Logo

1. Hukuk Dairesi2021/871 E. 2022/601 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacılar, davalıların kendilerine ait taşınmazları inançlı işlem yoluyla devraldıklarını, borçlarını ödedikleri takdirde taşınmazların iade edilmesi gerektiğini ancak davalıların iade etmediğini iddia ederek tapu iptali ve tescil davası açmışlardır.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkeme inançlı işlemin varlığını kabul etmesine rağmen, taraflar arasındaki borç miktarını belirlemeden ve davacı tarafa borcunu ödemesi veya depolaması için süre vermeden davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı görülerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla duruşma günü olarak saptanan 24.01.2022 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edilen davalılar vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davacılar ve temyiz edilen dahili davalı ... gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar, ailece ... istasyonu işletirken 2006 yılında maddi sıkıntıya girdiklerini, akrabaları olan ...’dan yardım istediklerini, davacılardan ... adına kayıtlı olan dava konusu 125 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki bağımsız bölümlerin, davalılar ... ve ...’a satış yoluyla devredildiğini, adı geçenlerin bankadan kredi çekip verdiklerini, anlaşmaya göre; kredileri ödediklerinde taşınmazların iade edilmesi gerektiğini, kredinin 17 taksitini ödediklerini, müteveffa oğulları...’un borçları nedeniyle teminat olarak dava konusu 471 ada 1 parsel (yeni 3 parsel) sayılı akaryakıt istasyonu vasıflı taşınmazın ise dava dışı ...’a devredildiğini, borçların tek bir yere ödenmesi ve bir araya toplanması amacıyla bu taşınmazın da davalı tarafa devredildiğini, davalılardan ...’ın Savcılık ifadesinde bu hususları ikrar ettiğini, amacın krediler ödendikten sonra taşınmazları geri almak olduğunu, dava konusu akaryakıt istasyonu vasıflı taşınmazın satılınca borçların ödeneceğinin kararlaştırıldığını, taşınmazların teminat olarak davalı tarafa verildiğini, davalıların tüm borçlara karşılık faiziyle birlikte 1.509.000 TL istediklerini ileri sürerek dava konusu 125 ada 5 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 no’lu bağımsız bölümün ... adına olan tapu kaydının, 3 no’lu bağımsız bölümün davalı ... adına olan tapu kaydının, 2 no’lu bağımsız bölümün davalı ... adına olan tapu kaydının, 471 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davalı ... ... Ürünleri ve Likit ... Gazı Gıda San. ve Tic. Ltd. Şirketi adına olan tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline, borç ödeninceye kadar taşınmazlar üzerinde davalılar lehine ipotek tesisine, aksi halde dava konusu akaryakıt istasyonunun değeri fazla olduğundan bu taşınmazın değeri saptanarak borçlu olmadıklarının tespitine ve bu taşınmazın değeri borçlardan fazla çıkar ise aradaki farkın kendilerine iadesine, bu da olmazsa ödemiş oldukları kredi taksitlerinin davalılardan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemişler; dava konusu 3 no’lu bağımsız bölümün yargılama sırasında ...’a satış yoluyla devredilmesi nedeniyle davacı taraf HMK’nin 125. maddesine göre seçimlik hakkını iptal tescilden yana kullandığını beyan etmiş ve yeni malik ...’ı davaya dahil etmiştir.

II.CEVAP

Davalılar, zamanaşımı süresinin geçtiğini, resmi senetle örtüşmeyen iddiaların yasal dayanağı bulunmadığını, taraflar arasında muvazaa ve inanç sözleşmesi olmadığını, her bir taşınmazın bedelini nakten ödediklerini, davalılardan Musa’nın Savcılık beyanında kendisini ve diğer davalıları bağlayacak şekilde bir ifade kullanmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı yasal süre içerisinde taraflarca temyiz yoluna başvurulmuştur.

