"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen kararın davacı tarafından temyizi sonucu Dairece bozulması üzerine, İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 21/06/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar ... v.d. vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacılar ... v.d. vekili gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava dışı arkadaşı ...'ın ... Kooperatifinden aldığı krediye kefil olduğunu, karşılığında maliki olduğu dava konusu 531 ada 8 parsel sayılı taşınmaz üzerine Kooperatif tarafından 12.08.2013 tarihinde ipotek tesis ettirildiğini, kredi borçlusu ...'in ödeme güçlüğüne düşmesi üzerine taşınmazın icra yoluyla satılacağı endişesi ve dava dışı damatlarının taşınmazı kurtarma konusunda kendisini ikna etmesi ile damadının kardeşi olan davalı ...'ye taşınmazı bedelsiz olarak devrettiğini, ancak dava dışı müteahhitle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılması ve taşınmazdan zorla tahliye edilmesi karşısında dava dışı damatlarının, kandırarak taşınmazın davalıya devrini sağladıklarını ve amaçlarının taşınmazı elde etmek olduğunu anladığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını ve davacının iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN İLK KARARI
Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/10/2016 tarihli ve 2016/1 Esas, 2016/362 Karar sayılı kararıyla; iddianın yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili istinaf etmiştir.
2. İstinaf İtirazları
Hukuki nitelendirmenin yanlış yapıldığını, delillerin toplanmadığını, mevcut delillerin hatalı değerlendirildiğini, davacının, damatları ve dava dışı kızları tarafından iradesinin fesada uğratıldığını, hile ile taşınmazı devrettiğini, davacının bu hileden henüz haberi olduğunu, taşınmazla ilgili olarak davalı tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılması ve müteahhidin evi yıkmaya gelmesi üzerine hilenin farkına vardığını, süresi içinde eldeki davanın açıldığını, taşınmazın zilyetliğinin davalıya devredilmediğini, taraflar arasındaki işlemin inançlı işlem olmadığını, taraf muvazaasının yazılı delille ispatı gerektiği ve ayrıca satıştan itibaren 10 yıldan fazla zaman geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, somut olay taraf muvazaası olarak değerlendirilse dahi delil olarak sunulan diğer dosyalar ve burada yer alan ifadelerin yazılı delil olabileceği gibi yazılı delil başlangıcı da olabileceğini, tanık delili ile birlikte değerlendirilebileceğini, mahkemece tanık dinlenilmediğini, taraf muvazaası olarak kabul edilecekse dahi delillerin toplanması gerektiğini, davacının “bak arkadaşına kefil oldun, başına neler geldi, bu kefillikten dolayı ileride yine başına iş gelebilir, en iyisi soy isminin benzemediği birisine evini devir et, bir müddet bekle, baktın bir şey olmuyor evi daha sonra yeniden üzerine alırsın, aksi halde bu kefillikten dolayı ileride evin satılabilir, bu yaştan sonra ortada mı kalacaksın” v.b. sözler söyleyerek korkuttuklarını, evin tapusunun davacının damadının kardeşi olan davalıya devrini sağladıklarını, davalının bir emanetçi olduğunu, olayda muvazaa olsa bile davacının muvazaalı işlem yapma iradesinin fesada uğratıldığını, başka dosyalarda davacının kızlarının evi kendilerinin aldıklarını ikrar ettiklerini, davacının taşınmazı devrettiği sırada borcu olmadığını, Esnaf Kefalete olan borcu ödediğini, 3. kişileri aldatma kastı bulunmadığını, muvazaanın şartlarının oluşmadığını, zamanaşımının söz konusu olmadığını, deliller toplansa idi davacının kızları, damatları ve davalı tarafından davacının kandırıldığının anlaşılacağını, hilenin eldeki dava tarihinde öğrenildiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 23/02/2017 tarihli ve 2017/123 Esas, 2017/103 Karar sayılı kararıyla; davanın taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı olduğu, iddianın yazılı delille ispatlanamadığı, açıkça yemin deliline de dayanılmadığı gözetildiğinde davanın reddine dair verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BİRİNCİ TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
2. Temyiz İtirazları
Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hukuki nitelendirmenin yanlış yapıldığını, eldeki davada irade fesadına, hileye dayanıldığını, hile iddiasının incelenmesi gerektiğini, tartışılması gereken hususun muvazaa ya da inançlı işlem olmadığını, Esnaf Kefalete olan borcun davacı tarafından ödendiğini ve ipoteğin kaldırılması aşamasında damatları ve kızları ile davalı tarafından kandırıldığını, davacının 67 yaşında ve saf birisi olduğunu, Mersin 4. Sulh Ceza Mahkemesindeki beyanların yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı teşkil ettiğini, mahkemece hiçbir delil toplanmadığını, taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu edilmesi ve müteahhidin evi yıkmak için ekip göndermesi üzerine davacının hileye vakıf olduğunu, davacının taşınmazın kendisine ait olduğunu ve iade edileceğini düşündüğünü, hilenin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde eldeki davanın açıldığını, davada dayanılan hukuki sebebin hile olduğunun net bir şekilde anlaşıldığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Bozma Kararı
