"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : DÜZCE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istemli dava sonunda Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 17/02/2022 tarihli, 2022/227 Esas ve 2022/248 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde tereke temsilcisi vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 04/10/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar ....v.d. vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı.
Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, davalı ... ile 8 yıldır birlikte yaşadığını, resmi nikahlı dava dışı eşi ..... ile boşandığını, boşanma kararının 17/04/2015 tarihinde kesinleştiğini, boşanma davasının kesinleşmesinden hemen sonra eşinden mal kaçırmak amacıyla maliki olduğu 1227 ada 1 - 1231 ada 1 - 1232 ada 4 - 1226 ada 6, 7, 8, 9 ve 10 parseller ile 58 parsel sayılı taşınmazlarını bedelsiz olarak inançlı işlemle 11.06.2015 tarihinde satış göstermek yolu ile davalının annesi dava dışı ...’e devrettiğini, inançlı işlemle devredilen taşınmazların tümünün dava dışı ... tarafından öz kızı olan davalı ... adına 21.10.2017 tarihinde muvazaalı şekilde kendisi ( davacı) tutuklu iken devredildiğini, ayrıca 58 ada 424 parsel üzerindeki 13 no.lu bağımsız bölümün satın alınması amacıyla davalının babası dava dışı ... adına konut kredisi aldığını, çekilen kredide kendisinin(davacının) kefil olarak gözüktüğünü, ancak konut kredisinin tamamını kendisinin ödediğini, söz konusu taşınmazın da davalının babası ... tarafından davalıya 31.10.2017 tarihinde muvazaalı şekilde devredildiğini, yine 618 ve 619 parsel sayılı taşınmazların bedeli kendisi (davacı) tarafından ödenmiş olup, inançlı işlemden kaynaklı olarak davalı ... adına 31.07.2011 tarihinde satın alındığını, Düzce CBS'nin 2017/12405 no.lu soruşturma dosyasında kendisinin öldürülmesini/tutuklanmasını sağlamak amacıyla kumpas kurulduğunu, kumpas sonucu davalı ile birlikte işlettiği büfede canına ve malına kast etmek amacıyla baskına gelen kişilerden birini meşru müdafaa sınırları içerisinde yaraladığını, bu nedenle adam öldürmeye teşebbüsten tutuklu olduğunu, tutuklanması sonucu davalının menkullerini paraya çevirdiğini ardından tüm malvarlığını kendi üzerine devralarak paraya çevirmek istediği esnada ise aynı soruşturma dosyası kapsamında kendisini tasarlayarak öldürmeye teşebbüs/azmettirme suçundan tutuklandığını, davalı ...'in kötü niyetli olarak taşınmazları devraldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında 30.04.2019 tarihinde ölümü üzerine terekesine temsilci atanmak suretiyle davaya devam edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı, inanç sözleşmesinin ispati için yazılı delil bulunmadığını, davacının ceza dosyası sürecinde taşınmazlarını kendi adına devretmeyi kabul etmesi halinde üzerine attığı iftiradan vazgeçeceğini söylediğini, ceza dosyasındaki tutukluluk hali adli kontrol kararı ile kaldırılınca ertesi gün bu davayı açtığını, davacının ailesinden almış olduğu borçları kabul ettiğini, taşınmazların bedelsiz olarak devredilmediğini, davacının sürekli kendisinden ve ailesinden borç aldığını, kendisinin ekonomik olarak bu taşınmazları alım gücünün olduğunu, dava konusu taşınmazların davacı tarafından kullanıldığı iddiasının doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/07/2021 tarihli ve 2018/166 E., 2021/229 Karar sayılı kararıyla; çekişme konusu 618 ve 619 parseller ile 58 ada 424 parsel sayılı taşınmazdaki 13 no.lu bağımsız bölüme yönelik iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine, diğer dava konusu taşınmazlar yönünden ise, inançlı temlik olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Yerel Mahkemece uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesinde yanılgıya düşüldüğünü ve hatalı karar verildiğini, davacının iddialarının muvazaa hukuksal nedenine dayandığını, dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü açısından taraf muvazaasına ilişkin hukuk kurallarının uygulanması gerektiğini, ne var ki Yerel Mahkemenin davayı inançlı işlem olarak nitelendirdiğini ve delilleri de bu noktada hatalı olarak değerlendirdiğini, dosya kapsamında taraf muvazaasına ilişkin olarak aranan şartları haiz herhangi bir yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı olarak nitelendirilebilecek bir kanıtın olmadığını, kaldı ki kişinin kendi