2.Bozma Kararı

Dairenin 19/02/2015 tarih 2014/2672 Esas 2015/2467 Karar sayılı kararıyla; “...Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davada inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir... bu tür davalarda zamanaşımı süresinin başlaması için öncelikle inanç ilişkisinin sona ermesi veya alacağın muaccel hale gelmesi gerektiğinden, eldeki davada olduğu gibi inanç sözleşmesinin sona ermediği, inanç konusu inanılanda, alınan para inananda kaldığı sürece zaman aşımı süresi başlamayacağından mahkeme kararının doğru olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece işin esasına girilerek yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, iddianın yazılı delille kanıtlanması durumunda 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 81. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 97.) maddesi de gözetilmek suretiyle değerlendirilme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.” gerekçesiyle karar bozulmuş; bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Eşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/11/2020 tarih 2015/204 Esas 2020/357 Karar sayılı kararıyla; her ne kadar inanç sözleşmesinin varlığı yazılı delille ispatlanamamış ise de, davalılardan ...'ın Savcılık aşamasındaki beyanları ile tanık beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde taraflar arasında inanç sözleşmesinin varlığının yazılı delil başlangıcı ve tanık beyanlarıyla ispatlandığı, davalıların, davacılara ait borçları ödemesi karşılığında dava konusu taşınmazların davalılara devrinin yapıldığı, davacıların davalılara tüm borçları ödediğinde taşınmazların davacılara iade edileceği konusunda anlaştıkları, davacı tarafın kredi borcuna ilişkin sadece 17 taksiti ödediğini beyan ettiği, borcun tamamının davacı tarafça ödenmediğinin anlaşıldığı, inanç sözleşmesinin varlığı ispatlansa da ispatlanmasa da, sözleşmenin gereğini yerine getirmeyen davacının karşı taraftan taşınmazların iadesini isteyemeyeceği, terditli talebin değerlendirilmesinde ise; edimler arasındaki orantısızlık iddiasından kaynaklı istemin yerinde olmadığı, edimler arasında orantı bulunmamasının sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyeceği, son terditli talebin değerlendirilmesinde ise; inanç sözleşmesinin feshedildiğine ilişkin bir iddiada bulunulmamış olup, sözleşme ayakta iken ödenen kredi taksit tutarının iadesinin istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

İnançlı işlemin varlığının mahkemece kabul edildiğini, ancak davacıların borçlarını ödemedikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, zaten dava açmaktaki amacın borcun ödenip tapunun iadesini sağlamak olduğunu, 43 aylık kredi taksit tutarının davacılar tarafından kabul edildiğini, borcu ifa için hazır olduklarını beyan ettiklerini, borcun miktarının belirlenmesi konusunda bir araştırma yapılması, davalılar tarafından ne kadar ödeme yapıldığının belgeyle ispatlanması, aksi halde 17. duruşmada davacı tarafça kabul edilen miktarın ödenmesi için davacı tarafa süre verilmesi gerektiğini, HMK’nin 125. maddesi uyarınca davaya dahil edilen ...’ın davalı şirkette müdür olarak çalıştığını ve dava tarihinden sonra taşınmazlardan birini üzerine aldığını, TMK’nin 1023. maddesine göre iyiniyetli olmadığını, bu kişi üzerinde olan dava konusu taşınmazın tapu kaydının da iptali gerektiğini, bu taşınmaz için çekilen kredi miktarının tespit edilerek bu kişiye ödenmesi kaydıyla tapunun iptaline karar verilmesi gerektiğini, terditli olarak davacı tarafça ödenen 17 kredi taksit tutarının davacılara ödenmesinin talep edildiğini, ancak inanç sözleşmesinin ayakta olduğundan bahisle bu talebin de reddine karar verildiğini, bu yöndeki gerekçenin de diğer gerekçelerle çeliştiğini, vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını, borç miktarı belirlenerek buna göre vekalet ücretinin hesaplanması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

3.Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, borç ödeninceye kadar taşınmazlar üzerinde ipotek konulması, olmadığı taktirde borçlu olmadıklarının tespiti ile borç ve alacak arasındaki farkın tahsili, yine olmadığı taktirde ödemiş oldukları taksitlerin tahsili isteklerine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Mahkemece uyulan Dairenin önceki bozma kararında da belirtildiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. m.). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.