Dairenin 21/05/2019 tarihli ve 2017/2077 Esas, 2019/3185 Karar sayılı kararıyla; “...Somut olayda iddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Ne var ki; mahkemece hile iddiası bakımından hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca; öncelikle toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek olayda hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin saptanması, davanın süresinde açıldığı saptanır ise, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde işin esasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
4. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar
Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/10/2021 tarihli ve 2019/307 Esas, 2021/340 Karar sayılı kararıyla; bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada; davacının yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçılarından ... ve ... davanın reddini; mirasçılarından ... ve ... ise davanın kabulünü istemişler; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı, hile iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
VI. İKİNCİ TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Mahkemenin kabulünün hatalı olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu taşınmazın davalıya 16/08/2004 tarihinde temlik edildiğini, eldeki davanın ise 04/01/2016 tarihinde açıldığını, 12 yıl sonra açılan davanın reddi gerektiğini, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin de 30/01/2014 tarihinde imzalandığını, bu tarih nazara alınınca da 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, mirasçılardan ...’in, Mersin 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 2014/227 Esas sayılı dosyasında “ daha önceden babamıza ait evle ilgili aramızda ihtilaf vardır” şeklinde beyanı olduğunu, bu beyan tarihi nazara alınınca da 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, ceza dosyasının içeriği ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığını, ipoteğin 17/08/2004 tarihinde fekkedildiğini, bu tarih itibarıyla da zamanaşımı süresinin geçtiğini, hile iddiasının ispatlanmadığını, davalının taşınmazı davacıdan satın aldıktan sonra ipoteğin kaldırıldığını, bunun da gerçek satışı gösterdiğini, ipotekli taşınmazın el değiştirmesinin borca etki etmeyeceği açık olup, davacının iddialarının asılsız olduğunu, ipoteğin davalı tarafından kaldırıldığını, taşınmazın değer kazanması nedeniyle eldeki davanın açıldığını, başka bir borç çıkar endişesiyle taşınmazın davalı üzerinde kalmasına muvafakat edildiğinin iddia edildiğini, davacının iddiasının esasında taraf muvazaası olup yazılı delille ispat gerektiğini, hile yönünde iddia olmamasına rağmen hile nedeniyle davanın kabulüne karar verildiğini, dinlenen tanık beyanlarının duyuma dayalı olduğunu, davalı ya da dava dışı damatlar ... ... ve ... tarafından ne şekilde hile yapıldığının ortaya konulmadığını, davalı lehine olan delillerin değerlendirilmediğini, davacının mirasçılarından ... ve ...’nın dosyaya sundukları 28/09/2021 tarihli ikrarname belgesinde dava konusu taşınmazın ne şekilde davalıya devredildiğini açıkladıklarını, tereke temsilcisi atandığı halde davanın tereke temsilcisi tarafından takip edilmediğini, mirasçı davacıların davayı takip yetkisi bulunmadığını, dava konusu taşınmazın değeri keşfen 1.525.548,00 TL olarak saptandığı halde mahkemece harç tamamlattırılmadan dava dilekçesinde gösterilen 70.000 TL dava değeri üzerinden davaya devam edilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, hile iddiasının temelini oluşturan konularda tanık ...’ın dinlenilmediğini, eksik inceleme ile karar verildiğini, davanın reddi gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3.Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; hile (aldatma) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma sözkonusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Diğer taraftan, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31. ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Öte yandan, yanılma ve aldatma her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle de bağlı değildir. Öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def’i yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
3.2.2. Hemen belirtmek gerekir ki; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 701. ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nın 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
Bilindiği üzere, mirasbırakanının ölüm tarihi itibariyle terekesi elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. TMK'nın 701. maddesine göre elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmıştır ve terekenin tamamını kapsar. Aynı Kanun'un 702. maddesinde, topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerektiği belirtilmiştir. Dava açıp yürütmek de tasarrufi bir işlemdir. Dava, tapu iptali ve tescil davası niteliğinde olduğundan TMK'nın 640. maddesindeki koruma kapsamında da değildir.
Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi hükmü gereğince birden çok mirasçının bulunması halinde, mirasın intikaliyle paylaşmaya kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir. Böylece, mirasçılar terekeye elbirliği mülkiyeti ile sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.
Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. Genel olarak mirasbırakanın alacakları, hakları ve malları mirasçıya geçer. Bu nedenle dava sırasında taraflardan birisi ölürse, istek şahsa bağlı bir hak değilse dava mirasçılar tarafından yürütülür.
Dava, devam ederken davacının ölmesi halinde mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan mirasçıların tümünün davayı birlikte yürütmeleri gerektiği HMK'nın 60. maddesi gereğidir. Mirasçıların tümünün davaya muvafakatı sağlanamaz ise TMK'nın 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması için süre verilir. Temsilci atanırsa davaya temsilci huzuru ile devam edilir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Somut olayda; dava konusu 531 ada 8 parsel sayılı taşınmaz davacı ... adına kayıtlı iken, taşınmazın tamamı bizzat davacı tarafından 16/08/2004 tarihinde satış yoluyla davalı ...’e temlik edilmiş; davacı tarafından hile hukuksal nedenine dayalı olarak eldeki dava 04/01/2016 tarihinde açılmış; yargılama sırasında 18/12/2020 tarihinde davacı ...’ün ölümüyle çocukları ..., ..., ... ve ... mirasçı olarak kalmışlar; mirasçılardan ... ve ... davanın kabulünü; mirasçılardan ... ve ... ise davanın reddini istemişler; Mersin 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 05/03/2021 tarihli 2021/235 Esas 2021/409 Karar sayılı kararıyla ... ...’in tereke temsilcisi olarak atanmasına karar verilmiş ve anılan karar 20/05/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
Mirasçılardan ... ve ..., eldeki davayı kendilerinin takip edeceklerini, zira tereke temsilcisi atanmasına ilişkin davada kendilerinin taraf olarak gösterilmediklerini belirterek tereke temsilcisini kabul etmediklerini beyan etmişler; Mahkemece, tereke temsilcisi davaya dahil edilmemiş, birbirine zıt talepleri olan mirasçılar huzuruyla yargılamaya devam olunarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
3.3.2. Yargılama sırasında ölen davacının mirasçıları arasında elbirliği mülkiyeti sözkonusu olup, davanın devamı hususunda mirasçılar arasında mutabakat ve muvafakat sağlanmadığı, bu nedenle terekeye temsilci atandığı, ancak bu atama işlemine bir kısım mirasçının itirazda bulunduğu, tereke temsilcisi atandığına göre dahili davacı mirasçıların davayı takip yetkisinin ortadan kalktığı, bu yetkinin tereke temsilcisine geçtiği gözetilerek, tereke temsilcisine tebligat yapılmak suretiyle tereke temsilcisi huzuruyla davanın görülmesi gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca; tereke temsilcisine tebligat çıkarılıp taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam edilmesi, yukarıda değinilen somut olgu ve ilkeler uyarınca inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
VII. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazının değinilen yönden kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371/1-a ve 373/4. maddesi uyarınca temyize konu İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.