"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 22.11.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... Bölge Müdürlüğü vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı Hazine vekili Avukat ... ... geldiler, duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenerek gereği görüşüldü:
I. DAVA
Davacı, ... Efendi Vakfından icareli 7978 ada 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazların mutasarrıfları Yasova ... kızı ... ile Yasofe oğlu ...'e ulaşılamadığından davalı ... Defterdarının kayyım olarak atandığını, 5737 sayılı Yasa'nın 17. maddesi uyarınca taşınmazın vakfına rücu edeceğini ileri sürerek, taşınmazın Vakfı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, çekişme konusu taşınmazda bulunan vakıf şerhinin, sadece zeminin vakfa aidiyetine ilişkin olduğunu, muhdesatların ise kayıt maliklerine ait olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, 5737 sayılı Vakıflar Yasası'nın 17. maddesindeki koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. TemyizYoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 27.06.2018 tarihli, 2018/2485 E, 2018/11531 K. sayılı kararıyla ‘‘...çekişme konusu taşınmaz paydaşlarından ... ve ...’in sağ olup olmadıklarının mirasçılarının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, adı geçen kişilerin yaşıyor olması ya da kaçak veya yitik olmaması ve yine mirasçılarının bulunması halinde taşınmazın aslı vakıf olsa bile vakfına rücu etmesinin (dönmesi) mümkün olmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekeceği düşünülmeksizin yazılı olduğu üzere eksik inceleme ile karar verilmesinin isabetsiz olduğu” gerekçesi ile bozulmuştur.
3.Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen İkinci Karar
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, tapu maliklerinin uzun yıllardan beri ortada olmayıp, sağ olup olmadıklarının, varsa mirasçılarının olup olmadığının tespit edilemediği ve yapılan ilanlara rağmen bu taşınmazlar ile ilgili olan herhangi bir kişinin de Mahkemeye müracaat etmediği gerekçesi ile taşınmazdaki Yaşova kızı ... ile ... oğlu ...'e ait hisselerin iptali ile ... Efendi Vakfı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
4.İkinci Bozma Kararı
Dairenin 28.06.2021 tarihli, 2021/1378 E, 2021/3573 K. sayılı kararıyla; "...nüfus kayıtlarından Yaşova kızı ...'in kardeşlerinin nüfus kayıtlarının bulunduğu bu suretle mirasçılarının olduğu anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, 5737 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin uygulama şartları bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir." gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuştur.
5.Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Üçüncü Karar
Mahkemece; bozma kararındaki gerekçe benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
6. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
7. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; tüm araştırmalara rağmen bulunamayan dava konusu taşınmazların malikleri için İzmir Ahkam-ı Şahsiye 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 23.12.1999 tarihli kararında ilan yapıldığını, 11.06.2015 tarihli ara karar gereği 2. ilanın, 10.09.2019 tarihli ara kararı gereği de 3. ilanın yapıldığını, 11.11.1999 tarihinde açılan ortaklığın giderilmesi davasında bulunamayan ... ... ve ... oğlu ...’ye ilanen tebligat yapıldığını ve bir sonuç elde edilemediğinden ... ... ve ... oğlu ...'nin paylarına 23.12.1999 tarihli karar ile İzmir Defterdarının kayyım olarak atandığını, bu aşamadan sonra artık Vakıflar Genel Müdürlüğünün yapabileceği başka bir işlemin kalmadığını, İzmir Defterdarlığının kayyımlık süresini (23 yıl) doldurduğundan ve dava da reddedildiğinden, tapu kaydındaki vakıf şerhine rağmen ... ve ... oğlu ...’ye ait payların yasalara aykırı olarak Hazineye geçeceğini, HMK’nın 186. maddesine aykırı olarak işlem yapılmak suretiyle karar verildiğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
8. Gerekçe
8.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; Vakıflar Kanunu'nun 17. maddesine dayalı aslı vakıf olduğu iddia edilen taşınmazın vakfı adına tescili istemine ilişkindir.
8.2. İlgili Hukuk
5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun ''Taşınmazların vakfına dönmesi'' başlıklı 17. maddesinde ''Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.'' hükmü düzenlenmiştir.
8.3. Değerlendirme
(IV.2.) ve (IV.4.) no.lu paragraflarda açıklanan ve hükmüne uyulan bozma kararlarında gösterildiği şekilde işlem yapılmasına, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin takdirinin yerinde olmasına göre, davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 03/09/2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacıdan alınmasına, onama harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/11/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava Vakıflar Kanununun 17. maddesine dayalı, aslı vakıf olduğu iddia edilen taşınmazın vakfı adına tescili istemine ilişkindir.
Davacı idare, 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazların mutasarrıfları ... ve ...'e ulaşılamadığından onlar için kayyım atandığını, taşınmazın vakfına rücu etmesi gerektiğini belirterek tapu iptali ve tescil istemiş, davanın kabulü yönündeki hüküm Dairece eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan araştırma ve inceleme sonucunda, davanın kabulü yönündeki hüküm bu kez Dairece; "...'in kardeşlerinin nüfus kayıtlarının olduğu, bu suretle mirasçılarının bulunduğu anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği" belirtilerek bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. " Usuli kazanılmış hak" olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir. (09.05.1960 günlü 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).
