Logo

1. Hukuk Dairesi2022/1956 E. 2022/5763 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kıyı Kanunu uyarınca tapu iptali, terkin ve yıkım taleplerinin karara bağlanması uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının dava dilekçesindeki tüm talepleri dikkate alınarak her bir talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, özellikle yıkım talebi hakkında hüküm kurulmadan karar verilmesi, HMK’nın 297/2. maddesine aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ- TERKİN-KAL

Taraflar arasında görülen tapu iptal, terkin ve kal davası sonunda, Mahkemece davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine dair verilen karar ve ek karar süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı Hazine vekili kadastro çalışmaları sırasında ... adına tespit ve tapuya tescil edilen 2492 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaline ve üzerindeki yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, bilirkişi raporu ve krokisinde a harfi ile işaretli 13,796,99 m2 miktarlı kısmın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı, krokide A, B, C, F, G, I, J, K harfi ile gösterilen binaların kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından kal'ine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri temyiz başvurusunda bulunmuştur.

2. İlk Bozma Kararı

Dairece ‘’25.02.2009 tarihinde kabul edilip, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin "bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde tescilin dayanağı olan ilamın kesinleştiği 04/04/1963 ile davanın açıldığı 30/04/2008 tarihleri arasında 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu ve davanın anılan Yasa hükmüne tabi olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28/06/1960 tarihli 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır.

Öte yandan, her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olacağı ve 28/11/1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre davacının dava tarihi itibariyle davasında kısmen haklı olduğu gözetilerek yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden tarafların haklılık ve haksızlık oranında sorumlu tutulmaları ve ayrıca davalıya maktu harç tahmil edilmek üzere davanın yasa gereğince reddedilmesi için Mahkeme kararı bozulmalıdır.’’ gerekçesi ile karar bozulmuştur.

3.Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddenin 2. fıkrasına eklenen hüküm uyarınca davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. İkinci Bozma Kararı

Dairece ‘’...5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin Mahkeme kararının, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümese de, 10.3.1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemiyeceği, ancak henüz devam eden uyuşmazlıkların iptal kapsamında bulunacağı açıktır.

O halde, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın doğruluğundan söz edilemez. Zira, kamu düzeniyle ilgili bütün haller istisnanın kapsamına girer.

Öte yandan, yargılama masraflarıyla ilgili olarak 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. ve 17. maddeleriyle 3402 sayılı Yasa'ya eklenen 36/A ve geçici 11. maddelerinde, “Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından açılan ve henüz infaz edilmemiş bulunan dava ve kararlarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil yargılama gideri yükletilemeyeceği...” yönünde düzenlemeler getirilmiştir.

Hal böyle olunca; işin esası hakkında 28.11.1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak ve yargılama masrafları yönünden de 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için karar bozulmalıdır.’’ gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuştur.

6. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen İkinci Karar

Mahkemece, dava konusu taşınmazın 295 ada 1 parsele gittiği ve bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine, 22/07/2013 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda e, j, m ve p harfi ile gösterilen toplam 13.034,71 m²'lik kısmın tapu kaydının iptali ile tescil dışı bırakılmasına, taşınmaz üzerindeki yapıların kaldırılmasına karar verilmiştir.

7. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Üçüncü Bozma Kararı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 06/07/2017 tarihli, 2016/20505 Esas 2017/1140 Karar sayılı kararı ile ‘’...Dava konusu parselin ilk geldi kaydı olan 1593 parsele tapulama çalışmaları sırasında uygulanan Ağustos 1952 tarihli ve 65 sıra no.lu tapu kaydının hükmen tescil sonucu oluştuğu Amasra Tapu Müdürlüğünün yazısından ve eksikten gelen karar sureti ve ekli belgelerden anlaşılmaktadır. O halde; hükmen tescile esas 1952/398 Esas ve 1952/399 Esas sayılı dava dosyalarındaki keşif zabıtları ve krokiler uygulanmak sureti ile dava konusu taşınmazın yerinin belirlenmesi, bundan sonra temyize konu dosya yönünden kesin hüküm ya da dava konusu taşınmazın niteliği bakımından güçlü delil olup olmadığının belirlenmesi, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması...’’ gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuştur.

9. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Üçüncü Karar

Mahkemece, hükmen tescile esas dosyanın eldeki dosya açısından kuvvetli delil niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

10. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Dördüncü Bozma Kararı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20/09/2020 tarihli, 2019/3635 Esas, 2020/5558 karar sayılı kararı ile ‘’...Bartın Sulh Hukuk Mahkemesinin 1952/398 Esas, 1952/567 Karar ve 1952/399 Esas 1952/566 Karar sayılı kararları incelendiğinde, taşınmazın zilyetliği ile ilgili araştırma ve inceleme yapıldığı, eldeki davaya konu kıyı kenar çizgisi ile bir araştırma yapılmadığı düşünüldüğünde, eldeki dosyada kuvvetli delil teşkil edeceğinin düşünülmesi hatalı olmuştur. O halde, Mahkemece yapılması gereken iş, keşif sonrası alınan 22.07.2013 tarihli fen bilirkişisi raporu da dikkate alınarak, toplanmış ve toplanacak deliller çerçevesinde, davacının talebi hakkında bir karar vermek olmalıdır.’’ gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuştur.

12. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Dördüncü Karar

Mahkemece, kıyılar Devletin hüküm ve tasarrufu altında olmakla hiçbir şekilde mülkiyetinin kazanılmasının mümkün olmadığı ve 22/07/2013 tarihli fen bilirkişi raporu ve ekindeki krokide gösterilen 13.034,71 m²'lik alanın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulü kısmen reddine, krokide e, j, m ve p harfi ile gösterilen toplam 13.034,71 m²'lik kısmın tapu kaydının iptaline ve dava konusu parselden ifrazı ile kıyı kenar çizgisi olarak terkinine karar verilmiştir.

13. Mahkemesince Verilen Ek Karar

Davacı vekili 18/08/2021 tarihli dilekçesinde özetle; krokide e, j, m ve p harfleri ile gösterilen alanların toplam yüz ölçümünün 457.01 m² olduğunu, bu kısımlar ile birlikte 295 ada 1 parselin 13.034,71 m² lik kısmının da kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, bu nedenle hükmün düzeltilmesini talep etmiş, Mahkemece, 295 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 13.034,71 m²'lik kısmı hakkında hüküm kurulmadığı gerekçesi ile HMK'nın 305/A maddesi uyarınca davacı vekilinin talebinin kabulüne ve 24/07/2013 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda belirtilen krokide e, j, m ve p harfleri ile gösterilen kısımlar ile 295 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 13.034,71 m²lik kısmı olmak üzere toplam 13.491.72 m²'lik kısmının tapu kaydının iptaline, dava konusu parselden ifrazı ile kıyı kenar çizgisi olarak terkinine karar verilmiştir.

14. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

15. Temyiz Nedenleri

15.1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiğini, dava sonuçlanıp kesinleşinceye kadar dava konusu taşınmaz üzerine taşınmazın 3. kişilere satışı, devri gibi işlemlerin yapılmasını önlemek için teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulması gerektiğini, ayrıca yıkım kararı verilmeden hüküm kurulduğunu belirterek, kararın bozulmasını ve ihtiyati tedbire karar verilmesini talep etmiştir.

15.2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; taşınmazın ilk geldi kaydı olan 1593 parsele tapulama çalışmaları sırasında uygulanan Ağustos 1952 tarihli 65 sıra no.lu tapu kaydına esas olan Bartın Sulh Hukuk Mahkemesinin 1952/398 Esas-1952/567 Karar ve 1952/399 Esas-1952/566 Karar sayılı kararına göre taşınmazın mülkiyetinin öncesinde köy tüzel kişiliğine ait olduğunu, belediyenin kurulması ile köy tüzel kişiliğinin mallarının belediyeye devredildiğini, Hazinenin kadastro tespitine itiraz ettiğini, bu itiraz içeriğinde de yalnızca söz konusu taşınmazın altında bulunan madenlerin mülkiyetine yönelik itirazda bulunulduğunu taşınmazın mülkiyetine yönelik herhangi bir itirazın bulunmadığını, taşınmazın belediyeye ait olduğunu kabul ettiğinin açık olduğunu, 1952/398 Esas ve 1952/399 Esas sayılı davalarda verilen kararın kesin hüküm mahiyetinde olduğunu, 24.07.2013 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alınamayacağını, raporun gerçeklikten uzak olup somut ve teknik verilere dayanılmadan hazırlandığını, rapora karşı yapılan itirazların da dikkate alınmadığını ve gerekçesiz şekilde reddedildiğini, hükümde davanın reddedilen kısmına dair herhangi bir açıklama ya da bilgi verilmediğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

16. Gerekçe

16.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca tapu iptali ile terkin ve yıkım istemlerine ilişkindir.

16.2. İlgili Hukuk

16.2.1. Anayasa'nın 43 ve 3621 sayılı Kıyı Yasası'nın 5. maddesine göre kıyılar; Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmakta, öncelikle kamu yararı gözetilir. 4 üncü madde hükmüne göre Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi, Kıyı Kenar çizgisi: Kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınır, kıyı ise: kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır. TMK'nın 999. maddesine göre de; özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz, tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.

16.2.2. 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Kamu düzeninden olan doğru sicil oluşturma ilkesi gereğince hakimin infazı kabil karar verme yükümlülüğü vardır. Yasa maddesinin bu açık hükmüne göre, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır.

16.3. Değerlendirme

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; HMK’nın 305/A maddesi uyarınca ek kararda hükme esas alınan 24/07/2013 tarihli bilirkişi raporunun krokisinde dava konusu 295 ada 1 parsel sayılı taşınmazın (e), (j), (m), (p) harfleri ile gösterilen 457, 01 m2’lik kısım ve bu kısma ilaveten 13.034,71 m² olarak tespit edilen kısmın (toplam 13.491.72 m²) davalı adına olan tapu kaydının iptaline, 13.491,72 m2’lik kısmın dava konusu parselden ifrazı ile kıyı kenar çizgisi olarak terkinine karar verilmiştir.

Ne var ki, eldeki davada dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali isteğinin yanında, dava konusu taşınmaz üzerindeki yapıların yıkımına da karar verilmesi talep edilmiş olup davacının yıkım isteği yönünden HMK’nın 297/2 maddesine aykırı olacak şekilde olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden hüküm tesis edilmiştir.

Hal böyle olunca, yukarıda bahsedilen ilkeler ışığında, HMK'nın 297. maddesi uyarınca, davacının dava dilekçesindeki tüm talepleri dikkate alınarak her bir talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davacının değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan 09/06/2021 tarihli asıl karar ve 21/12/2021 tarihli ek kararın 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/09/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.