Logo

1. Hukuk Dairesi2022/2310 E. 2022/2970 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi zilyetlik, TMK 713/2. maddesindeki ölüm nedeniyle zilyetlik ve önalım hakkına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasının reddine ilişkin istinaf kararının temyizi.

Gerekçe ve Sonuç: Kadastro tutanağının kesinleşme tarihinden itibaren on yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması, tapulu taşınmaz devirlerinde resmi şekil şartı ve davacının taşınmazda paydaşı olmadığı gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ: SAKARYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil istemli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince verilen 01/03/2018 tarihli ve 2018/156 Esas - 2018/153 Karar sayılı ilamı yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 18.10.2021 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ve ... ile temyiz edilen davalı Tüm ...yapı vekili Avukat ..., geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar ... Uluslar Arası Nakliyat ve diğerleri vekilleri gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, çekişmeli öncesi 102 (123 parsel) in davacı ... dava konusu 1000 metrekare taşınmaz bölümünü kadastro dosyasında zilyet olan Hami aksudan 08.10.2014 tarihinde satın aldığını, eklemeli olarak zilyetliğinin 50 yıldan fazla olduğu, davacıların hepsinin bu yerleri haricen satın aldıklarını TMK'nın 713/1-2 maddeleri gereğince davacının zilyetliğinde bulunan taşınmaz bölümü bakımından 123 parselin tapu kaydının iptali ve müvekkili adına tesciline, bu talepleri kabul edilmediği takdirde önalım hakkı gereğince tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II.SAVUNMA

1.Davalı Tüm ...Endüstri Gayrimenkul Sanayi ve Ticaret A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının dayanağı zilyetlik devir senetlerinin hukuki değeri bulunmadığını, tespite itirazların 1966/1533 Esas ve 1991/270 Karar sayılı ilamla 14/10/1996 tarihinde kesinleştiğini ve hükmen kayıt oluştuğunu, hak düşürücü sürenin dolduğunu, TMK'nın 713/2 maddesindeki ‘’ölmüş’’ sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini, kaldı ki somut olayda hükmen tescil tarihi ile iptal kararının verildiği tarih arasında süre koşulunun oluşmadığını, vekil edeni şirketin taşınmazın çekişmeli payını kayıt maliki mirasçılarından tapu kaydına güven ilkesi gereğince satın aldığını, TMK 1023. maddesine göre edinimlerinin korunması gerektiğini, nizalı taşınmazın birçok kayıt maliki olduğu halde davanın bir kısım paydaşa açılmasının isabetsiz bulunduğunu, davacının paydaş olmaması nedeniyle önalım hakkı olmadığı gibi, önalım süresinin de dolduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı ... ve ... Uluslararası Nakliyat Turizm Ticaret ve Sanayi A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle, tespit öncesi neden bakımından hak düşürücü sürenin dolduğunu, tespit sonrası zilyetlik bakımından ise nizalı parselin tescil kararının kesinleştiği tarihten TMK'nun 713/2. maddesindeki ‘’ölüm’’ nedeninin Anayasa Mahkemesince iptal edilerek yürürlüğün durdurulması kararı verildiği tarihe kadar geçen sürenin 20 yıldan az olduğunu, malikin tapu kütüğünden anlaşıldığını, şufa hakkının hissedarlara tanınan bir hak olduğunu, vekil edeni ...'ın dava konusu parselde ilk hissesini 25/10/2011 tarihinde, diğer davalı ... Uluslarası Nakliyat Turizm Ticaret ve San A.Ş'nin de 27/08/2013 tarihinde satın aldığını, her iki satış üzerinden de iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLKDERECE MAHKEME KARARI