"Usuli kazanılmış hak" kurumunun bir çok hukuk kuralında olduğuğu gibi, özellikle kamu düzeni düşüncesi ile Yargıtay içtihatlarıyla getirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
a-) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra bir İçtihadı Birleştirme Kararı çıkarsa, bu yeni İçtihadı Birleştirme Kararının mahkemede ve Yargıtay'da görülmekte olan bütün işlere uygulanması gerekir. Buna karşı usuli kazanılmış hak iddiasında bulunulamaz. (09.05.1960 ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).
b-) İçtihadı Birleştirme Kararında olduğu gibi, bozmadan sonra yürürlüğe giren ve geçmişe etkili bir yeni yasa karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak, hukukça değer taşımaz.
c-) Benzer şekilde; uygulanması gereken bir yasa hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse, artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 günlü, 2004/10-44 E, 19 K.)
d-) Bu sayılanların dışında ayrıca, görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi, "kamu düzeni" ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001)
Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayabileceğimiz bu hal usul hukukukun vazgeçilmez temellerinden birisi olup, kamu düzeni ile ilgilidir. Ne var ki, usuli kazanılmış hak kuralının istisnalarından birisi de maddi yanılgıya dayalı bozma kararına uyulmuş olmasıdır.
Bu kapsamda vurgulanmalıdır ki, maddi hataya dayalı olan bir bozma kararına uyulmuş olunması halinde usuli kazanılmış hakka değer verilmesi mümkün değildir. Maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması itibariyle kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için ancak Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç, her türlü değer yargısının dışında, hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak tartışmasız ve açık bir maddi hata olarak belirlenmelidir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar veya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.07.2006 gün ve E:2006/4-519, K:527; 31.05.2006 gün ve E:2006/10-307, K:337; 10.05.2006 gün ve E:2006/4-230, K:288; 04.03.2009 gün ve E:2009/10-34, K:104; 14.07.2010 gün ve E:2005/8/368, K:2010/385 sayılı ilamı)
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda, usulünce dosyada delil olarak dayanılan ve uyuşmazlığın esasına etkili olacak bir belge veya delilin incelenmesinde veya bunlara benzer durumlarda, yapılan inceleme sırasında gözden kaçma veya yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar ve maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı ve daha da ötesinde Anayasa ile korunan "Hukuk Devleti" ilkesini sarsacaktır.
O nedenledir ki; Yargıtay, bugüne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir. (Aynı yönde bakınız: Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2011 gün ve E:2011/9-72, K:2011/99 sayılı kararı) ve nitekim, Hukuk Genel Kurulu'nun 23.10.2002 gün ve E:2002/10-895, K:2002/838; 02.07.2003 gün ve E:2003/21-425, K:2003/441; 13.04.2011 gün ve E:2011/9-72, K:2011/99 sayılı ilamları, yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.03.1972 gün ve E:1968/1-277, K:176; 01.03.1995 gün ve E:1995/7-641, K:117; 23.01.2002 gün ve E:2001/1-1010, K:2002/1; 12.07.2006 gün ve E:2006/4-519, K:527; 04.11.2009 gün ve E:2009/13-370, K:2009/480; 13.03.2013 gün ve 2013/5-10, 2013/348 E.K sayılı kararları; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, sayfa 4771 vd.)
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, Mahkemece yapılan araştırma ve dosyadaki belgelerden; taşınmazlarda "... Efendi Vakfından İcareteynli" şerhinin bulunduğu, kayıt malikleri ... ve ...'in kim olduklarının ve yaşayıp yaşamadıklarının tespit edilemediği, ...'in nüfus kayıtlarında bekar göründüğü, ...'in nüfus kayıtlarına ulaşılamadığı, intikale esas alınan İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.11.1942 tarihli veraset ilamının beyan üzerine verildiği ve yeterli bilgi içermediği, ...'in doğum tarihinin 1877, kardeşlerinin doğum tarihlerinin de 1879, 1881, 1883 ve 1893 olduğu ve tamamının ölüm kaydında "bilinmeyen" yazıldığı, bu doğum tarihlerine göre yaşama ihtimallerinin bulunmadığı, yapılan ilanlar ve kolluk araştırmasında nerede olduklarının bilinmediği, her ikisi yönünden de gaiplikleri nedeniyle kendilerine kayyım atandığı anlaşılmaktadır.
5737 SK'nın 17. maddesi "Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir." şeklindedir.
Bu durumda, aslının vakıf olduğunda tereddüt bulunmayan taşınmazlardaki her iki mutasarrıfın ölüm ve mirasçılık olguları tespit edilemediği, özellikle ... ile ilgili de hiç bir kayıt bulunmadığı gözetildiğinde kanunun aradığı şartın gerçekleştiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Açıklanan gerekçeyle, Dairenin ikinci bozma kararının maddi hata sayılması ve davanın reddine ilişkin Mahkeme kararın bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.