış ve bağıştan rücunun söz konusu olmadığı, bağıştan rücu koşullarının oluşmadığı, gerçek gayenin satış olduğu, inançlı işlem konusunda yazılı sözleşme, delil başlangıcı, tanık beyanı bulunmadığı, davacı ve davalı arasında inançlı işlem bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

4. Kaldırma Kararı Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararına Karşı İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

5. İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/1501 E sayılı davada, davalının işlediği fiilden dolayı ceza aldığını, bağışlamayı geri almak için haklı bir neden oluşturduğunu, bağışlamanın yüklemeli ve arada inançlı işlem olduğunu, davanın ispatlandığını, hem bağışlamanın yüklemelerine uymayan ve hem de bağışlamanın geri alınmasını gerektirecek suç işleyen davalının ispatlayamadığı muvazaa iddiasının hükme esas alınmasının hukuken mümkün olmadığını, inanç sözleşmesi bakımından taraflar arasında görülen davalar dikkate alındığında yazılı delil başlangıcı niteliğinin sağlandığını, Mahkemenin hukuki nitelendirme ve delillerin takdirinde hatalı davrandığını, dava konusu taşınmazlara ilişkin bir satımın söz konusu olmadığını, hiç kimsenin kendi muvazaa iddiasına da dayanamayacağını, davalı ya da eşi tarafından gerek bankadan gerek elden herhangi bir ödeme yapılmadığını, tanıkların inançlı işlemi açıkça anlattığını, satış bedelinin rayice uygun olduğu kanaatine varılmasının da; dosyada bulunan bilirkişi raporu ve tapudaki resmi sözleşme gereğince doğru olmadığını, Mahkemece, maddi gerçeğin aksine, gösterilen deliller ve davacı tanık beyanları değerlendirilmeden, yalnızca davalı tarafın gerçek dışı ve somut olaya uygun olmayan beyanlarına göre karar verildiğini bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

6. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 24/05/2021 tarihli ve 2021/614 E. 2021/694 K. sayılı kararıyla; 5/2/1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında öngörülen şekilde iddianın yazılı delil veya delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmediği, bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada ise davacının TBK'nın 295. maddesine yer alan nedenlere dayanmadığı gibi bu yönde delil de öne sürmediği, İlk Derece Mahkemesinin inançlı temlik ve bağıştan rücu iddiasının ispatlanamaması nedeni ile davanın reddine dair kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; taraflarla ilgili tüm dosyaların mahkemelerden istenilerek, dayanılan vakıalarla karşılaştırma yapılması halinde maddi gerçeğin ortaya çıkacağını, bu dosyalar celbedilmeden yargılamanın sonlandırılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2018/1501 E. sayılı davada, davalının işlediği fiilden dolayı ceza aldığını, yüklemeli bağışlamayı geri almak için haklı bir neden oluşturduğunu, bağışlamanın yüklemeli yapıldığını ve arada inançlı işlem olduğunu, davanın ispatlandığını bildirerek ve önceki beyanları tekrarla kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, inançlı işlem ve bağıştan rücu hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 97. m.) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar ya da şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.

Bilindiği üzere; uygulamada mesele, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.

Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun'un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.

Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK'nın 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK'nın 19. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.

İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü, gerek işleyişi açısından, genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.

Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.

İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

3.2.2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun;

285/1. maddesinde ''Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.''

290/1 inci maddesinde ''Bağışlama, bir koşula bağlanarak yapılabilir.'',

291/1 ve 2 de, ''Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir.

Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.'',

295. maddesinde, ''Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:

1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.

2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan

yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.

3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine

getirmemişse.'', hükümlerine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, özellikle davacının dayandığı hukuki sebeplerden inançlı işlem iddiasını ispat edemediği, yüklemeli bağışlamadan rücu iddiası bakımından ise bağışlamanın yüklemeli olduğunu ispat edemediği gözetilerek, kararın (IV./3.) no.lu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının; kararın (IV./6.) no.lu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı 21,40 TL bakiye onama harcının davacıdan alınmasına, 01/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.