"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TESCİL
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, İlk Derece Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin karar, süresi içinde davalı ... davalı ... Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde; dava konusu tescil harici bırakılan 53.000 metrekarelik taşınmazı 20 yılı aşkın süredir zilyet ettiğini, sınırları keşfen belirlenecek tapulama harici taşınmazın davacı adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ... vekili davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlkderece Mahkemesinin 17/07/2014 tarihli 2011/204 E., 2014/306 K. sayılı kararıyla, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, keşif sırasında beyanları alınan mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ve alınan teknik bilirkişi raporları hüküm kurmaya elverişli denetime açık ve bilimsel olduğu kanaatine varılarak davacı adına TMK 713 maddesinde belirtilen şartların oluştuğu gerekçesiyle raporlarda belirtilen ve A, B, C, ve D harfleri ile gösterilen alanların davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... Belediyesi vekili ile davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz nedenleri
2.1. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde, hava fotoğrafı incelemesinin yetersiz olduğunu, mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında imar,-ihyanın başlangıç ve bitiş tarihleri yönünden ve zilyetliğin başlangıç tarihine ilişkin olarak olaylara dayandırılarak bilgi verilmediğini öne sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı ... Belediyesi vekili temyiz dilekçesinde, dava konusu taşınmazın 16/02/2007 tarihinde 1/25000 ölçekli nazım imar planı kapsamına alındığını, belediye sınırları içerisinde imar-ihya ile gayrimenkul iktisabının mümkün olmayacağını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Yargıtay Bozma İlamı
16. Hukuk Dairesinin 30/09/2015 tarihli 2014/21861 E., 2015/10899 K sayılı bozma ilamında, Taşınmazın dava tarihinden geriye doğru 15-20-25 yıl öncesine ait stereoskopik hava fotoğrafları Harita Genel Komutanlığından tarihleri açıkça yazılmak suretiyle istenilerek dosyaya konulması, bundan sonra 3 kişilik ziraat mühendisi bilirkişi kurulu ile jeodezi ve fotogrametri mühendisinden oluşacak bilirkişi heyetleri aracılığıyla yapılacak keşifte, belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle inceleme yaptırılması, temin edilebilen en eski tarihli uydu fotoğrafları değerlendirilmesi, çekişmeli taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğinin, imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılması, tanık ve yerel bilirkişi ifadelerinin de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmesi, taşınmazın kadastro paftasındaki konumu bilgisayar programı aracılığıyla ölçekleri eşitlenmek suretiyle uydu ve hava fotoğraflarına aktarılması, 3 kişilik ziraatçi bilirkişi kurulu vasıtasıyla taşınmazın öncesi ve zirai faaliyete konu olup olmadığı, hangi tarihte imar-ihyaya başlandığı, tamamlandığı, zilyetliğin kimden kime ne zaman geçtiği ve hangi tasarruflar ile sürdürüldüğü, kullanım sınırlarının oluşup oluşmadığı hususları ve de komşu parseller ile dava konusu taşınmaz arasında nitelik farkı olup olmadığı özellikle belirlenmesi gereğine değinilmiştir.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Bala Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/01/2017 tarihli 2016/26 E., 2017/2 K. sayılı kararıyla; davacının, 27/07/2016 tarihli Jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişisi raporu krokisinde "C ve D " harfi ile gösterilen alanları, hamdan imar ve ihya etmek suretiyle ekip biçtiği, dava tarihi itibariyle 20 yılı aşkın süredir nizasız ve fasılasız zilyetliğini sürdürdüğü, TMK 713, 3402 sayılı yasanın 14 ve 17. maddesindeki belirtilen şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilerek 27/07/2016 havale tarihli rapor ve eki krokilerinde C harfi ile gösterilen 23.427,25 m² 'lik kısım, D harfi ile gösterilen 29.494,67 m²'lik alanın davacı 11524081338 T.C. kimlik numaralı ... adına tarla vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline, A harfi ile gösterilen 3.754,42 m² 'lik kısım, B harfi ile gösterilen 3.089,90 m² 'lik alanın Davalı ... Hazinesi adına tarla vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı ... vekili, davalı ... vekili ile davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz nedenleri
2.1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde, kararın hukuka aykırı olduğunu öne sürerek bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde, incelenen hava fotoğraflarının zilyetlik süresinin tespiti için yeterli olmadığını öne sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.3. Davalı ... Belediyesi vekili temyiz dilekçesinde, taşınmazın 1/25000lik imar planı içerisinde kaldığını, zilyetlikle kazanılamayacağını öne sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, yörede yapılan kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin davacı adına tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir."
