Logo

1. Hukuk Dairesi2022/2562 E. 2022/5963 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İkrah (korkutma) nedeniyle tapu iptali ve tescil davasında, Borçlar Kanunu'nun 39. maddesinde belirtilen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ve önceki bozma kararının usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı hususlarında ihtilaf bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının ikrah nedeniyle yaptığı tapu devrinden hemen sonra şikayette bulunması ve ceza davasını katılan sıfatıyla takip etmesi sözleşmeden dönme iradesinin açık bir şekilde ortaya konması olarak değerlendirilerek, davalılara bu iradenin 1 yıllık süre içinde ulaştığı ve hak düşürücü sürenin geçmediği, ayrıca hak düşürücü süreye ilişkin bozma kararının usuli kazanılmış hak oluşturmadığı gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen, tapu iptali ve tescil istekli davada bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmekle; dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı, 3990 parsel sayılı taşınmazdaki payını tehdit ve baskılar sonucu kardeşleri olan davalılara eşit pay ile devrettiğini, yapılan temliklerin irade fesadı sebebi ile geçersiz olduğunu, davalıların tehdit suçu nedeniyle ceza aldıklarını ileri sürerek, davalılara devredilen payların iptali ile adına tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalılar, davacı ile anlaşarak taşınmazdaki paylarını bedeli karşılığı satın aldıklarını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, davalıların tehdidi sonucu temliklerin gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. TemyizYoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairece ‘‘...temlikin 13.01.2012 tarihinde yapıldığı, davacının 19.01.2012 tarihinde korkutma nedeniyle davalıları şikayet ettiği, taşınmazdaki payının zorla alındığı iddiaları bakımından davalılar hakkında tehdit suçundan Bakırköy 8.Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/567 Esas sayılı dosyası ile kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucu her iki davalının tehdit suçundan cezalandırılmasına karar verilip, hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, müşteki ...’a 01.06.2013 tarihinde tebliğ edilen kararın 11.06.2013 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 20.10.2014 tarihinde açıldığı, aradaki zaman zarfında TBK’nın 39.maddesi uyarınca korkunun etkisinin devam ettiği yönünde davacı tarafça herhangi bir iddia ileri sürülmediği, bu durumda 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 39/1. maddesinde belirtilen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın hak düşürücü süreden reddedilmesi gerekirken değinilen husus göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.’’ gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuştur.

3.Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Mahkemece, bozma kararında belirtilen gerekçe benimsenmek suretiyle hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davacı temyiz dilekçesinde özetle; davalıların mirasbırakanın ölümünden sonra çocukları üzerinden kendisini tehdit etmeye başladıklarını, bu nedenle dava konusu taşınmazı 13.01.2012 tarihinde davalılara devretmek zorunda kaldığını ve 19.01.2012 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, şikayeti sonucunda davalıların ceza aldığını, davalı tarafın baskılarının aynen devam ettiğini, hak düşürücü sürenin geçmediğini, tanıklar dinlenmeden karar verildiğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

6 .Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, ikrah (korkutma) hukuki nedenine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkin olup, öncelikle incelenmesi gereken bir diğer uyuşmazlık ise Dairenin 18/02/2019 tarihli bozma kararı ile davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığı noktasındadır.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. Usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile ilgilidir. Yargıtay İçtihatları ile kabul edilen "usuli kazanılmış hak" olgusunun birçok hukuk kuralınd aolduğu gibi yine Yargıtay İçtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22/06/2022 tarihli ve 2020/(22)-9-60 Esas, 2022/977 Karar ve 08/06/2022 tarihli, 2019/8-99 Esas, 2022/872 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeniyle ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez.

Diğer taraftan, HMK'nın 373/6. maddesinde (17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun ile HUMK'nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm); "Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, herhalde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır." düzenlemesi mevcuttur.

Bu düzenleme 1. Veya 2. Bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme ile somut olay ekseninde 2 zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına 3. Defa özel daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Dolayısı ile HMK'nın 373/6. Maddesindeki düzenlemenin de esasında usulî müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturduğu açıktır.

6.2.2. 6098 sayılı TBK'nın 37. maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya 3. Bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK'nın 38. maddesinde belirtiliği gibi, korkutmadan (ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuk ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir

Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebeceği gibi def-i veya dava yoluyla da kullanılabilir (TBK'nın 39. md.). Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim, istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.

6.3. Değerlendirme

Somut olaya gelince, 13/01/2012 tarihinde davacı ...'ın dava konusu taşınmazdaki payını 39.000,00 TL bedelle davalı kardeşleri ... ve Avni'ye satış suretiyle devrettiği, temlikten 6 gün sonra 19.01.2012 tarihinde davacı ...'ın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesinde davalıların 12.01.2012 tarihinde "Esenler'deki taşınmazda hakkın yok, tapuya gelip imza atacaksın, eğer imza atmazsan seni çocuklarınla yok edeceğiz" şeklinde kendisini tehdit ettiklerini ve kendisine ve çocuklarına zarar gelmemesi için imza atmak zorunda kaldığını belirterek davalıların cezalandırılmalarını talep ettiği, tehdit suçundan açılan davanın yargılaması sonucunda davalılar ... ve ...'ın dava konusu edilen eylem nedeniyle tehdit suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın kesinleştiği, taşınmaz üzerinde bulunan binayı halen davalıların kullandığı anlaşılmakta olup davacının anılan şikayet dilekçesinin içeriği ve ceza davasını katılan sıfatıyla takip etmek ile sözleşmeden dönme iradesini, 19.01.2011 tarihinde açıkladığı ve davacının sözleşmeden dönme iradesinin de 16.02.2011 tarihinde davalıların alınan savunmaları sırasında, 1 yıllık süre dolmadan davalılara ulaştığı ve iptal hakkının ileri sürülmesinin hiçbir şekle tabii bulunmadığı gözetildiğinde eldeki davada 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği açıktır

Diğer taraftan, her ne kadar dairenin 18.02.2019 tarihli bozma kararında TBK'nın 39. maddesi gereğince somut olayda 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği belirtilmiş ise de yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere hak düşürücü süre yönünden verilen kararın HMK'nın 373/6. maddesindeki düzenleme de gözetlendiğinde davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca taraflarca bildirilen delillerin toplanması tüm dosya kapsamında bulunan deliller ve yukarıdaki ilkeler birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davacının değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/09/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, özellikle TBK'nın 39. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olmasına ve hükmüne uyulan 18.02.2019 tarihli bozma ilamında; somut olay değerlendirmesi sonucu hak düşürücü sürenin geçirildiği hususu belirlenerek, davanın hak düşürücü süreden reddedilmesi gereğine işaret edilmiş olması ve bozma ilamına uyularak karar verilmiş bulunmasına göre, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluştuğu da gözetilerek, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun olduğundan, kararın onanması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.