3.2.2. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 81. maddesinde, “Mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akdin ifasını talep eden kimse, akdin şartlarına ve mahiyetine nazaran bir ecelden istifade hakkını haiz olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif eylemiş olmak lazımdır.” düzenlemesine yer verilmiş olup, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ( TBK) 97. maddesinde de, “ Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” şeklinde benzer düzenlemeye yer verilmiştir.

3.2.3. Öte yandan; Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" düzenlemesine yer verilmiş; aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasında "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür. Kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Somut olaya gelince; dosya içeriği ve toplanan delillere göre, dava konusu 125 ada 5 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2, 3 ve 4 no’lu bağımsız bölümlerin davacı ... adına kayıtlı iken, 07/03/2006 tarihinde 2 no’lu bağımsız bölümü davalı ...’a, 3 no’lu bağımsız bölümü davalı ...’a, 4 no’lu bağımsız bölümü davalıların mirasbırakanı ...’a satış yoluyla temlik ettiği, dava konusu 3 no’lu bağımsız bölümün yargılama sırasında 03/02/2012 tarihinde davalı ... tarafından, HMK’nin 125. maddesine göre davaya dahil edilen ve kendisine karşı davaya devam edilen ...’a satış yoluyla devredildiği, dosya kapsamında yer alan SSK İşi Giriş Bildirgesine göre, 3 no’lu bağımsız bölümün yeni maliki ...’ın, 22/07/2011 tarihinde davalı ... ... Ürünleri Ltd. Şirketinde muhasebeci olarak işe başladığı; dava konusu 471 ada 1 parsel (yeni 3 parsel) sayılı akaryakıt istasyonu vasıflı taşınmazın da yine davacı ... adına kayıtlı iken, 23/07/2007 tarihinde dava dışı ...’a, adı geçenin de 24/09/2007 tarihinde satış yoluyla davalı ...’a temlik ettiği anlaşılmaktadır.

3.3.2. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda inançlı işlemin varlığı kabul edilmiştir. Bu husus davalılar tarafından temyiz konusu da yapılmadığından artık inançlı işlemin varlığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

3.3.3. Çözümlenmesi gereken husus, taraflar arasındaki inançlı işlem gereğince, dava konusu taşınmazların iadesinin gerekip gerekmediği ve davacı tarafın taşınmazların iadesini isteyebilmesi için taraflar arasındaki alacak-borç miktarının saptanması yönündedir. Esasen bu hususun gözetilmesi gerektiğine hükmüne uyulan bozma ilamında da işaret edilmiştir. Ne var ki, Mahkemece, bozma ilamına uyulduğu halde, bozma gerekleri yerine getirilmemiş, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 81. ( TBK’nin 97.) maddesi uyarınca taraflar arasındaki alacak-borç miktarı tespit edilmeden, davacı tarafın edimini yerine getirmediğinden bahisle davanın reddi cihetine gidilmiştir.

3.3.4. Hal böyle olunca; Mahkemece, taraflar arasındaki borç miktarının ne olduğunun, davacı tarafın ödediği bir miktar var ise bunun belirlenmesi, borcun tamamının ödenmediğinin tespiti halinde kalan borç miktarı belirlenerek depo edilmesi konusunda davacı tarafa önel verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

3.3.5. Öte yandan, dava konusu 3 no’lu bağımsız bölümün yeni maliki olan ve aynı zamanda davalı Şirket bünyesinde çalıştığı anlaşılan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125. maddesi uyarınca kendisine karşı davaya devam edilen yeni malik ...’ın iktisabı yönünden, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1023. maddesine göre değerlendirme yapılması ve ediniminde iyiniyetli olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği de açıktır.

VI. SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.