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ve 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir." hükümlerini içermektedir.
3.2.4. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında “kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan taşınmazın tescili davalarında TMK' nın 713. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre Hazine ve ilgisi bakımından diğer kamu tüzel kişileri yasal hasım durumunda bulunduklarından yargılama gideri, harç ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacakları” hükmüne yer verilmiştir.
3.3.Değerlendirme
3.3.1. Davacı vekiline gerekçeli kararın 06/02/2018 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz dilekçesinin ise 27/02/2020 tarihinde verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 15 günlük yasal temyiz süresi geçtiğinden (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK’un 432/4. maddesi ve Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
3.3.2. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların temyiz itirazlarının reddi ile, 12/08/2016 tarihli bilirkişi kurul raporunda, hükümde kabulüne karar verilen “C ve D” ile gösterilen bölümler yönünden hesaplanan 81.291,51 TL’den karar ilamı harcı olarak 5.553,02 TL harç alınması gerekirken 7.230,15 TL harç alınması isabetsiz olup, kamu düzeni nedeniyle hüküm fıkrasının 4. bendinin 1. satırında yer alan “7.230,19 TL” ifadesinin hüküm fıkrasından çıkarılarak “5.553,02 TL” ifadesinin hükme eklenmesi ve düzeltilerek onanması gerekmiştir.
VI. SONUÇ:
1. Açıklanan nedenlerle;
2. Davacı vekilinin temyiz dilekçesinin süreden reddine,
3. Davalıların temyiz itirazlarının reddi ile, kamu düzeni nedeniyle hüküm fıkrasının 4. bendinin 1. satırındaki "7.230,19-TL" ifadesinin çıkarılarak "5.553,02-TL" ifadesinin eklenerek hükmün bu hali ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine kısmen kabul hükmü kurulmuş, ne var ki yargılama giderlerinden olan harca ilişkin hüküm hatalı düzenlenmiş, bunlardan olan vekalet ücreti ve sair yargılama giderleri ise davacı üzerinde bırakılmış, davalı lehine vekalet ücreti verilirken davacı lehine verilmemiş, taraflarca bu hususlar temyiz nedeni yapılmamıştır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmamakla birlikte karar ve ilam harcının resen ele alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının hazine veya Kamu Kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir. Ancak Yerel Mahkeme, davalı hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle 5.486 TL harcı davacıya yüklemiş, belediyeler harçtan muaf olmamasına rağmen bu hususta bir hüküm kurmamıştır. Bölge Adliye Mahkemesi de bu yanlışlığı düzeltmemiş, istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, davalıların yasal hasım olması nedeniyle harçtan muaf olduklarını düşünüyorsa, İlk Derece Mahkemesinin yaptığı gibi ve aynı mantıkla Hazineden alınamayan istinaf harcının davacıdan alınmasına karar vermeliydi ki (böyle bir uygulamanın doğru olduğu söylenemez.)
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu düzenleme harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu düzeneleme, bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal– tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal– tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Somut olayda dava kısmen kabul edilmesine rağmen davalı lehine vekalet ücreti takdir edilirken, davasını kısmen kazanan davacı lehine vekalet ücreti takdir edilmediği gibi sair masrafların tamamı da davacı üzerinde bırakılarak aynı dosyada dahi taraflar arasındaki eşitlik ihlal edilmiş, ne var ki bu husus temyiz sebebi yapılmamıştır.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Somut olayda mahkemece harçlara ilişkin hüküm fıkrasında hata yapıldığı açıktır. Ancak bu hatanın sayın çoğunluğun düzelttiği şekilde değil, “Davanın kısmen kabulü nedeniyle davalı ... harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın davacıya iadesine” cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi, sair yargılama giderlerinin temyiz sebebi yapılmaması nedeniyle hükmün düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle farklı şekilde düzeltme yapılması yönündeki görüşüne katılmıyorum.