muvazaasına dayanarak bir hak iddia edemeyeceğini, Mahkemenin inançlı işlem nitelendirmesi kabulüne göre-kabul anlamına gelmemek kaydıyla- de davanın reddi gerekirken kısmen kabul ve kısmen ret şeklinde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dilekçesinde belirtilen 9 taşınmaz açısından inanç sözleşmesinin tarafının müvekkili olmadığını, müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, davacı tarafın, inançlı işlem sebebiyle taşınmazlarını müvekkilinin anne ve babasına devrettiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, Mahkemece dosya kapsamında müvekkilinin Cumhuriyet Başsavcılığı ifadesi ve ikinci cevap dilekçesinin yazılı delil olarak nitelendirildiğini, fakat bu iki delilin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü, Mahkemece dinlenen davacı tanıklarının da inançlı işleme yönelik görgüye ve bilgiye dayalı beyanlarının bulunmadığını, Yerel Mahkemenin kabulüne göre de verilen hükmün hatalı olduğunu, şöyle ki; davacı Ceyda Nur Akça’nın davadan feragat ettiğini defalarca kez dile getirdiğini, davanın Ceyda Nur Akça yönünden de kabulüne ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olup, kaldırılması gerektiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 17/02/2022 tarihli, 2022/227 Esas ve 2022/248 Karar sayılı kararı ile; davanın inançlı işlem hukuksal nedenine dayanarak açıldığı, davacı/müteveffa ... ile dava dışı ... arasında bulunduğu iddia edilen inanç sözleşmesinin 05/02/1947 tarihli ve 20/6 sayılı İBK gereğince "yazılı delille" veya “delil başlangıcı” ile kanıtlanamadığı ve de davacının devir işlemlerini muvazaalı olarak yaptığı, hiç kimsenin kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemeyeceği, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya ve de dosya kapsamına aykırı olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde tereke temsilcisi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Tereke temsilcisi vekili temyiz dilekçesinde özetle, Bölge Adliye Mahkemesinin ortada yazılı bir delil veya yazılı delil başlangıcı mevcutken, olmadığını ifade ederek Yerel Mahkeme kararını kaldırması ve yeniden hüküm kurmasının hukuka aykırı olduğunu, murisin birlikte yaşadığı davalının Yerel Mahkemeye bizzat verdiği ikinci cevap dilekçesi, Savcılıkta ve Sulh Ceza Mahkemesinde avukat huzurunda verdiği ifade nedeniyle istinaf kararının hatalı olduğunu, muris ile taşınmazların inançlı işlemle devir edildiği davalının annesi ... arasında yapılmış yazılı bir delil başlangıcı kabul edilebilecek bir belge yok ise de, birlikte yaşadığı davalı ...’in Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/12405 soruşturma sayılı dosyasında avukat eşliğinde verdiği ifade ve davalının ikinci cevap dilekçesinde davalının annesine devredilen taşınmazların bedelinin ödenmeden devredildiği, taşınmazların gerçek malikinin muris olduğu yönündeki beyanları göz önünde bulundurulduğunda, ortada yazılı bir delil başlangıcından bile daha güçlü deliller olması karşısında istinaf kararının isabetsiz olduğunu, talimat ile tanık olarak dinlenen inançlı işlemle taşınmazların satış suretiyle devir edildiği ...'in ev hanımı olduğunun kendi beyanı ile ortada olduğunu, 2022 yılındaki değeri ortalama 15.000.000,00 TL (onbeşmilyon lira) olan dava konusu taşınmazları ev hanımı olan davalının annesinin satın alabilmesinin mümkün olmadığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem ve genel muvazaa hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ile tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3.2.2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Borçlu yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz” düzenlemesine yer verilmiştir.
3.2.3. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
3.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı (V/3.2.) no.lu paragrafta açıklanan yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre Bölge Adliye Mahkemesince (IV/3.) no.lu paragraftaki gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, tereke temsilcisi vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün HMK'nın 370. maddesi gereğince ONANMASINA, 03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden tereke temsilcisinden alınmasına, aşağıda yazılı 80,70 TL onama harcının temyiz eden tereke temsilcisinden alınmasına, 04/10/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.