Mahkemece, tespit öncesi sebepler bakımından nizalı parselin tespitinin kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar hak düşürücü sürenin dolduğu, tapulu taşınmazların devrinin resmi şekle tabi olduğu, TMK'nın 713/2. maddesinde yazılı ölüm nedenine ilişkin talep bakımından anılan maddedeki ölmüş sözcüğünün Anayasa Mahkemesince 17/03/2011 tarihinde 2009/58 Esas - 2011/52 Karar sayılı kararla iptal edildiği ve tespitin kesinleştiği tarihle iptal tarihi arasında yirmi yıllık sürenin dolmadığı, önalım hakkının taşınmazın paydaşı olunması halinde kullanılabileceği gerekçesiyle, haricen satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescile yönelik davanın esastan reddine, şufa nedenine dayalı terditli davanın ise aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesince, dava konusu parsele ait tutanak 14/10/1996 tarihinde hükmen kesinleştiği, İncelenmekte olan bu dava ise, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3.maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin kaçırılmasından sonra 24/03/2017 tarihinde açıldığı, anılan maddedeki 10 yıllık hak düşürücü süre olumsuz dava koşulu olup, tüm def’i ve itirazlardan önce nazara alınacağı, tespit öncesi nedene dayalı davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, tespit tarihi ile kesinleşme tarihi arasındaki hukuki sebepler bakımından hak düşürücü sürenin uygulanması mümkün değil ise de, somut olayda nizalı taşınmaz öncesi itibariyle tapulu olup, tapulu taşınmazların devri resmi şekle tabi bulunduğundan sözkonusu tarihlerde yapıldığı iddia olunan harici senetlere de hukuki değer atfetmek olası bulunmadığı, davacı tarafın TMK'nın 713/2. maddesinde düzenlenen ölüm nedenine ilişkin itirazlarına gelince; nizalı parselin öncesi 102 parselin 14/10/1996 tarihinde hükmen oluşumundan davada dayanılan 713/2. maddesi ölüm nedeninin Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğünün durdurulduğu 17/03/2011 tarihine kadar kazanmayı sağlayan süre dolmadığına göre, buna dayalı davanın reddine karar verilmiş olması da usul ve yasaya uygun bulunmadığı, her ne kadar davacı taraf, önalım hukuki nedeniyle de iptal ve tescil isteğinde bulunmuş ise de, davacının nizalı parselde paydaş olmadığı anlaşılmakla, önalım hakkına dayalı istek de yerinde olmadığı gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, terditli dava açıldığını, müvekkillerinden tapuda hak sahibi olanların bulunduğunu, davanın araştırma yapılmadan hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle reddedildiğini, davada tespit öncesinin yanı sıra tespitten sonra kesinleşmeden önce yapılan harici satış sözleşmelerinin ve eklemeli 50-60 yıllık zilyetliğin de ileri sürüldüğünü, tespit tarihi ile kesinleşme tarihi arasında yapılan zilyetlik senetlerine değer verilmesi gerektiğini, mahallinde keşif yapılmadığını, zilyetlik olgusunun ispatı için tanıkların dinlenmediğini, vergi kayıtlarının incelenmediğini, TMK'nın 713/2. maddesi koşullarının Anayasa Mahkemesinin iptal kararı öncesi gerçekleştiğini, davacının bayiinden devralınan zilyetliğin devam ettirildiğini, nizalı taşınmazın zeminde 1000 hanelik köy olduğunu, mevcut evlerin ve taşınmaz bölümlerinin maliki ile zilyetlerinin farklı olduğunu, kentsel dönüşüm yapan Sakarya Belediyesi kararına ilişkin Sakarya 2.İdare Mahkemesinin 2017/153 Esas sayılı dosyasıyla yürütmenin durdurulması kararı verildiğini ve İdare Mahkemesi tarafından kentsel dönüşümün iptal edildiğini, davalı şirketin bir kısım köy sakininin işbirliğiyle durumu bilerek satın aldığını, köyün sorunu araştırılmadan, harici satışları ve eklemeli zilyetlikleri değerlendirilmeden karar verildiğini, kararla 60-70 yıldır oturulan evlerinin kaybedileceğini, zilyetliğin taşınmazın tespite itiraz dosyası kapsamıyla da sabit olduğunu, hükmen kayıt maliki olanların köyde hiç oturmadıklarını, duruma mirasçılarının da itirazı olmadığı ve bildikleri halde devir yapıldığını, davalıların kötü niyetli olduğunu, kayıt maliklerinin ölümünden itibaren 40-50 yıl geçtiğini belirterek, temyiz talebinin kabulü ile kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi nedene, TMK’nın 713/2 maddesi gereğince “ölmüş” sebebine ve önalımı hakkına dayanarak açılan tapu iptal tescil davasıdır.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 maddesinde “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.”

3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-b-c maddesinde “B) Kayıt sahibi veya mirasçılarından başkası zilyet bulunuyorsa;

b) Zilyet, taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet adına,

c) (Değişik: 3/5/2012-6302/4 md.) Kayıt sahibinin yirmi yıl önce gaipliğine hüküm verilmiş veya tapu sicilinden malikin kim olduğu anlaşılamamış ise çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıl müddetle ve malik sıfatıyla zilyet bulunan kimse adına tespit olunur.

3.2.3. 4271 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/2 maddesinde “Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce (…) (1) hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” 1) Bu fıkrada yer alan “… ölmüş ya da…” kelimeleri Anayasa Mahkemesi’nin 17/3/2011 tarihli ve E.: 2009/58, K.: 2011/52 sayılı Kararıyla iptal edilmiştir.. hükümlerine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Çekişmeli 123 (öncesi 120 parsel) parsel sayılı taşınmaz tapu kaydı ile 14/10/1996 tarihinde hükmen tescil edilmiştir.

3.3.2. Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV/3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, duruşma tarihinde yürürlükte olan 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalı Tüm ...vekili için 3.050,00 TL duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı bakiye 44,80 TL onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 11/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz Edilemeyen Kararlar Başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki Kuru “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 13.000 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanunu'nun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri Mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın istinaf ve temyiz incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.